Güncel

1 Eylül Dünya Barış Günü’nde Çorum’dan güçlü barış çağrısı

1 Eylül Dünya Barış Günü’nde Çorum’da düzenlenen kitlesel basın açıklaması, savaş ve şiddetin karşısında barış talebini yükseltti. Eğitim Sen Çorum Şube Başkanı Kenan Sırma, emperyalist savaş politikalarına karşı eşitlik ve özgürlük mücadelesinin önemini vurguladı.

Abone Ol

1 Eylül Dünya Barış Günü’nde Çorum Emek ve Demokrasi Platformu, Kadeş Barış Meydanı’nda kitlesel bir basın açıklaması düzenleyerek barış çağrısında bulundu. Eğitim Sen Çorum Şube Başkanı Kenan Sırma, açıklamasında emperyalist savaş siyasetine karşı eşitlik, özgürlük ve barış mücadelesinin önemini vurguladı.1 Eylül Dünya Barış Günü nedeniyle Çorum Emek ve Demokrasi Platformu tarafından Kadeş Barış Meydanı’nda kitlesel basın açıklaması düzenlendi.

Çorum’da Barış Çağrısı: “Bu Toprakların Onurlu Barışa İhtiyacı Var”

Eğitim Sen Çorum Şube Başkanı Kenan Sırma; 1 Eylül Dünya Barış gününde, emperyalistlerin yükselttiği savaş siyaseti karşısında eşitlik, özgürlük ve barış mücadelesini büyüteceklerini söyledi.

Sırma, dünya üzerinde devam eden savaşlara, katliamlara ve çatışmalara dikkat çekerek, bu topraklar üzerinde gerçek anlamda barışı tesis edinceye kadar mücadeleye devam edeceklerini vurguladı.

Platform adına basın açıklaması metnini okuyan Eğitim Sen Şube Başkanı Kenan Sırma; 1 Eylül Dünya Barış gününde, emperyalistlerin yükselttiği savaş siyaseti karşısında eşitlik, özgürlük ve barış mücadelesini büyüteceklerini söyledi.
Kenan Sırma, basın açıklamasında şu ifadelere yer verdi: 

“Barış  bir düş. Tüm ”öteki”lerin düşü!  Kadınların, gençlerin, çocukların, doğanın, emekçilerin, çiftçinin, hayvanların, emeklilerin düşü… Kimine göre insanla insanlık oluşturma çabasıyla başlayan bir düş. Barış, insanın olduğu her yerde değişik adlarla seslendirildi. Bektaş Veli, Babek ve Yunus oldu.  Sabbah, İlyas, İshak oldu. Mahir, Ulaş, Deniz, İbo oldu. Hrant, Mazlum, Ape Musa ve Pir Sultan oldu! Oldu ki toprağa, suya, havaya ve ateşe karıştı. Bir ateş topu halinde yüreklerdeki yangınları söndürmeye içimize düştü. Düşüş o düşüş. Yürek yangını sürüyor. Kimilerimize göre yürekleri serinletmeye başlamanın yurdu barış! 
Bu yüzdendir ki umudu örgütlemek isteyenler yönünü barıştan hiç çevirmedi. 
Barış düşü büyüdü, küçüldü; sesini kıstı, haykırdı. Tam yok oldu dendiğinde yeniden doğdu. 

“BARIŞ HEMEN ŞİMDİ! EŞİTLİK, ÖZGÜRLÜK, BARIŞ  MÜCADELESİNİ BÜYÜTECEĞİZ!”

1 Eylül Dünya Barış gününde, emperyalistlerin yükselttiği savaş siyaseti karşısında eşitlik, özgürlük ve barış mücadelesini büyütme sözüyle bir aradayız. Barış talebimiz, özgürlük susuzluğumuza, eşitlik, kardeşlik, inanç serbestliği susuzluğumuza serpeceğimiz "saka suyu"muz oldu! Kimimiz için barış talebi, birlik ve mücadelenin feyz toprağıdır. 
İnsanlık iki büyük dünya savaşı, binlerce bölgesel savaş gördü ve ne yazık ki hala da görmeye devam ediyor. 
20. yüzyılın tamamı insanlık tarihinin gördüğü en vahşi en kitlesel savaşlara sahne oldu. 

Emperyalist güçler derin kriz içinde ve bu krizi savaş ve çatışma politikalarıyla aşmaya çalışıyorlar. Savaşların, şiddetin ve yıkımın en büyük nedeni:  Emperyalist güçlerin tüm dünyayı tahakküm altına alma hırsı ve enerji kaynaklarını kontrol etme arzusudur. 

