İnsanlık sınanıyor. Politikacıların koruma duvarları yıkılıyor, emperyalist devletlerin sağlık sistemleri yerle bir oluyor. Sadece fakirler değil, zenginler de ölüyor. Dünya genelinde 1 milyondan fazla insana Covid-19 tanısı kondu, 70 binden fazla insan öldü. Asrın vebası Dünya’yı vurdu, insanları evlerine kapattı. Yaşam tarzları ve çalışma şartları değişmeye başladı. Eğitim sisteminde “uzaktan öğretim” gibi değişiklikler deneniyor. Bundan sonra çok şey değişecek, eskisi gibi olmayacak. Evlerinde düşünmeye mahkum edilen insanlar, hayatın döngüsünü de değiştirecek.
Bir milimetrenin binde biri 1 mikron ediyor. Bir mikronun binde biri 1 milimikron ediyor. Virüslerin büyüklükleri 10 milimikrondan 300 milimikrona kadar çıkıyor. Dolayısıyla silahlı koruma görevlileri devre dışı kaldı, siyasetçiler virüs gerçeğiyle yüzleşti. Yüze takılan maskeler bile tam olarak korumuyor insanları. Yana yakıla kapısını çaldıkları bilim insanlarından başka hiçbir kurtuluş umudu kalmayacaktır emperyalizmin patronlarının…
Covid-19 olarak adlandırılan yeni tip corona virüsü, tıpkı 14. yüzyılda Avrupa nüfusunun üçte birinin ölümüne neden olan veba salgını gibi hızla yayılıyor.
Veba salgını, Çin ve Orta Asya’da ortaya çıkmıştı. Moğol ordusunun Kırım’daki Ceneviz ticaret merkezini kuşatması ve vebalı cesetleri mancınıkla kentin içine atmasıyla beraber salgın Avrupa’ya yayılmıştı. Biyolojik silah olarak o dönemde devreye giren veba (kara ölüm), Avrupa’da azınlık grupların üzerinde katliam yapılmasına da sebep olmuştu. Yahudiler olanlardan sorumlu tutulmuş ve barbarca öldürülmüştü. Salgının, 1347-1353 arasında Avrupa’da 25 milyon, Dünya’da 200 milyon insanın ölümüne yol açtığı varsayılıyor. Sıradan insanların yanı sıra, soylular ve din adamları da vebadan ölmüş, hiçbir güç onları koruyamamıştı.
Ve 21. yüzyıl, bitmek bilmeyen Ortadoğu politikalarıyla önceki yüzyıldan devraldığı mesaisine başlamıştı. Anlamsız vekalet savaşları, örtülü yeraltı kaynaklarının paylaşım mücadelesi devam ediyordu. Acımasız emperyalist devletler, her zaman olduğu gibi bir avuç zengini mutlu edecek politikalarını sürdürüyorlardı. Ama bir şey oldu ve dünyayı durdurdu. Çin’in Wuhan şehrinde başlayan yeni tip corona virüs hızlı bir şekilde yayılmaya ve toplu ölümlere yol açmaya başladı. Çin derhal sokağa çıkma yasağı ilan etti ve birkaç ay içerisinde durum kontrol altına alındı. Çin’de bunlar yaşanırken durumun ciddiyetini kavramakta uzak olan Avrupa devletleri ve ABD, salgına karşın kayıtsız bir şekilde rutin gündemlerini takip ediyorlardı. Suriye’deki savaş, Avrupa’ya olası yeni göç dalgası konuşuluyor ve her zamanki gibi çözümsüz kalıyordu.
Mart ayına gelindiğinde her şey değişti. Avrupa Parlamentosu Başkanı David Sassoli kendisini karantinaya aldı. Almanya Başbakanı Angela Merkel kendisini karantinaya aldı. Kanada Başbakanı Justin Trudeau’nun eşinin coronavirüs testi pozitif çıktı. Dünyaca ünlü pek çok sporcu veya sanatçının testi pozitif çıktı. Uluslararası uçak seferleri durduruldu. Ticaret büyük ölçüde askıya alındı.
Türkiye’de futbol maçlarının askıya alınmasını isteyen teknik direktör Fatih Terim’in corona testi pozitif çıktı. Çin’de coronavirüsün patlak vermesinden sonra umreye gidip dönen 21.000 kişiden sadece 6.448 kişi karantinaya alındı. Bunlardan bir bölümü de polislerin suratına tükürerek karantinadan kaçtı. Cehaletle beslenen binlerce kişi, günü geldiğinde Türkiye’nin her tarafına virüsün yayılmasına yol açtı. Türkiye’de AKP iktidarı uzunca bir süredir en büyük yatırımı bilime değil, diyanet işlerine ve din odaklı çevrelere yaptı. Şimdi yana yakıla bilim insanlarından oluşturduğu kurul ile salgına çözüm bulmaya çalışıyor.
Bilim Kurulu elinden geleni yapmaya çalışsa bile… Türkiye dinci iktidarın yakın zaman önce yok ettiği kurumların sancısını çekiyor. Modern Atatürk Cumhuriyeti’nin 1928 yılında kurulmasına vesile olduğu Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü, AKP Hükümeti döneminde 2011 yılında çıkarılan bir KHK ile kapatıldı. Salgın hastalıklarla mücadelede çok önemli bir yere sahip olan bu kurumda aşı üretimi yapılıyordu… Bu da yetmedi. 15 Temmuz darbe girişiminin ardından askeri hastanelerin Sağlık Bakanlığına devredilmesiyle sahra hastanesi olanakları da kaldırıldı...
