‘’AFETLERDE, KURTULANLAR – KURTULAMAYANLAR’’ (1)

Abone Ol

Doğal afetler sonrası çok şeyler konuşulur. Kimisi deprem öncesi hayvanların normal yaşantılarında farklılık gözlemlediğini, kimisi depremin olacağının kendisine önceden malum olduğunu düşünerek üç gün, beş gün önce şöyle rüya gördüm, böyle rüya gördüm hesabı uzun uzun anlatır. Bazısı samimidir, bazıda biraz abartılıdır.

Genelde hayvanlarla ilgili gözlemler hep deprem olduktan sonra depremle ilişkilendirilir. Bu biraz şuna benzer. Mesela hiç bir bayram ziyaretinize gelmeyen bir yakınımız bu bayram ziyaretinize gelmiştir. Uzun uzun sohbet etmişinizdir. Bu yakınımız bir hafta sonra vefat etse, öleceği belliydi deriz. Ama bu tespiti ekseriya öldükten sonra yaparız.

Bazen de doğal afetlerde bir vesile ile ağır hastalar kurtulur da sağlamlar hayatını kaybeder veya büyük afetten kaçarken çok küçük bir sebepten dolayı hayatlarını kaybedenleri görürüz. Başka bir ifade ile 1992 Erzincan depreminden sonra, Sakarya’ya yerleşen ve burada 17 Ağustos depremini yaşayınca Bolu’ya göç eden ama 12 Kasım depreminde burada hayatlarını kaybedenleri duyduk, okuduk…

*

Düzceli Tayyar’ın depremde ölümden kurtuluşu çok ilginçtir. Deprem gecesi rüyasında arabasının çalındığını görmüş. Gerçek zannedip uyanmış ve hemen aşağı inip arabasına bakmış arabasının yerinde olduğunu görünce rahatlamış. Geri dönerken, ‘’ Eyvah, demiş. Ruhsatı arabada bıraktım herhalde. Sonra hırsızlar çalarlar’’ diye tekrar arabanın başına gitmiş. Tam arabasına bakarken deprem başlamış. Öyle şiddetli bir sarsıntı ki; evi ilk hamlede yıkılmış. Oğlu ve eşi evde oldukları için enkaz altında kalıp vefat etmişler. Kendisi evden uzak olan arabanın başında olduğu için kurtulmuş.

*

1996 Mecitözü depremi sonrası birçok vatandaş korkudan daha doğrusu depremlerle ilgili yeterli bilgiye sahip olmadığından 15-20 gün evlerine giremedi. Maalesef bunlardan bir tanesi de üniversite mezunu olan Mahir Odabaşı. Sivil savunma teşkilatına geçinceye kadar depremin ‘D’ sinden haberim yoktu. Çünkü ilkokuldan üniversiteye kadar olan eğitim sürecinde böyle bir gündem yoktu. Osmancık İlçesinde tek katlı müstakil evde durmama rağmen okumuş cahilliğimden ( sivil savunma açısından) sivrisineğin içerisinde üç gün çoluk çocuk bahçede yattım. Tabi buna komşularda dâhil oldu. Şimdi düşünüyorum da bilgisizlik (depremin öncüsü, artçısı nedir) ne kadar kötü bir şey. Sivil Savunma Uzmanı olunca anladım ki, o evde sandalyeden bile kakmama gerek yokmuş…

Hastanede çalışan rahmetli Şeref ağabeyde bu depremden sonra yeni deprem olur kaygısıyla ikamet ettiği apartmana giremez bahçeye kurduğu çadırda yatar. O hafta evinin yakınında trafik kazası yapar ve hayatını kaybeder…

*

Adapazarı’nda Hacı Şakir Beyin öldü ölecek gözüyle baktıkları şeker hastası bir hanımı 20 yaşlarında da bir kızı varmış. 17 Ağustos gecesi evlerinin balkonunda anne – kız oturmuş geç saatlere kadar sohbet ediyorlar. Kadıncağız üşüdüğünü söylüyor ve ‘’Kızım, bir hırka getir de giyeyim, üşüyorum.’ Diyor.’ O anda kızı balkonda tam mutfağın girişindeki elektrik düğmesine basarken deprem başlıyor. Hasta olan annesi komşunun yandaki balkonuna fırlıyor. Binaları, yani dört kat bina tamamen çöküyor. 20 yaşındaki kızcağız ölüyor. Şeker hastası olan hasta kadıncağız ise hayatta kalıyor. Sağlam kızı kendinden önce vefat ederken, o hasta anne depremden sağ kurtuluyor ama sonradan şeker komasına girip vefat ediyor…

*

Osmancık / Seki Köyünden Rüstem Dikici rahmetli teyzemin damadı, 17 Ağustos depreminde köyde olduğundan kurtuldu. Ancak deprem sonrası kapıcılık yaptığı Adapazarı’na gitti. Büyük depremden bir hafta sonra meydana gelen 5,8 şiddetindeki artçı depremde apartmandan kaçarken kömürlüğün duvarı üzerine çöktü ve 39 yaşında vefat etti. Yani 7,4 şiddetindeki büyük depremden kurtuldu ama 5,8 şiddetindeki orta depremde vefat etti. Bunları görünce de ‘’Ecel gelmiş cihana, baş ağrısı bahane’’ demekten insan kendini alamıyor.

{ "vars": { "account": "UA-115444419-2" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }