Deprem Neden Binaların Bazılarını Yıkar Bazılarını Yıkmaz? (2)

Bir diğer soru da, depremde ortaya çıkan sismik dalgaların binaların az veya çok katlı olmasına etkisi nasıl oluyor?

Abone Ol

Deprem dalgaları olan Yüzey dalgaları (L ve R), Cisim dalgalarına (P ve S) kıyasla daha yüksek genliğe ve düşük frekansa sahip olduklarından dolayı çok katlı binalar üzerinde daha çok etki ederler.

Örnek olarak küçük, orta ve yüksek boya sahip plastik çubukların yerleştirildiği bir düzeneği ileri-geri hareket ettirirsek (sarsarsak) ve bu hareketin genliği (mesafesi) yüksek ve hızı düşük olursa en yüksek boya sahip çubuk daha fazla sallanacağını görebiliriz.

Cisim dalgalarından yıkıcı etkiye sahip olanı ise S dalgası olup özellikle alüvyon zeminlerde çok daha uzun süre oyalanmaktadır.

S dalgası binalara kesme kuvveti (yani yatay kuvvet) uygular ve eğer alüvyon zeminlerde tek veya iki katlı binalar olarak yapılırsa kısa sürede bina üzerinde etkisi azalacağından yıkılmayacak, olsa olsa bina hasar görebilecektir.

Çok katlı binalarda ise S dalgası bina boyunca sürekli yatay kuvvet uygulayacağından binanın yıkımına sebep olacaktır. Dolayısıyla, gerekli mühendislik önlemleri almadan çok katlı binalar yapılmaması lazımdır.

Bir diğer konu ise depremin beton kalitesi veya sınıfı üzerinde farklı davranış göstermesidir.

2018 yılı Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği binalarda en az C25 dayanım sınıfı betonun kullanılmasını öngörmektedir.

Peki C25 ne anlama geliyor? C25’nin “C”si İngilizcede “Concrete” ifadesinin baş harfinden gelmekte ve anlamı “beton” demektir. C25’nin “25”i ise silindirik beton numunesinin laboratuvarda 25 MPa (250 kg/cm2) basınca kadar dayanımı ifade etmektedir.

Beton sınıfları silindirik veya küp beton örneklere göre C20/25, C25/30, C30/37, C35/45, C40/50, C45/55 ve C50/60 olarak sınıflandırılır. Örneğin; C20/25 ifadesinde silindirik beton numuneleri için C20 olarak ifade edilen değer küp beton numunesi için C25 eş değer olarak kabul edilir.

Yönetmelikte beton sınıfı olarak C25 değeri en az olarak belirtilmiştir. Ülkemize göre daha az deprem riski olan Avrupa birliği üye ülkelerinde bu değer minimum C30 olmak zorundadır. Diğer taraftan çeşitli kuruluşların yaptığı açıklamaya göre özellikle 2000 yılından önceki yapılmış binalar başta olmak üzere, binalarımızın çoğunun C8-C18 arasında değiştiği belirtilmiştir.

Binaların kat sayıları artıkça beton dayanım sınıfı olan C25 değeri yeterli gelmemektedir. Binaları daha yüksek katlı yaparsak daha güçlü bir beton sınıfı ve daha kalın kolon ve kiriş çapları tercih etmek durumundayız. Bu durumda inşaat maliyetleri 2 ile 5 katına kadar çıkabilmektedir.

C25’den daha yüksek beton sınıfına sahip olan betonlar, hem basınç altında çok daha fazla dayanmakta hem de deprem dalgalarının yarattıkları salınım nedeniyle kolon ve kirişlerin kırılmadan belli bir miktarda esnemesine de izin verir. Tabiî ki burada demir donatılarının kalınlığı, yivli olması ve bağ aralıklarının da yeteri kadar yakın ve düzgün olması da önemli bir konudur.

