ÇAĞDAŞ İSLAM DÜŞÜNÜRLERİ

Abone Ol

İslam dünyasının içinde yaşadığı ekonomik-politik sorunlara felsefî açıdan çözüm üretmeye çalışan ama farklı düşünce modellerine sahip âlimlerin temel eserlerini çaprazlama okutmak son derece önemlidir. Çorum Hitit İlahiyat Fakültesinde 25 yıla yakın “Çağdaş İslam Düşünürleri” üzerine okumalar yapıyoruz. Özellikle İslam dünyasının içinde yaşadığı sorunlara çözüm üretmede, Batı hâkimiyetinin epistemik temellerini bilen ve İslami bir diriliş/rönesans imkânını gündeme getirerek bir bilinçlilik hali oluşturan âlimlerin metinlerini önceliyoruz. En sonunda bu metinleri derli toplu bir araya getirmeyi başardık, Murat Demirkol kardeşim/hocamın önerisi ve titiz son okumasıyla yakında kamuyonun eleştirilerine sunacağız. (Çağdaş İslam Düşünürleri, Bilay Yayıncılık, Şubat 2020)

Zihniyet Analizlerini Çaprazlama Okumak

Bu bağlamda Çağdaş İslam düşünürlerinden Aliya İzzetbegoviç’in Doğu ve Batı Arasında İslam, Fazlur Rahman’ın İslam ve İslam ve Çağdaşlık, Seyyid Hüseyin Nasr’ın Modern Dünya’da Geleneksel İslam ve Genç Müslümana Modern Dünya Rehberi, Roger Garaudy’in İslam’ın Vadettikleri ve Geleceğimizde İslam Var, İsmail Raci Fârûkî’nin Çağdaş İslam Düşüncesi ve Bilginin İslamileştirilmesi, M. Aziz Lahbabi’in Millî Kültürler ve Medeniyet, Abdulkerim Süruç’un Maksimum ve Minumum Din. Ali Şeriati’nin Dine Karşı Din adlı eserlerini tahlilini yapıyoruz.

Böylece İslam dünyasında yaşanan sorunlara bilgi felsefesi bağlamında zihniyet analizleri yapan ve farklı düşünen bilim insanlarıyla tanıştırıyoruz. Ardından Türkiye’den Nurettin Topçu’nun İsyan Ahlâkı, Yarınki Türkiye, İradenin Davası, İslam ve İnsan ile Erol Güngör’ün İslam’ın Bugünkü Meseleleri, İslam Tasavvufunun Meseleleri ve Türk Kültürü ve Milliyetçilik adlı eserlerini öncelikli olarak okutuyoruz. Bunlardan hareketle belirlenen bir sorunu merkeze alarak bir tez konusu belirleyip, derinlemesine okumalar yaptırıyoruz.

Bunu yaparken İslam dünyasının seçkin zihinlerinin kendi içinde yaşadıkları toplumsal sorunlara İslami ilkelerden hareketle çözüm önerileri ürettiğine dikkat çekiyor, önerilerini aynen Türkiye’ye taşımanın olası problemlerine işaret ediyoruz ve tutarlığından şüphe ettiğimiz tespitlerini de eleştiriyoruz.

Yöntem:

Burada takip ettiğimiz yöntem merhum hocamız Erol Güngör’den hareketle oluşturulmuştur. İslam’ın Bugünkü Meseleleri ve İslam Tasavvufunun Meseleleri kitaplarını öncelikli olarak okuttuğumuz Erol Güngör’ün Robert B. Downs’dan çevirdiği Dünyayı Değiştiren Kitaplar’a yazdığı “Ön Söz” okumalarımızdaki ölçütü vermektedir:

“Kitaplar çoğunlukla fazla heyecan yüklü, milyonlarca insana hitap eden mesajlar taşıyorlardı. Yaptıkları etki bazen iyi, bazen kötü oldu. Açıkça belli ki, kitaplar hem iyi hem kötü yolda birer kuvvet olabiliyor. Ne olursa olsun, bizim buradaki gayemiz onların ahlakî değerlerini ölçmek yerine, kitapların dinamik ve güçlü aletler, vasıtalar veya silahlar olduğunu göstermektedir.”<8Robert B. Downs, Dünyayı Değiştiren Kitaplar (İstanbul: Ötüken Neşriyat, 1994), 26)