Emperyalizmin ve bölgesel güçlerin hegemonya ve nüfuz alanları krizi Ukrayna’daki savaşın sebebidir. Ortadoğu ve Ukrayna başta olmak üzere dünyanın pek çok yerinde savaş ve çatışmalar,  İsrail'in Filistin'de sürdürdüğü soykırım ve işgal devam ediyor. İnsanlık, Orta Doğu'da kan ve gözyaşından başka bir şey görmedi. 

Emperyalizm dünya genelinde ve özellikle Ortadoğu’da bitmeyen çatışmalarla, insanlığı yeni bir dünya savaşının, kitlesel ölümlerin ve açlık krizinin eşiğine getiriyor. Siyonizm eliyle Filistin işgalini derinleştiriyor, Filistin’de apaçık bir soykırım yaşanıyor. Emperyalizm ve siyonizm çıkarları için, Filistin başta olmak üzere bölgemizi de çatışmalar, savaşlar, kıyım ve kırımlar sarmalına sürüklüyor. Bugün barış, Filistinli gençlerin sapanlarında, emperyalizmin topyekûn yenilgisinde, ezilen halkların direnişindedir.

Tüm bu gelişmeler içerisinde 9-11 Temmuz’da toplanan NATO zirvesinde öne çıkan ABD’nin Rusya’dan sonra Çin-İran’ı da tehdit unsuru olarak kabul ettirmesi, üye ülkelerin silahlanmaya ayırdığı payı artırmasına ve Rusya-Çin-İran blokunu parçalamaya yönelik yapılan çağrılar oldu.  Zirvede Ukrayna’ya yönelik desteğin kalıcı hale getirilmesine karar verildi. Ayrıca Türkiye’nin NATO üyeliğine dair ikircikli tezlere yanıt niteliğinde 2026 NATO Zirvesi’nin Türkiye’de toplanması kararlaştırıldı. NATO zirvesinin sonucu, özetle emperyalist savaş siyasetine ve işbirlikçiliğe devam kararlılığı oldu.

BARIŞ, TOPLUMSAL İHTİYAÇ

Savaşlara ve şiddete karşı etkili bir barış talebinde bulunmak, emperyalizme karşı etkili tutum almaktan geçer.
Ülkemizde ve bölgemizde büyük acılar yaşanıyor! 
Irak, Suriye ve Libya’ya yönelik askeri müdahaleler güvenlik kaygılarımızı artırıyor, ekonomik kaynaklarımız tükeniyor. Türkiye mülteci sorunu yaşıyor. Toplumsal ihtiyacımız barıştır. Ekmek gibi, su gibi, iş gibi “Barış" içinde yaşama hakkı, temel bir insan hakkıdır. Barışın sağlanması, yaşam hakkının ve hukukun güvende olması demektir. 

TOPLUMSAL BARIŞ İÇİN EŞİT VE ÖZGÜR YAŞAMI SAVUNUYORUZ!

Ekonomik krizi derinleştiren sebeplerden birisi de savaş politikaları ve askeri harcamalardır. Sanayileşmenin hız kazanması ile gün geçtikçe, hızla büyüyen bir savaş sanayisi var. Diğer yandan tüm dünyada özellikle 11 Eylül sonrası dolaşıma sokulan "güvenlik" söylemi, savaşların toplumsal meşruiyeti için bir zemin hazırlıyor. 

Ekolojik krizin yarattığı tahribat, insanların ve toplumların sağlıklı bir çevrede yaşamasını engelliyor. 

Temiz gıda ve suya ulaşamıyorlar. Bu durum, savaşın yarattığı etkiye benzer kitlesel kıyımlara neden oluyor. 

Teknolojik ilerlemeler ve gün geçtikçe küçülen küresel köyümüz, bu insanlık dışı 'savaş' yönteminden kurtulamıyor. Teknoloji daha sofistike savaş yöntemleri geliştirilmesi için bir araç olarak kullanılıyor. "Modernliğimiz" evrensel barışı tesis etmek için yeterli olamıyor. 