Bazen müteahhitler beton kalitesi ve demir donatıların özelliklerine önem vermeyebiliyor ve denetleme de yeterli olmayınca iş vatandaşa düşmektedir.

Bir diğer konuda Yapı Denetim firmaların durumudur.

Çorum’da 2011 yılına kadar yapı-denetim kavramı yoktu! 2011 yılından 2019 yılına kadar yapı denetim firmalarını müteahhitlerin kendileri seçiyordu. Dolayısıyla, parayı veren müteahhitler olunca, betonların denetimi konusunda ciddiyet beklemek anlamsız olur.

2019 yılından sonra kura ile bakanlık tarafından her bir inşaat için yapı denetim firmaları atanır oldu. Fakat, sonuçta yine parayı veren müteahhitler olunca denetim işi yine problem olabilmektedir. Aslında olması gereken, müteahhitlerin denetleme ücretini Devlet’e vergi olarak yatırması, devlet de yapı denetim firmasına ödeme yapmasıdır. Bu şekilde müteahhit ile yapı denetim firması arasında para alış-verişi olmayacak ve işin ciddiyeti sınanmayacaktır.

Peki! almış olduğumuz binanın beton ve demir kalitesini nasıl belirleyeceğiz?

Öncelikle hiç bir şey bilmiyorsak evimizin Tapu Senedi bize bir şeyler söyler. Tapuların üzerinde “Arsa”, “Devre Mülk”, “Kat İrtifakı” ve “Kat Mülkiyeti” ifadeleri geçer. Kat Mülkiyeti olan bina projeye uygun yapıldığını ifade eder. Diğerleri için böyle bir durum yoktur.

Kat İrtifakı olan bina proje üzerinden değerlendirilerek inşaatın yapılma öncesi verilir. Yani, yapının inşası henüz başlamamış veya başladıysa da tamamlanmamış olmalıdır. Sonra bina bitiminde projeye uygun ise “Kat Mülkiyeti” tapusu verilmektedir. Eğer binanın kat sayısı projedekine uygun değilse, projedeki metrekare oturumunu aşmışsa veya asma kat çıkmışsa gibi projeye aykırı işler var ise bina için “Kat Mülkiyeti” düzenlenmez.

Türkiye’de binaların %75’i “Arsa” veya “Kat İrtifakı” olup çok az kısmı “Kat Mülkiyeti” özelliğini taşımaktadır. Gelişmiş ülkelerde “Kat Mülkiyeti” olmayan binada oturmanıza izin verilmez. Binaya su, elektrik ve doğal gaz abonelikleri de yapılmaz. Aslında sorumluluğun önce biz vatandaşlarda olduğunu görebilmekteyiz.

Türkiye’de TOKİ konutlarını bilirsiniz. TOKİ konutlarından daire satın almış kişilerin tapularında “Kat Mülkiyeti” yazar. Çünkü Devlet binada proje dışında bir uygulama gerçekleştirmez. Hatta TOKİ konutlarında mutfak dolabı, duşa kabin, lavabo gibi dairenin demirbaşı olan tüm unsurları bitmiş olarak teslim edilir. Daire sahibi sadece koltuk ve beyaz eşyalarını yerleştirerek oturmaya başlar.

Aslında tüm binaların projelerinde mutfak dolapları, banyo, lavabo, musluk, ışıklandırma sitemi gibi unsurların hepsi gözükür ve yapılacağı taahhüt edilir. Fakat, maalesef müteahhitler sorumluluklarını yerine getirmedikleri için satın alınan daire “Kat Mülkiyeti”ne dönüştürülememektedir.

Diğer taraftan, Kat Mülkiyeti olan bir binanın depreme yüzde yüz dayanıklı olacağı anlamına gelmez. Fakat, en azından projeye uygun yapılmış olması müteahhidin işi ciddiye aldığının bir göstergesi olur. (devam edecek)

{ "vars": { "account": "UA-115444419-2" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }