Ankara Paris Hattı!
Büyük bir Devletin,
Kadim bir medeniyetin sahibiyiz.
Sağlam bir tarih,
İnsani değerleri genlerine işlemiş,
Mazlumu seven,
Güçlüyü sorgulayan,
Zalime dur diyen,
Zulmedenin üzerine yürüyen,
Acısı olanla gözleri dolan,
Sevinenle gülümseyen,
Hayatı yapılan iyiliklerle eşdeğer gören,
Yaşın yanında kuruyu yakmayan,
Yaratılanı Yaratan'dan ötürü seven
Adâlet her işte, Hak’kı bilmektir,
Kim olursan ol! yine gel, diyen
İnsanı yaşat ki, Devlet yaşasın! derinliğinden gelen bir Milletiz…
Ve ne güzel ki böyleyiz.
Yoksa vicdanın sesini, aklın yolunu, kalbin dilini anlamak nasıl mümkün olurdu!
Ve bu medeniyeti yaşatmak içinse; "Bir olalım, iri olalım, diri olalım. Yolumuz; ilim, irfân ve insanlık sevgisi üzerine kurulmuştur." diyen bir kültürden gelen bir büyük milletiz.
Kibrin Zengini Aydın Olmak!
Aşağıdaki satırlar tırnak içinde yazılan kibrine esir olmuş aydınları rahatsız edecek içerik taşımaktadır. Bu bakımdan kibrin kıskacına takılmış olanlara rahatsızlık verebilir, uyarmak isteriz!
Aydın'ın Ankara Paris Hattındaki Yolculuğu!
Aydın tevazu sahibidir, alçakgönüllüdür ve esasen tevazu münevverlik göstergesidir, irfan sahibi olmanın ifadesidir. Kendini toplumun üzerinde görenlerin ise münevver olması gibi bir iddiası olması beklenemez ve iddiası olsa da kabul edilemez. Son aylarda Ankara ve Paris'te insanlığa yapılan terör saldırıları ve sonrasındaki aydınların ve medyanın açıklamaları bu sorgulamayı yapmayı bir bakıma gerekli kılıyor.
Buna göre Fransa’daki malum saldırı, Ankara’da yapılan ve diğer saldırılar gibi insanlığı hedef almış, insanlığa karşı yapılmıştır. Esasen insanlık vicdanında derin yaralar açan bu ve benzer menfur saldırıları bir yandan kınarken, diğer taraftan alınması gereken önemli dersler olduğunu da unutmamak gerekiyor.
Bilindiği gibi Ankara ve Paris saldırıları aynı mihraklar tarafından benzer amaçlarla yapıldı. Ancak her iki başkente yapılan saldırılar sonrasında her iki ülkedeki gazeteciler, aydınlar ve diğer kesimler tarafından takınılan tutum ve davranışlar arasında devasa farklar görüldü. İşte aynı nitelikteki iki olaya karşı verilen tepki ve yapılan yorumlardaki zıtlık; esasen bir paradoksu ifade etmek yanında; aydındaki kibir ve tevazu ikilemini anlamak bakımından da çok büyük bir ders niteliğindedir. Ankara saldırısı sonrasında bırakınız devletini eleştirmeyi ve sorgulamayı, devletine saldıran hatta suçlu ilan eden, yine kendi kültürünü, insanını, devletini hor gören ve kendini aydın olarak ifade eden, bir bakıma “kendine Fransız” olanların sesini yükselttiği bir süreç yaşandı. Öyle ki; Ankara’da insanımıza, milli birliğimize yapılan saldırı karşısında “saldırıyı devlet yaptı!” diyecek kadar izandan yoksun, saldırgan tutum ve düşüncelerini özgürlüklerin sonuna kadar yaşandığı bir ülkede yaşamanın verdiği güven ve rahatlık içinde ifade ettiler. Pekala ya Paris’te yapılan saldırı karşısında Fransız kamuoyu ne yaptı? Esasen Fransız halkı, gazetecileri ve aydınları ders olacak nitelikte sağduyulu ve vatanperver tutum ve tavır içinde yorumlar yaparak, kendi ülkelerine yapılan saldırıyı kınadılar ve haklı olarak devletlerine toz kondurmadılar.
Durum böyle olunca ülkemizdeki yaygın aydın tanımlaması içine giren “kendi kültürüne, insanına, devletine ve çıkarlarına Fransız” olan bir kısım aydınların ve “medyan’ın medyası olamayan” bir kısım medyanın sübjektif eleştiri yapma aymazlığını sorgulamak gerekiyor. Ve burada özeleştiri yapması gerekenlerin bu özeleştiriyi yapmaları ve söylemlerini sorgulamalarının da esasen bir aydın ve münevver tavrı olduğunu belirtmek gerekiyor.