Biz, Biz İlla da BİZ
Türkiye’mizin en gözde okulunun dans festivalini izleme fırsatım oldu.
Gözde üniversitelerimizden çoğunun gösteri gurupları da şölende şahane gösterileriyle gözlerimize ve yüreğimize bayram ettirdiler.
Dans ve kareografilrin hepsi birbirinden mükemmeldi ve seyri de bir o kadar keyifliydi.
Dünyanın birçok ülkesinin rakslarından örneklerini çok başarılı şekilde sundular.
Büyüleyici güzellikler sergilediler.
Ruh müzikle bütünleşip hareketlere yansısı…
Amaaa bir gurup çıktı ki herkesin kanını kaynattı.
Ablalarına, ablilerine parmak ısırtacak nitelikte gösterilerini tamamladılar
Alkışların ardı arkası kesilmedi.
Kısaca gösterileri fevkaladenin fevkindeydi.
Adapazarı’ndan bir liseydi bu.
KAFKAS oyunları ile sahneyi renklendirirken seyircileri de büyülediler.
Ortak fikir en güzel gurup liseli Kafkas ekibiydi.
Yani bize bizden birilerinin kendimizi anlatmasıydı.
Bizi, bize müzik eşliğinde hayatın yansımalarını, yaşamın ruhunu, toplumun tarzını oyunda, raksta halayda aktarmasıydı. Kafkas ekibinin sunduğu
Salonu coşturan beklide, sahnedekilerde bilinçaltında kendilerini bulmalarıydı.
Dansın, ruhun müzikle birleşmesiyle hareketlere yansıması ancak bu kadar güzel sunulabilir.
Ben festivali düzenleyen gençleri ve yer alan bütününü canı yürekten kutluyorum.
Bu gençlerde hayat var diyorum.
***
Nedense hep başka ülkelerin insanlarına, yaptıklarına imrenerek bakıyoruz, onlara özeniyor ve de övgü ile bahsediyoruz.
Kendimizi özümüzü görmek bize aşağılık duygusu mu yaratıyor?
Örneğin,
Bizim ülkemizde de Devlet Üniversiteleri bence çok ilerde.
Birçok tedavi ve teknoloji anında ülkemize geliyor.
Okuduğum bir haberde de şöyle bir beyan vardı
Prof. Dr. Sancar, "1960'larda İstanbul Tıp Fakültesinde gördüğüm eğitimi Avrupa'nın en iyi fakültelerinde alamazdınız. Harika bir eğitim gördüm. Çok harika hocalarımız vardı, beni iyi hazırladı ben Amerika'ya hazırlanmış olarak geldim. Orada imkânlarımız yoktu, burada vardı ama ben teorik olarak hazırdım" dedi.
Ve kanser hastaları buraya gelmesin diyordu.
En önemli şey aile yardımı her şey Türkiye’de var diye bildiriyor.
Biz başka ülkelere özenip, övmeyi kendimizi yermeyi bir an önce bir kenara bırakıp, ülkemizdekilerin kıymetini bilmek zorundayız.
Başkasının Pirincine imreneceğimize, kendi bulgurumuzun faydalarını elimizden kaptırmayalım.
Bir sohbet sırasında Tarsus’ta bir ırmağın denize döküldüğü yerdeki balıkçı barınaklarından ve muhteşem güzelliğinden bahsederken hemen diğer ülkelerle kıyaslamaya başladık, başka ülkede olsa nasılda göklere çıkarılır yorumu ile devam ettik. (Bazı yerlerin keşfedilmemesi bazen daha iyi oluyor, hiç olmazsa doğasını betonlayıp çıkarlara kurban edemiyorlar.)
Biz kendi değerlerimizle yükselmedikçe taklitçilikten öte gidemeyiz vesselam.
***
Dönen reklamlar bu çarpıklığı nasıl da yansıtıyor.
Sonra makarna demeye utanır sıpagetti demekle harika olduğunu düşünenlerle nereye varılabilir siz hesabedin.
Bar…. o kadar lezzetli ve İtalyan ki reklamına karşılık.
Kendin ol,
Doğal ol,
İyi hisset,
Kendin olmak en doğalı, çalkala Şü… ayranı diyebiliriz mesela… ;)
Köylülerimizi küçümseyip, doğal diye köy kahvaltısına dünyanın parasını ödemeyi marifet saymakta bir başka kara mizah değil mi? J
Kalın Sağlıcakla_ Bizim Olarak__