Biz de tıpkı buradaki yöntemi takip ederek, basitçe eserlerin içeriklerine değinip, içerikleri hakkında bilgi vermenin ötesine geçip, metnin hem yazarı hakkında hem yazarın diğer eserleri hakkında hem de eserlerin ortaya çıktığı tarihsel bağlam hakkında analizler yapmayı deniyoruz. Bu süreçte özellikle İslam dünyasının içinde yaşadığı sorunlara çözüm üretmede, Batı hâkimiyetinin epistemik temellerini bilen ve İslami bir diriliş/rönesans imkânını gündeme getirerek bir bilinçlilik hali oluşturan âlimlerin metinlerini önceliyoruz.

Burada amaç köklü nitelikte farklı bir okuma yapmak ve yorumlamaktır. Platon’u bu şekilde okuyan Popper’in tespitleriyle söyleyecek olursak, her kuşağın kendine özgü dertleri, sorunları ve ona göre de kendi ilgileri, bakış açıları vardır. Dolayısıyla her kuşağın tarihe eski neslin bakış açısını tamamlayan bir şekilde bakıp onu yeniden yorumlama hakkı vardır. Çünkü tarihi kendi sorunlarımızla ilgili bir şeyler öğrenebilmek için inceleriz. Bunu böyle yapmamız gerekiyor, çünkü geçmiş olayları ve tarihsel şahsiyetleri olduğu gibi bize aktaran bir tarih mümkün değildir. Dolayısıyla Gadamer’in dediği üzere, her dönemin kendi yorumunu içinde yaşadığı söylemle birlikte yapması ve tarihsel olay ile bir “ufuk kaynaşması” araması doğaldır. Hatta Popper bunu yapmanın bir yükümlülük olduğunu söyler. “Çünkü gerçekten karşılanması gereken acil bir ihtiyaç vardır. Dertlerimizin geçmişle nasıl bir bağı olduğunu öğrenmek ve ana görevimiz olarak saydığımız sorunları çözmek için hangi yoldan yürümemiz gerektiğini görmek istiyoruz.” (Karl Popper, Açık Toplum ve Düşmanları (Tarihin Bir Anlamı Var mıdır?), çev. H. Rızatepe (İstanbul: Remzi Kitapevi, 1994), 226-232)

Hangi Sorunlarımızı En Acil Sayacağız ve Bunları Çözebiliriz?”

Bunu yapmazsak “Hangi sorunlarımızı en acil sayacağız, bunlar nasıl ortaya çıktı ve hangi yoldan giderek onları çözebiliriz?” gibi akılcı bir soru yerine “Nereye gidiyoruz?”, “Tarih bize ne gibi bir görev verdi?” gibi akıl dışı sorular öncelenir ve tarihsici yorumlar zihin dünyamızda baskın olur. Bu noktada dindeki tarihsici unsurların bir nevi puta tapıcılığa ve yanıltıcı unsurlara dönüşmemesine dikkat edilmelidir. Çünkü din, ne bir piyango biletine ne de bir sigorta poliçesine dönüştürülmemeli; açık bir toplumda yaşamak gibi düşlerin ve isteğe erişmelerin yerine geçmemelidir. Bu anlamda Popper “tarihsiliğin akılcılık açısından savunulamadığı gibi vicdanın önemini öğreten herhangi bir din ile uyuşamayacağını özellikle vurgular. Çünkü böyle bir dinin akılcı tarih yorumunun davranışlarımızdan sonuna dek sorumlu olduğumuzu ve bunların tarihin akışı üzerinde etkili olduklarını ısrarla belirten tutumuyla uyuşması gerekir. Evet, umuda ihtiyacımız var, çünkü umut olmadan bir davranışta bulunmak, yaşamak gücümüzü aşar.”

Bu çerçevede tarihsel olayları betimleyip anlamaya çalışırken özgül/tikel olay ve tekil şahsiyetler üzerinde odaklaşıyoruz, olay yorumlarının belirli bir görüş açısıyla yapıldığının bilincinde olarak eleştirel okumaları deniyoruz. Yorumların bütün kayıtlarla birlikte anılsa bile denetleme sorunu olduğunun farkındayız. Bununla birlikte bir “görüş açısını” temsil ettiği için yorumlar önemlidir, ama tercih edilen yorumun bütün kayıtlarla uyum sağlasa bile denetlenmesinin zor olacağı, bunun bir kısır döngü olduğu ortadadır. Çünkü aynı kayıtlarda çok farklı bir yorum imkânı da bulunabilir ama bu, her yorumun aynı değerde olduğunu göstermez.

Temel Hedefimiz:

Fecr Yayınevi bünyesinde yer alan Bilay yayınlarından bu hafta içinde kamuoyuna sunulacak olan bu eserin temel hedefi, “Çağdaş İslam Düşüncesi” bağlamında Müslümanların Batılı bilgi ve bilim tasavvuru ile teknolojisinin küreselleşmesi/hakimiyeti karşısında nasıl projeler geliştirdiklerine dair varoluşsal kaygıları müzakereye açmaktır. Bu kitabın diğerlerinden farklılığı, bence, genelde Ortadoğu-Kuzey Afrika ve Hind-Pakistan bölgesinde yetişen çağdaş İslam alimlerinin yanısıra Osmanlı-Türkiye Cumhuriyeti geçiş sürecinde simge alimleri yeniden gündeme getirme çabasıdır.

Bu bağlamda öncelikle “Çağdaş İslam Düşüncesi”nin teşekkül sürecinden ana hatlarıyla bahsedip, önce Osmanlı Devleti - Türkiye Cumhuriyeti kültürel sürekliliğinin simge isimleri olan Yusuf Akçura, Ziya Gökalp, Mehmet Ali Ayni, Ömer Ferid Kam üzerinde durulacaktır. Akçura ve Gökalp’in öncüsü olan Ahmet Vefik Paşa’yı “Bir Osmanlı Aydını” bağlamında geçiş sürecinin teorik arka planını oluşturan aydın olarak incelemek önemlidir. Abdülhamid’in en kötü senaryo bağlamında Bursa’nın yeniden başkent olma ihtimali karşısında Vefik Paşa’nın bu şehrin mimari ve kültürel hayatındaki değişikliklerin ne derece de önemli olduğu, özellikle tiyatro alanındaki katkılarının hala etkisinin sürdüğünü hatırlamak ve hatırlatmak hedefimiz.

İslam dünyasındaki âlimleri tanıtırken, bir ayağımız da Anadolu’da daima. Bu çerçevede Erol Güngör, Cemil Meriç ve Nurettin Topçu’nın hayatı, eserleri ve temel bir kavram merkeze alarak görüşleri ana hatlarıyla verdik. Sağ ayağımızı Anadolu’da berkittikten sonra diğer ayağımızla pergel gibi dolaşıp, İslam dünyasında dirilişin epistemik temellerini araştıran İsmail Raci Fârûkî, Muhammed Abid Cabiri, Fazlur Rahman, Muhammed İkbal’i tanıdık.

En son yine sol ayağımızı Avrupa üzerinden Anadolu’ya getirerek, Fuat Sezgin’nin İslam Bilim Medeniyetinin oluşum, gelişim ve çözülme sürecine dair görüşlerini hocam Mehmet Bayrakdar’ın bilim tarihi çalışmalarını da dikkate alarak vermeye çalıştık. Böylece geleneksel İslami yapının ortaya koyduğu bilgi ve bilim tasavvuru ve medeniyeti ile mevcut hakim Batı paradigmasının bilgisel zeminini mukayeseli olarak müzakere etmeye zemin hazırlanma hedefledik.

Son Söz, Peygamberimizin “Ameller niyetlere göredir” sözünün Çorumdaki izdüşümü olan “Soluğu doğruya olanlara selam olsun” şeklinde olsun. Eleştirilerinizi/katkılarınızı bekleriz.

{ "vars": { "account": "UA-115444419-2" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }