Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’un işgali nedeniyle yabancı devlet temsilcilerine, Dışişleri Bakanlıklarına ve Millet Meclislerine birer protesto telgrafı gönderir. Ardından da Türk milletine seslenir: “Bugün, İstanbul’u zorla işgal etmek suretiyle Osmanlı Devletinin yedi yüz senelik hayat ve hâkimiyetine son verildi. Yani bugün Türk milleti, medenî kabiliyetinin, hayat ve istiklal hakkının ve bütün istikbalinin müdafaasına davet edildi.”
İstanbul’un işgali üzerine Osmanlı Mebuslar Meclisi 18 Mart 1920’de son toplantısını yapar ve çalışmalarına ara verme kararı alır. Ankara’da yeni bir Meclis kurulması kesinlikle şarttır. Mustafa Kemal Paşa vakit kaybetmeden Komutanlara, Vilayetlere, Mutasarrıflıklara ve Kolordu Komutanlarına bir genelge göndererek; “Ankara’da olağanüstü yetkiye sahip bir Meclis, millet işlerini yönetmek ve denetlemek üzere toplanacaktır.” bilgisini verir.
11 Nisan 1920 günü Osmanlı Meclis-i Mebusanı, Padişah’ın iradesiyle feshedilir. 21 Nisan günü Mustafa Kemal Paşa, vilayetlere şu tarihî genelgeyi gönderir: “Nisan’ın 23’üncü Cuma günü Ankara’da Büyük Millet Meclisi açılacaktır.” 22 Nisan günü de bütün vilayetlere gönderdiği bildirge ile şu tarihî kararı ilan eder: “23 Nisan’dan itibaren bütün mülkî ve askerî makamların ve umum milletin başvuru yerinin, adı geçen Meclis olacağı arz olunur.”
23 Nisan 1920 günü Mustafa Kemal Paşa önderliğinde Büyük Millet Meclisi, (BMM) dualar eşliğinde açılır. İlk Meclis Başkanlığına Mustafa Kemal Paşa seçilir. Burada oluşturulan meclis ve hükûmet, Türkiye’nin yönetimini ele alır. BMM açılışında Mustafa Kemal Paşa, yeni sivil elbisesi olmadığı için Erzurum Valisi Münir Bey’in “İstanbulin” denilen takım elbisesini giymiştir. Paşa’ya, uzun ceket ve reye pantolon bol gelmiştir. Meclisin açılışına, kurucusunun “emanet” elbiseyle katılması, Millî Mücadele’nin nasıl bir yokluk içinde kazanıldığına dair gurur verici bir örnektir.
Mustafa Kemal Atatürk, Samsun’a çıktığı ilk günden itibaren arkasına daima milleti ve Türk ordusunu almış, hukukî duruma uygun hareket etmiş; halkın iradesini yansıtacak bir Büyük Millet Meclisinin açılması için mücadele vermiştir. 24 Nisan günü Meclis’te yaptığı teşekkür konuşmasında sarf ettiği şu sözler onun değer verdiği tek kavramın millet sevgisi ve takdiri olduğunu en güzel bir şekilde ifade etmektedir; “Benim için dünyada en büyük mükâfat, milletin en ufak bir takdir ve iltifatıdır…”
Çağlar üstü lider Mustafa Kemal Atatürk’ün 24 Nisan 1920’de yaptığı konuşmada yer alan şu satırlar, günümüz TBMM milletvekillerine de bir uyarı niteliğindedir: “Bu dakikadan itibaren teklif ediyorum: Derhal memleketin mukadderatını üzerinize alınız! Bütün bu Meclis bütün manasıyla sorumlu olmak lazım gelir. Millet bizi ancak bunun için gönderdi; bizi buraya beş kişinin eline milleti terk edelim diye göndermemiştir!”
Birinci Meclis, karşılaştırmalı anayasa hukuku açısından benzeri olmayan, Türk toplumuna özgü, çok değişik bir model oluşturmuştu. Kurtuluş Savaşı’nı da kapsayan bu dönem, Türkiye’nin “tam bağımsızlığını yitirmeye başladığı” 1945’e dek, anayasal ve siyasal gelişmeleri belirleme açısından son derece önemli bir başlangıç noktasıdır. Anayasa hukuku açısından dikkat çeken temel özellik, “kuvvetler ayrılığı” değil, “kuvvetler birliği” ilkesinin benimsenmesiydi. Yetkisini ve yaptırım gücünü, kabul ettiği anayasadan değil, esas olarak, millet iradesini yansıtan yazılı olmayan ve kökleri eskiye giden özgürlük tutkusundan alıyordu. Maddi varsıllığa veya teknolojik gelişmeye değil, inanca ve kararlılığa dayanıyordu.
Milletvekili sayısı 115’le başlayan daha sonraki katılımlarla 380’e çıkan Birinci Meclis’te; 115 memur ve emekli, 61 sarıklı hoca, 51 asker, 46 çiftçi, 37 tüccar, 29 avukat, 15 doktor, 10 aşiret reisi, 8 tarikat şeyhi, 6 gazeteci ve 2 mühendis bulunuyordu.
Kurtuluş Savaşı’nı yürüten Birinci Meclisin, Hükûmet ve ordunun görev yaptığı koşullar, bugün birçok insana inanılmaz gibi gelebilir. Bu savaş; yapımı henüz bitmemiş, değişik yerlerden toplanmış kırık dökük eşyalarla donatılmış, memur olarak lise öğrencilerinin çalıştığı ve milletvekili sıralarının Ankara Lisesi’nden getirildiği bir binadan yönetilmiştir. Meclis tutanaklarının basılacağı kâğıt yoktu; tutanaklar dilekçe kâğıtlarına, mektup kâğıtlarına, hatta kese kâğıtlarına basılıyordu. Birçok akşam petrol lambalarına gaz bulunamadığı için, mum ışığında çalışılıyor, milletvekilleri sabahlara dek süren “ateşli tartışmaları” birbirlerini tam olarak görmeden yapıyordu.
