İdlib krizi Türkiye ve Rusya arasında yeni bir “barış” üzerinde uzlaşma ile şimdilik ertelendi.
Bitti, diyemiyoruz çünkü Astana ve Soçi süreçlerinde varılan mutabakatlara, atılan imzalara ve Sayın Erdoğan ve Putin arasında gerçekleşen ikili görüşmelere rağmen kriz başlamıştı.
TSK’nın gözlem noktalarına taciz atışları Mehmetçiğimizin şehit edildiği boyutlara kadar taşınmıştı.
Türkiye, 34 askerimizin hayatını kaybettiği menfur saldırı üzerine Suriye rejimine çok pahalıya patlayan bir tutum aldı. 3200 kadar rejim unsuru, 3 uçak, 8 helikopter, 5 hava savunma sistemi, iki yüze yakın tank, bir o kadar başkaca askeri araç yok edildi.
Bir ordu için bunlar büyük bir kayıptır. Zaten bu büyüklükte kayıplar vermeseler hiçbir şekilde masaya oturmaya yanaşmaz ve devam ederlerdi.
Türkiye’ye hava sahasının kapalı olması, ABD ve AB’nin umursamazlığı, üzerimizdeki sığınmacı ağırlığı, NATO’nun hareket kabiliyetinin zayıflığı gibi hususlar Rusya, İran ve Esad rejimi tarafından Türkiye’nin kolayca oradan sökülebileceği düşüncesini akıllara getirirken; TSK akıllara durgunluk veren bir savaş stratejisi ile bütün hesapları alt üst etti.
İHA ve SİHA’lar hava savunma sistemlerine rağmen Suriye semalarında binlerce hedefi yok etti, uçakları düşürdü, bataryaları imha etti. Türkiye’nin çaresiz kalacağını düşünenleri ise perişan etti.
Savaşlar barış içindir. Barışa ulaşırken onurlu bir şekilde netice elde etmek için zaferler hedeflenir. Burada Türkiye’nin derdi toprak kazanmak, ganimet elde etmek olmamıştır, insani bir trajedinin nihayete ermesi ve kendi insanlarını yok eden bir katil rejimin durdurulması olmuştur.
Suriye devleti diye bir şey kalmadığını tüm dünya görüyor ve kabul ediyor. İnsanları mahvolmuş durumda.
Nüfusunun büyük bir kısmı ülke dışında sığınmacı, savaş boyunca bir milyondan fazla insan ölmüş. Dokuz yıldan beri süren bu kanlı ortamın ne zaman biteceği bile belli değil. ABD ve Rusya bu ülke topraklarında emperyal hedefleri için oturmuş durumdalar.
İnsanların gözü ise Türkiye’de veya hayatlarının geri kalanını rahat, huzur ve konfor içinde yaşayacakları batı ülkelerine geçmekte…
Batı tüm ırkçı duygularla, büyük bir nefretle insanların bu çaresizliğine bakıyor. Sınırlarını kapatıyor ve sorunu hiçbir boyutu ile üstlenmiyor.
Türkiye böyle bir durumda başka ne yapabilir?
Gücünü ortaya koydu. Askerinin bu çatışmalara kurban edilmesine izin vermeyeceğini, Suriye iç savaşının bedelini tek başına üstlenmeyeceğini, bu işin barışa gitmesi için herkesin çaba göstermesi gerektiğini hem cephede hem de siyasette gösterdi.
Kapıları açtı, zaten gereksiz olan sınırların sıkı kontrolü ile sığınmacıların Türkiye’de kalması uygulamasını rafa kaldırdı. Avrupa tutuştu.
Diğer yandan Rusya, Türkiye’ye zarar veremeyeceğini verdiği ölçüde kendisinin de zarar göreceğini anladı ve barışa yaklaştı.
İran mezhepçi şiddetin kendisine bir şey getirmeyeceğini hala görebilmiş değil ama en azından Türkiye ile baş edemeyeceğini anlamış oldu.
Mehmetçiğin kanının aktığı yerden kendi evlerine daha çok tabut gideceğini şimdi tüm unsurlar biliyor…
Barış bunun için iyidir.
Çarpışmaların Türkiye’ye taşınmayacağının altı çizilmiştir.
Bu savaşın daha da sürmesi halinde bedelinin herkes için olacağının anlaşılacağı bir ortam yaratılmıştır.
Türkiye’nin sığınmacılara kapı aralamasının sonsuza kadar olmayacağının ve bu işin bir şekilde Türkiye’nin içinde sıkıntı yaratmasını bekleyenlerin başına patlayacağını da bu vesile ile herkes görmüştür.
Savunma sanayinin önemi ortaya çıkmış, yerli ve millileşmede gelinen yerin hiç de küçümsenmeyecek ölçülere ulaştığı ve çok başarılı işler çıkarıldığı dost ve düşman tarafından bilinir olmuştur.
Barış inşallah kalıcı olur, Suriye yeniden halkı ile bütünleşir ve huzura kavuşur.