ABD Başkanı Donald Trump, coronavirüs salgınını başlangıçta hafife alarak, bunun kendisini devirmeye çalışan demokratların oyunu olduğunu söyledi, “aldatmaca” dedi. Birkaç ay içerisinde ABD sağlık sistemi çöktü, insanlar New York sokaklarında can çekişiyor… İngiltere Başbakanı Boris Johnson, başlangıçta salgınla ilgili gerekli tedbirleri almayarak “sürü bağışıklığı sistemi” politikasını uyguladı. Ölümlerin hızla artmasıyla geri adım atsa da kendisi de virüse yakalanmaktan kurtulamadı. Covid-19 teşhisi konulan ve bir süredir evinde karantinada olan Boris Johnson dün itibariyle hastaneye kaldırıldı. Böylece Trump ile beraber “aptallar sürüsü”ne katılmış oldu.
Oysa küresel salgını ciddiye alan ülkeler, salgını kısa sürede kontrol altına aldı. Çin, Singapur, Küba ve Güney Kore’nin başarısı sürece damgasını vurdu. İspanya ve İtalya’da salgın devasa bir yıkıma yol açtı. Binlerce insan öldü ama ortağı oldukları Avrupa Birliği ülkelerinden yardım alamadılar. Batılı emperyalistler birbirinin sipariş ettiği “maskeleri çalarken” Küba, Çin ve Rusya yardıma koştu. Türkiye bile bu zorluklar içerisinde İtalya ve İspanya’ya tıbbi yardım gönderdi.
Türkiye’de ilk coronavirüs vakası Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın açıklamasına göre 10 Mart’ta tespit edildi. Bilim Kurulu ise bunun öncesinde 10 Ocak’ta oluşturulmuştu. Ancak… Virüsün Batılı ülkelerden ve daha ziyade uçak yoluyla geleceği fikrine ağırlık verildiği görülüyor. Halbuki, 21 bin kişinin umreden dönüşüyle beraber olay kontrolden çıktı.
Futbol maçları seyircisiz de olsa oynandı. Birkaç futbolcu virüs tehlikesine vurgu yapsa da dikkate alınmadı. Maçların tamamen iptal edilmesine kadar geçen sürede futbol takımlarının yönetici kadroları dahil pek çok kişiye Covid-19 bulaştığı tespit edildi.
Önce 65 yaş üstüne sokağa çıkma yasağı getirildi. Televizyonların saygısız sunucuları, sokağa çıkmak zorunda kalan 65 üstü insanların ağızlarına mikrofon dayayarak hesap sorar tarzda sorguya çektiler. Bundan cesaret alan bazı terbiyesiz gençler de yaşlıların kafasına kolonya döktü, pencereden su attı, sokaklarda zorla maske taktı. Bu defa kendini kolluk kuvveti yerine koyan gençler, polis tarafından gözaltına alındı. Bu arada 65 yaş üstündeki insanların emekli maaşlarının evlere teslim edileceği ve alışverişlerinin yetkililerce yapılacağı söylendi. Türkiye gibi kalabalık bir ülkede çok zorlukların olacağı görülüyor, yine de bunun gecikmiş bir karar olduğu söylenebilir. Son olarak sokağa çıkma yasağı olan grup, 20 yaş altı ve 60 yaş üstü olarak belirlendi. Ancak 20 yaş altında yaklaşık 1 milyon çocuğun çalıştığı tahmin ediliyor. Ve 18 yaşından büyük olup da çalışanlar, yasaktan muaf tutuldu.
Aslında… Tüm bu ayrıntılarla uğraşmak yerine Çin gibi komple sokağa çıkma yasağı konsaydı, birkaç hafta içinde salgın kontrol altına alınabilirdi. Sadece gıda sıkıntısı olanların evlerine yardım ulaştırılması yeterli olurdu. Hali hazırda salgın neredeyse ülkenin her yerine yayıldı. Salgının merkezi İstanbul dahil, 31 şehir araç trafiğine kapandı; izinli çıkışlar dışında tabii…
Tek sevindiren sonuç; bilim insanlarının bu süreçte kıymetlerinin anlaşılmış olmasıdır. Bilime yatırım yapmayan muhafazakar iktidarın, bugün bilim insanlarından çare bekliyor olması ibret alınacak bir durumdur. Çünkü bu virüs zengin, fakir, politikacı ayrımı yapmadan herkesi vurdu. Ekonomik dengeleri alt-üst etti. Dolayısıyla bunu çözmeden hiçbir şey yapılamaz.
Dün itibariyle Ankara Üniversitesi, Covid-19’a bağlı aşı üretmenin ilk adımı olan Sars-Cov-2 virüsünün Prof. Dr. Aykut ÖZKUL tarafından izole edildiğini açıkladı. Bir yandan da hükümete şeffaflık çağrıları yapılıyor. Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet SALTIK gibi cesur olmalı bilim insanları. Ve bilim insanlarının bilgisinden ve eleştirisinden faydalanmak, bir toplumu ancak ileriye taşır.
Bilim, bilim, bilim…