Ankara Sanayi Odası (ASO) Başkanı Seyit Ardıç, Gümrük Birliği’ne ilişkin, “Dünya ekonomisinde ve ticaretin doğasında meydana gelen değişiklikler, bu anlaşmanın yeniden değerlendirilmesini zorunlu kılmaktadır. Avrupa Birliği’ne üye olmadan imzalayan tek ülke olarak bunun dezavantajını yaşıyoruz” dedi.
Ankara Sanayi Odası’nın geleneksel hale gelen ‘Geleneksel Büyükelçilikler Resepsiyonu’, Etnoğrafya Müzesi’nde gerçekleştirildi. Resepsiyona Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, ASO Başkanı Seyit Ardıç, yabancı misyon temsilcileri, milletvekilleri, iş adamları ve davetliler katıldı. Resepsiyonun açılış konuşmasını yapan ASO Başkanı Ardıç, dünyanın jeopolitik ve politik risklerin daha da yoğunlaştığı bir dönemden geçtiğini dile getirerek, küresel ekonomilerde farklı kritik konuların krize dönüştüğü bir dönemin yaşandığını belirtti.
“Türkiye, bölgesel ve küresel bir üretim üssü olabilecek potansiyele sahiptir”
Türkiye’nin hızla büyüyen, dünya ile ekonomik bütünleşmesini sürdüren, 85 milyon nüfusuyla yatırımcılara geniş imkanlar sunan büyük bir pazar konumunda olduğunu kaydeden Ardıç, “2023 yılında yüzde 4,5 büyüyen Türkiye ekonomisi, 2024 yılının birinci çeyreğinde yüzde 5,7, ikinci çeyrekte ise yüzde 2,5 büyüme sağlamıştır. Ekonomimizin 2024’ün sonunda yüzde 3’e yakın bir büyümeye ulaşması beklenmektedir. Küresel resesyon kaygılarının gölgesinde geçen ve risk algısının oldukça yüksek olduğu 2023 yılında sanayicilerimiz ve ihracatçılarımız sayesinde ülkemiz önemli ihracat rakamlarına ulaşmıştır. İhracatımız yılın ilk 8 ayında 170,8 milyar dolar, son 12 ayda ise 261 milyar doları aşarak Cumhuriyet tarihinin en yüksek seviyesine ulaşmıştır. 220 ülkeye ihracat yapan Türkiye, 151 ülkeye ihracatını artırmıştır. Bu verilerin de ortaya koyduğu üzere Türkiye, bölgesel ve küresel bir üretim üssü olabilecek potansiyele sahiptir” dedi.
“Ankara’mız illere göre gayrisafi katma değer üretiminde 2’nci sıradadır”
Türkiye’nin ekonomik gelişimini sürdürürken, Ankara’nın da sanayi ve teknolojinin başkenti olma yolunda güçlü adımlarla ilerlediğini vurgulayan Ardıç, üretimin giderek katma değeri daha yüksek olan imalat ve bağlantılı hizmet sektörlerine doğru geliştiği bilgisini verdi. Ankara’nın Türkiye’nin teknoloji ve araştırma- geliştirme faaliyetlerinin merkezlerinden biri olduğunu sözlerine ekleyen Ardıç, “Başkentte yer alan teknoparklar, savunma sanayi, bilişim, biyoteknoloji ve enerji gibi yüksek teknolojiye dayalı sektörlerde faaliyet gösteren birçok yerli ve yabancı şirkete ev sahipliği yapmaktadır. Ankara’nın Ar-Ge altyapısı, yenilikçi projelere ve girişimlere yatırım yapmayı düşünen yabancı sermaye için büyük bir cazibe merkezi oluşturmaktadır. Ankara’nın güçlü yönlerine baktığımızda; ülkemizdeki 10 araştırma üniversitesinin 4’ü şehrimizde bulunmaktadır. Nitelikli insan kaynağı açısından da açık ara Türkiye’nin en avantajlı kentidir. Sektörler arası etkileşimin güçlü olması, Lojistik altyapısı, 151 Ar-Ge, 37 Tasarım Merkezi, 13 Teknoloji Geliştirme ve 13 Organize Sanayi Bölgesi ile Ankara, diğer illerimize göre önemli bir üstünlüğe sahiptir. Sahip olduğu bu avantajlar, ülkemiz ekonomisine katma değer olarak yansımaktadır: İmalat sanayisinde, teknoloji kullanım durumuna baktığımızda orta ve orta-yüksek teknolojilerin payı diğer illere göre daha yüksektir. Ankara’mız, illere göre gayrisafi katma değer üretiminde 2’nci sıradadır. En çok ihracat yapan 5’nci il konumundadır. İhracatının yüzde 90’nından fazlası sanayi sektörü tarafından gerçekleştirilmektedir. 2023 yılında toplam savunma sanayii ihracatının yüzde 35’e yakın kısmını Ankara tek başına gerçekleştirmiştir. İlimiz ayrıca makine, medikal, ulaştırma, elektrik-elektronik, yenilenebilir enerji, madencilik ve müteahhitlik gibi güçlü sektörleriyle öne çıkmaktadır” diye konuştu.
“Avrupa Birliği’ne üye olmadan imzalayan tek ülke olarak bunun dezavantajını yaşıyoruz”
Gümrük Birliği Anlaşması’nın 1995 yılından itibaren Türkiye ve Avrupa Birliği (AB) arasında ekonomik iş birliğini güçlendiren en önemli araçlardan biri olduğunu söyleyen Ardıç, “Dünya ekonomisinde ve ticaretin doğasında meydana gelen değişiklikler, bu anlaşmanın yeniden değerlendirilmesini zorunlu kılmaktadır. Avrupa Birliği’ne üye olmadan imzalayan tek ülke olarak bunun dezavantajını yaşıyoruz. Gümrük Birliği’ni oluşturan 1’e 95 sayılı Ortaklık Konseyi kararının revize edilmesi gerekiyor. Bu kapsamda Avrupa Birliği ticaret politikası oluşturulurken Türkiye ile danışma prosedürleri güçlendirilmeli, iki taraf arasında çıkabilecek uyuşmazlıkların çözümü için etkin bir mekanizma kurulmalıdır. Yine Türkiye’nin AB’nin üçüncü ülkelerle imzaladığı serbest ticaret anlaşmalarının dışında kalması sorununun çözümlenmesi ve karayolu taşımacılığındaki kotaların kaldırılması gibi konular yer alıyor. Gümrük Birliği ile ilgili bir diğer konu da vize sorunu. İş görüşmeleri ve iş anlaşmaları yapmak, fuarlara katılmak için Avrupa Birliği ülkelerine seyahat etmek isteyen iş insanlarımız vize engeli ile karşılaşmaya devam ediyor. Bu durum hem maddi bir külfet, hem zaman kaybı hem de psikolojik bir bariyer oluşturuyor; Gümrük Birliği’nin işleyişini de olumsuz yönde etkiliyor” şeklinde konuştu.