Bir aile özel arabasıyla Ankara’ya giderken akşam kararmak üzeredir. O anda arabada tüm elektrik aksamı devre dışı kalır. Şoför aracı durdurur aşağı iner. Kaputu açıp sağına soluna bakar ama bir şey anlamaz. ‘Eyvah! Çoluk çocuk perişan olacağız akşam akşam yollarda’ der demez pat diye bir araba yanlarına durar. Camı açar, selam verir ve bey efendi ben tamirciyim, ihtiyacınız olursa yardımcı olabilirim’ der. Bakar güven veren bir yapısı var. Çok memnun olurum deyince hemen aracından inerek aracı çalıştırır ve istop etmeden Ankara’da gideceğin yere kadar git der. Aracı arıza yapan vatandaş, ‘Allah razı olsun, seni Allah gönderdi. Çoluk çocuk bu saatte yolda ne yapardık diyerek bir paket leblebi verir ve teşekkür eder.
*
Bir genç, memur olarak görev yapmaktadır. Ama yaptığı görevden çok mustariptir. Başka bir göreve geçmek ister ama bir türlü geçemez. Daha doğrusu bu geçiş isteğinde elinden tutan olmaz. Durum böyle olunca, emekli oluncaya kadar bu görevde kalırsa kendisinin psikolojik olarak çok yıpranacağını kara kara düşünmeye başlar. Ve çok geçmez yolu dünyanın en kıymetli mekânına düşer. ’’Dua, bir ümit çığlığıdır’’(A.Musset) sırrınca Orada: ‘’Allah’ım ne olur, bu görev bana çok zor geliyor. Rızkımı başka bir görevden ver’’ diye hulusi kalple rabbine yalvarır. Ülkesine döner. Çarşı da üzgün üzgün dolaşırken, hiç akılda olmayan bir kişi vesile olur ve yıllardır olmayan kurum değiştirme işi çok geçmeden oluverir. Hem hiç beklenmedik bir zaman diliminde. Hem de hiç ummadığı bir kişinin himmetiyle.
*
Zamanı evvelde, Osmancık ilçemizin Seki köyünde biraz aksi bir amca vardır. Cahil olan oğlu da gençlik yıllarında aynı oranda aksidir. Durum böyle olunca aksilikler üst üste gelir. Bir gün babasına kızan delikanlı sinirle babasını çalıların içine itiverir. Bu duruma şahit olan Rüstem adında 15-20 yaşlarındaki delikanlı hep ‘’Allah’ım 39 yaşını 40 dedirtme. Çoluk çocuğa muhtaç etme ‘’ diye dua eder. Bu duası alışkanlık haline dönüşür. Yarı şaka yarı ciddi hep dilinde dolaşır.
Zamanla köyden çıkıp Adapazarı iline kapıcı olarak gider. 7,4 şiddetinde 17 Ağustos depremi meydana gelir. Bu depremde köyde olduğu için kurtulur. Fakat apartmanın sorumluluğu üzerinde olduğu için, hemen Adapazarı’na gider. Bina hasarlıdır ama ihtiyaç kadar içeri girip çıkar. Bir hafta sonra 5 şiddetinde artçı bir deprem meydana gelir. Bu esnada binanın içerisinde çocuğuyla beraberdir. Çocuğunu pencereden acil olarak dışarı çıkarır. Kendi ise normal yoldan kaçarken kömürlüğün duvarı patlar ve üzerine çöker. Oracıkta ruhunu teslim eder. Netice olarak 7,4 şiddetindeki depremde kurtulur ama 5 şiddetindeki artçı depremde hayatını kaybeder. Merhum Necip Fazıl’ın ’’yapacağınız duaya dikkat edin, kabul olacağı tutar.’’ Sözünü lisanı haliyle hatırlatır.
*
Ayşe teyze elinden geldiği kadar eşine hizmet eder. Acıyı, çileyi, ıstırabı içine gömer sabreder ama eşi de aksi mi aksidir. Ayşe teyze kapı komşuya çıksa, eşi kapıyı hemen kilitler bir daha açmaz. Uğraştırıp durur. Bir gün kadıncağızın canı çok sıkılır ve yakınında olan kızının evine gider. Gelir ki, evin kapısı arkadan yine kilitli. Yalvarsa da bir türlü açtıramaz. Tak tak kapıya vurdukça, kolu komşudan utanır. Sonunda komşunun taklidini yaparak, amca; Ayşe teyze ev de mi? Diye kapıya vurunca, kapı açılır. Açılır açılmasına da Ayşe teyzenin tansiyonu fırlamış, sinir stresi zirveye çıkmıştır… Durum böyle olunca; sinirle ‘Allah’ım çekemiyorum artık, tek yatağa bağlansın da yatakta bakayım’ der. Aynı gün amca dışarı giderken merdivenden yuvarlanır kolu bacağı kırılır. Netice, aksi amcamız yatağa bağlanır ve bir daha ayağa kalkamaz. Ayşe teyzemizde, ben bunu hak ettim. Demek ki benim imtihanım da böyle olacak diye düşünür ve yatağa bağlı olarak hayata tutunmaya çalışan amcamızı toprağa katıncaya kadar en iyi şekilde bakmaya çalışır.
*
Kargı ilçesi Karaboya Köyüne genç bir imam atanır. Aradan zaman geçer. Bir gece yatarken cenaze olabilir niyetiyle ezberlediği duaları tekraren gözden geçirir. Eksikliklerini tamamlar öyle yatar. Sabah tak tak kapıya vurulur. İmam efendi kapıyı açar. Köyden bir vatandaş: ‘Hocam Ankara’dan cenaze geliyor bir sala veriver ‘ der.
*
Geçmiş yıllarda elim bir trafik kazası akabinde hakkın rahmetine kavuşan Zerat Zeytinli kardeşimiz, son günlerde aile efradına ben ölürsem cenazem ‘bir gece evde kalsın, namazım İlçe de kılınsın ve akıbet köyüme konulsun’ dermiş. (Aynen öyle oldu. Ruhu şad, mekânı cennet olsun)
*
Marmara – Düzce ve diğer depremlerde adını koyamadığımız yukarıdaki hususlara benzer farklı olayların yaşandığını afetzedelerden dinledik, kitaplardan okuduk. Kendimize göre bir ad koyduk.
Don Alixis’e gelen bir rahip şu soruyu sorar. ’’Öğrencilerinize dua etmeyi öğretiyor musunuz’’ Don Alixis ise, ben onlara bütün hayatlarını bir dua haline getirmelerini öğretiyorum’’ der.