AKP-MHP ittifakının ayakta durmasının koşulu; savaş, çatışma ve gerginlik yaratmaktır. Erdoğan-Bahçeli tahakkümünü derinleştirmek için toplumu kutuplaştırıyor. Bir tarafta faşizmi kurumsallaştırmak isteyenler var, bir tarafta ise bu sürece direnen demokrasi güçlerinin mücadelesi ve barış talebi var! İktidar, sadece Türkiye halklarının değil Ortadoğu halklarının da geleceğini tehdit eden politikalarıyla bölgesel ve küresel bir sorun haline gelmiştir. Ülkemizde demokrasinin, eşitlik ve özgürlüklerin önündeki en büyük engelin Kürt sorununun çözümsüz bırakılmasıdır. 

"BARIŞ GERÇEKLEŞİNCEYE KADAR MÜCADELEYE DEVAM EDECEĞİZ"

Ülkemizde, her gün okullarda gençler birbirini bıçaklıyor. Ekonomik kriz yüzünden kiracılar, ev sahipleri birbirlerini vuruyor. İnsanlar intihar ediyor. İnsanlar çöpten ekmek, semt pazarlarından kalan atık sebze ve meyve topluyor. Emekliler, asgari ücretliler geçinemiyor. Gelecek kaygısı olan gençler ülkeyi terk ediyor. Kadınlar öldürülüyor, ekolojik kırım yapılıyor. Yoksulluk, işsizlik, çocuk istismarı, suç ve şiddet sorunları, engellilerin sorunları, uyuşturucu madde bağımlılığı, çarpık kentleşme, göç, nüfus artışı, açlık, çevre-sağlık- eğitim-tarım-trafik sorunu, gelir eşitsizliği…
Bunların hepsi savaş politikalarının bir parçası. 
Mücadelemiz onurlu bir barışı tesis edinceye kadar devam edecektir.
1 Eylül’de bir kez daha demokratik siyaset konusundaki kararlı duruşumuzu vurguluyoruz. Demokrasi ve barış mücadelemizi faşizme ve her türlü adaletsizliğe karşı kararlı bir şekilde sürdüreceğimizi belirtiyoruz. Barış mücadelesinin toplumsal karşılığının yaratılması, bu talebi ete kemiğe büründürecek imkân ve koşulların oluşturulması için demokratik siyaset alanında elimizden gelen her şeyi yapacağız. 
Ülkemizde, Kobane, Gezi, Madımak, Soma, Cumartesi Anneleri, Suruç, KHK’lılar, Akbelen, İliç, Şenyaşar ve Çakır Aileleri, Çorlu tren faciasında yakınlarını kaybeden aileler, 10 Ekim Aileleri, cinsel kimlik ve yönelimi farklı olanlar, toplumsal barış adına adalet arıyorlar! 
Kendilerini diğer insanlardan üstün tutan, yeryüzünü özel mülkiyetleri olarak gören, ahiretini kaybetmiş AKP-MHP iktidar bloğu, Kürtlerin, Türklerin, Alevilerin, Yezidilerin, Süryanilerin, Sünnilerin, Romanların, Lazların, Rumların Ermenilerin, Pomakların, Çerkeslerin, emeklilerin, depremzedelerin, çocukların, doğanın, hayvanların, kadınların, gençlerin, işçilerin, öğrencilerin, işsizlerin, öğretmenlerin, engellilerin, yoksulların, çiftçilerin, yani cümle âlemin toplumsal bariş talebine kulaklarını kapatmış ve bu toplumsal kesimlerin geleceğini cehenneme çevirmiş durumdalar!
Bizler, silahların sustuğu, komşularıyla barış ve dostluk içinde yaşayan bir ülke istiyoruz. Sınırları içinde yaşayan farklı inançların, kültürlerin, kimliklerin barış içinde kardeşçe yaşayabildiği bir ülke istiyoruz. 
Bunun için;
-Türkiye’nin emperyalist savaş siyasetinin parçası olmasına son verilsin. 
- NATO'dan çıkılsın, askeri üsler kapatılsın.
-Savaş maliyetleri halkın sırtına yüklenemez. Halkın kaynakları savaşa değil kamusal hizmetlere ayrılsın. 
-Kürt halkına yönelik savaş politikalarına son verilsin.
- İsrail ile olan tüm ilişkiler kesilsin.
-Ülkemizi Avrupa’nın göçmen deposu haline getiren politikalara ve göçmen düşmanlığına son verilsin.
Silahın ve şiddetin yarattığı korkuya karşı, barışın umuduna ihtiyacımız var. Eşitlikten, özgürlükten, adaletten yana tüm insanları, barış umudunu büyütmeye çağırıyoruz. 
“Barışa emanet olun!”
1 Eylül Dünya Barış Günümüz kutlu olsun!”

{ "vars": { "account": "UA-115444419-2" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }