Geçmişte (15.01.2014) ilimizde meydana gelen ve 4 vatandaşımızın ölümüyle sonuçlanan yangın hepimizi derinden üzdü. Mesleğim gereği bu nokta da yıllardır yazan çizen konuşan, okullarda eğitim veren ve bilinçli nesiller yetişmesi için kendi çapında emek veren biri olarak vicdanı sorumluluk duydum. Toplumda gerektiği şekilde rağbet görmeyen ama beklenmedik zamanlarda hayat kurtulmasına vesile olan eğitimlerin ne kadar elzem olduğunu düşündüm. Ve kendi kendime keşke keşke diye mırıldandım… Ama nafile... Biliyorum gidenler geri gelmez. Fakat aynı şekilde gitmeye aday olanlar hala ulaşmamızı bekliyorlar. Rabbim yakınlarına sabrı cemil vere, mekânları cennet ola.
Değerli dostlar,
Ölümlerden ölüm seçin dense her halde kimse yanmayı seçmez. Yangınlar insanoğlunun en çok korktuğu afetlerden biridir. Nerede, ne zaman, hangi saatte meydana geleceği belli değildir. Bazen uykuda, bazen ayakta, bazen sokakta, bazen trafikte başımıza gelebilir. Yangınlar doğal afetler arasında sayılmasına rağmen genellikle insanoğlunun elindedir. Yani artısı, eksisi bize aittir. Başka bir ifade ile toplum olarak temel afet bilincine sahip olursak yangın çıktığında en az zararla kurtulmak mümkündür.
Ama nafile… Çünkü ’Ön tekerleği, arka tekerlek takip eder’’ misali bu bilinçlenmenin öncelikle etkili ve yetkililerden başlaması daha tesirlidir diye düşünüyorum. Bu tezimi doğru çıkaracak onlarca örnek sinema şeridi gibi gözümün önünden geçiyor. Ama buraya şimdilik yazmıyorum. Belki emekli olunca…
Özellikle tek katlı evler, (bilhassa sobalılar) dış kapı ve pencereler demirli ise yangın açısından riskli konumdadır. Bir de buralarda ikamet eden vatandaşlarımız temel afet bilinci açısından çok hassas değilse bu tehlike bir kat daha yüksek demektir. Şöyle ki, anne pazara, markete, doktora vb. gidecek ama küçük çocuklarını bırakacak kimsesi yok. Bunun için en çıkar yol kapıyı çocukların üzerinden kilitleyip, biraz da ‘’ sakın yavrularım ateşle falan oynamayın ‘diye tembih edip gidiyor. Belki de annenin aklı evde kalıyor ama başka da yapabileceği bir şey olmadığı için gitmek zorunda kalıyor. Çünkü köylerden şehirlere hızlı göçün başlamasıyla beraber komşuluk ilişkileri de yavaş yavaş bittiğinden çocuklarını kimseye emanet edemiyor. Annenin dışarıda işleri uzayınca çocuklar çocukluğunu yapmak adına ya kibritle oynuyor ya sobanın borusuna sılı olan çamaşırları almaya uğraşıyor, ya sobaya kâğıt parçaları atmaya çalışıyor ya da daha farklı farklı tehlikeli oyunlar oynarken birde bakıyoruz ki koca ev alev topuna dönüvermiş. Kolu komşu koşuyor ama nafile. Çünkü dış kapı demir ve pencereler demirli olduğu için itfaiye gelinceye kadar çocuklar göz göre göre yanıyor. Acı haber tez duyulur hesabı eve koşan anne – baba korkunç manzara karşısında sinir krizleri geçiriyor, feryadı figan ediyor ama giden canlar geri gelmiyor. Tabi bu arada birbirlerinden bi haber olan komşularında vebali olur mu şimdilik bilinmiyor…
Diğer taraftan çadır kentlerde, fuar alanlarında ısınmak amacıyla yakılan katalitik sobalar, elektrikli ısıtıcılar, elektrik kontağından çıkan yangınlar onlarca çadırı, dükkânları kül edebiliyor.
Eksik olmayan trafik kazalarında LPG’li araçların alev topuna dönmesi yangın açısından ayrı bir tehlike olarak gündemdeki yerini koruyor.
Apartmanlarda kullanılan malzemeler olası yangınların üç – beş dakika da yayılmasına vesile olacağından aile boyu değil, tüm apartmanın tedbirli olması gerekmektedir. Mutfaklarımızda erken yangın alarm cihazı, apartman merdivenlerinde yeterli miktarda yangın söndürme cihazı olmaması veya yangın merdivenlerinin her an kullanılabilecek şekilde hazır bulunmaması nedeniyle artı bir risk taşımaktır. Birde evimizde yaşlılar veya özürlüler varsa muhtemel yangınlarda olabilecek sonucu düşünmek bile istemiyorum.
Özetle şöyle bir toparlama yapacak olursak, yangınlar depremlerden daha çok tehlikelidir. Adını anmak bile insanı ürpertiyor. Ama buna rağmen vurdumduymazlığımıza maşallah (!) diyecek yok. Özellikle daracık sokaklara, köşe başlarına, apartman girişlerine rast gele park eden araçlar başta yangınlar olmak üzere tüm afetlerde problem olmaktadır. Bil hassa kış günlerinde kar – buz olduğundan itfaiye, ambulans gibi acil araçlar rahat giremiyor. Bu sefer megafonlarla araçların sahibi aranıyor bulunamıyor veya ‘tehlike de olanlar bacaklarıyla düşünürler’’ (Ambrose Bierce) hesabı sahibi bulunanlar panikle kontağı bulamıyor, hava soğuk olduğu için araç hemencik çalışmıyor. Durum böyle olunca televizyon haberlerinde –az daha tüm sokak yanacaktı- türü düşündürücü cümleleri duymak normal geliyor.
Ne dersiniz sevgili dostlar? Temennim doğalgazlar ısıtsın zehirlemesin, sobalar ısıtsın ama yakmasın. Ama biline ki, en iyi dua tedbirdir. Gerisi takdirdir… Bunun lütfen çocuklarınızı toplumsal dertli yetiştirmeye gayret edin. Parktaki tehlike saçan salıncaktan, düştü düşecek reklam tabelasından, sokaklarda başıboş dolaşan köpeklere kadar duyarlı olsun. Yorulur ama ahirinde mutlu olur.
NOT: ‘’Kazalar Geliyorum Demez’’ dördüncü kitabımız inşallah yakında okuyucularıyla buluşacak. Şimdiden haberiniz olsun.
*
YANGIN DUASI
Yarı dolu, yarı boş cihazlar bagajda,
Tatbikatlara katılıyoruz, bin bir nazla
Araç da tutuştuğunda kaçıyoruz hızla,
Sen araç yangını verme ALLAHIM...!
Okullarda, kurumlarda, apartmanlarda,
Kiminde yangın merdiveni tam, kiminde yarıda
İhtiyaç halinde düzenli kullanım olamayacaksa,
Fiziksel görüntüsü vallahi de vermez fayda,
Sen merdivenine muhtaç etme ALLAHIM...!
Yangın dolapları var, içinde hortumu yok,
Yangın cihazları var, kullanımını bilen yok
İlk yangında da müdahaleye de imkân yok,
Konu açılınca doğru diyorsun diyen pek çok,
Sen başlangıç yangını da verme ALLAHIM...!
Yeter ki isteyelim, her yere para buluyoruz,
Konu yangın güvenliği olunca boş veriyoruz
‘Tedbir en geçerli duadır’ onu da biliyoruz
İhmalden insanların yandığını da görüyoruz
En iyisi Sen, yangın verme ALLAHIM...!
Kapılar, pencereler demir, kaçılamayacağı bilinir
Çamaşırlar, kolay kurusun diye soba yanına serilir
Sonra uykuya dalınır, sıcaklık artar, yangın gelir
Böyle evlerde toplu ölümler hemencik olur
En iyisi Sen, yangın verme ALLAHIM...!