O yokluk günlerinden bugünlere bakıyoruz da israfın boyutu arşı âlâya uzanıyor. Ülkenin asıl sahipleri gece yarıları ucuz et; sabahın köründe ucuz ekmek kuyruklarında çile doldururken, vekil tayin ettikleri, Meclis lokantalarında ekmek fiyatına mangal ziyafeti çekiyor. Asil, açlık sınırında yaşarken vekili onun on katı maaş alıyor ve bir de “geçinemiyorum” diye ağlıyor. Vekil’den geçtik 31 Mart 2024 seçimlerinde AKP iktidarından CHP’ye geçen belediyelerdeki israfın boyutu âdeta dudak uçuklatıyor. İstanbul’un en yoksul ilçelerinde on banyolu, şark köşeli, jakuzili binlerce metre kare büyüklüğündeki saray yavrusu belediye binaları insana gerçekten de “neredeeen nereye” dedirtiyor. Tabi, yoksul halkın vergileriyle inşa edilen ülkenin en tepesindeki bin yüz bilmem kaç odalı saray ile başka başka yerlerdeki kışlık ve yazlık saraylara bakılınca; lüks içinde yaşayan belediye başkanlarını kınamamak gerek. Öyle ya; “ön teker nereye giderse arka teker de onu takip eder.” Doğanın kuralı bu!
Birinci Büyük Millet Meclisinin 20 Ocak 1921’de kabul ettiği Anayasanın ilk maddesi devrim niteliğinde bir karardı. Bu maddeyle, altı yüzyıl aradan sonra, Türk yönetim geleneğine dönülüyordu: “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Yönetim biçimi, halkın geleceğini doğrudan ve eylemli olarak kendisinin yönetmesi temeline dayanmaktadır.”
Getirilen sistemin özü; ulusal egemenlik, kuvvetler birliği ve meclis hükûmeti rejimiydi. TBMM, hukuksal dayanağını ulusal varlığın korunmasından alan tam bir devrim meclisiydi. Yasa çıkarıyor, uyguluyor ve gerektiğinde yargılıyordu.
Birinci Mecliste yapılan konuşmalar, günümüzde yaşanan olumsuzluklardan şikâyet ederek, karamsarlık içinde gelecek kaygısına düşen herkesin bulup okuması gereken belgelerdir. Bu konuşmalar, günümüzdeki Cumhuriyet ve Anayasal düzene karşıt uygulamalardan kurtulmak için, yararlanılması gereken çok değerli ulusal birikimlerdir. Borçlanma, üretimsizlik, teknolojik gerilik ya da uluslararası anlaşmaların yaptırım gücünü ileri süren çağdışı teslimiyetçi zihniyetin, Birinci Meclisin olağanüstü mücadelesinden ve bu mücadeleyi yürüten insanlardan öğrenecekleri çok şey vardır.
Bu Meclis; bölücü örgütün siyasî uzantılarının İstiklal Marşı’nı ve Türk bayrağını reddederek ihanet içinde bir davranış sergileyebilecekleri bir Meclis olarak kurulmamıştır!
Bu Meclis; “Türkiye halkları” gibi bölücü söylemleri ile sözde “demokrasi” nin arkasına sığınan bölücü örgütün siyasilerinin at koşturması için kurulmamıştır!
Bu Meclis; “yerel halk” gibi bir küresel emperyalist söylemlerle algı yaratmaya çalışan; ülkenin bağrına sokulan milyonlarca Arap, Afrikalı ve benzeri yabancı uyrukluları “bu toprakların“asıl bileşeni” olarak göstermeye çalışan “devşirme” atanmışlar için kurulmadı!
Bu Gazi Meclis; milletin parasını lüks ihtiyaçları için oralarda buralarda ıstakoz partilerinde sarf eden sözde vekiller ile Rolex saatli fotosunu “Biz bu milletin ta kendisiyiz” (!) diye paylaşan, halkından habersiz “tosun paşa” vekillerin saltanat sürmesi için kurulmadı!
Bu Meclis; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kuran, “Kurucu Meclis” tir.
Bu Meclis; İstiklal Savaşı vermiş ve muhteşem bir zafer kazanmış olan Gazi Meclis’tir.
Bu Meclis; “İmparatorluktan Cumhuriyete; ümmet devletinden Millî Devlet’e” geçişi sağlayan ve Ulusun Egemenliğini tesis eden bir Meclis’tir.
Bu Meclis; Mustafa Kemal Atatürk’ün Meclisi’dir.
Bu Meclis; Çocuklara bayram armağan eden ilk Meclis’tir.
104 yıl sonra gelinen durum ne kadar üzücü olursa olsun bu gerçekler yok edilemez!
Türkiye ve Türkiye Büyük Millet Meclisi sahipsiz değildir.
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız kutlu olsun!
Başta büyük komutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere; Birinci Meclis mensuplarına ve tüm şehitlerimize rahmet diliyorum.
Vatan size minnettardır.
Tülay Hergünlü
İstanbul, 21 Nisan 2024
Kaynak: Canan Murtezaoğlu-Tülay Hergünlü; Hiçbir Şey Bitmedi, Cinius Yay. 2024