“İstanbul’un işgali ve arka arkaya yayınlanan Dürrizade Fetvaları (İstanbul fetvaları) ile Atatürk ve beraberindekilerin geri adım atacağını zanneden İngilizlere ve Damat Ferit’e en güzel cevap, Ankara’da verilir; Türkiye Büyük Millet Meclisi açılır...
İstanbul’un işgali esnasında baskından kurtulan son Osmanlı Meclisi’nin milletvekilleri ve de yeni seçilenlerle, Mustafa Kemal Paşa önderliğinde, 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) dualarla açılır. TBMM’nin ilk Meclis Başkanlığı’na Mustafa Kemal seçilir.
Ankara’da Meclis coşkusu yaşanırken İstanbul’da Damat Ferit, başta Mustafa Kemal olmak üzere beraberindekileri de kapsayan idam fermanları çıkartır. Vahdettin hiç bekletmeden kararı imzalar; idam cezası ile de yetinmeyip Mustafa Kemal’in rütbesini yarbaylığa indirir. İhanetin son perdesi, saltanat uğruna acımasızca sergilenmektedir. Dürrizade Abdullah, Mustafa Sabri ve İskilipli Âtıf’ların ihanet ettikleri Millî Mücadele’ye, Atatürk’ün yanından ayrılmayan aydın görüşlü ve bağımsızlık tutkunu hocalar destek vermektedir. Bunlar arasında en fazla bilineni Ankara Müftüsü Börekçizade Mehmet Rıfat Efendi’dir.
Atatürk ve beraberindekiler, Millî Mücadele için Anadolu’ya geçtikten sonra maddi kaynak sıkıntısı baş gösterir. Mücadele için para gerekmektedir. Atatürk, bankalara borçlanmaya kesinlikle karşıdır ve etrafındakilere de yasaklamıştır. Birkaç örnek vermek gerekirse; Erzurum’dan Sivas'a giderken yaşanan para sıkıntısı Binbaşı Süleyman Bey'in verdiği 900 lirayla çözülür. Erzurum Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti üyeleri de kendi aralarında topladıkları 1000 lirayı Atatürk ve heyetine verirler. Otomobillerin benzini Sivas-Amerikan Okulu müdürlüğünce karşılanır. Sivas Osmanlı Bankası Müdürü’nden 1000 lira ödünç alınır. Hacı Bektaş Dergâhı Şeyhi Cemalettin Efendi de Atatürk’ün heyetine para yardımı yapanlardandır.
Yoksulluk öyle bir boyuta çıkmıştır ki, Atatürk, Ankara’da TBMM açılışında yeni sivil elbisesi olmadığı için Erzurum Valisi Münir Bey’in takım elbisesini giymiştir. “İstanbulin” denilen uzun ceket ve reye pantolon Atatürk’e büyük gelmiştir. Yeni Türkiye’nin kuruluşunu simgeleyen Meclis açılışına kurucusunun “emanet” elbiseyle katılması, Millî Mücadele’nin nasıl bir yokluk içerisinde kazanıldığına dair ibret verici bir örnektir.
Mazhar Müfit Kansu yaşadıkları yoksulluğu; anılarında şöyle anlatmaktadır: “…Aylarca sabahları bir bardak çay ile bir dilim ekmek yedik... Bütün paramız, yol için yirmi yumurta, bir okka peynir ve on ekmeğe yettiğinden bunları aldırdık.” “Ekmekçilere bile verecek paramız kalmamıştı... Benim bir kürküm vardı. Erzurumlu Nafiz Bey’e müracaat ederek sattırılmasını rica ettim. Nafiz Bey, ‘Ocak ayı içindeyiz, ne giyeceksin?’ diye satmamakta ısrar ettiyse de ne olursa olsun kulağıma giremezdi. Aç mı kalacaktık? Nihayet onu da sattık. Kimsede satılacak bir şey kalmadı. Paşa ile bu hususta bir çare bulamayarak, ‘Hele sabah olsun’ diyerek odalarımıza çekildik. Ankara’ya geldiğimiz zaman hemen bir hafta bizi belediye besledi!”
Kansu, Atatürk, Ankara’ya geldiğinde, Ankara Müftüsü Rıfat Börekçi’nin tüccardan toplayıp kendisine verdiği bin lirayla biraz olsun nefes alabildiklerini ancak Müftü efendiye ikram edecekleri bir fincan şekerli kahvenin dahi olmadığını üzülerek ifade edecektir. Rıfat Börekçi, kendi çocuklarına yük olmamak için eşi ile birlikte biriktirdiği cenaze parası olan bin iki yüz lirayı da Millî Mücadele için bağışlar.
Bu Cumhuriyet, Mazhar Müfit Kansu’ların paltosu, Mehmet Rıfat Börekçilerin kefen parasıyla kuruldu.
1921’de Atatürk’ün talimatıyla Himaye-i Etfal Cemiyeti (HEC) kurulur. Cemiyet’in amacı Millî Mücadele sırasında savaşta yetim kalmış çocuklara bakmaktır. Aynı yıl Atatürk, HEC’in korumalığını da üstlenir. 23 Nisan 1923’ ten itibaren HEC, yetim ve öksüz çocuklar için yardım toplamaya başlar. 23 Nisan’ın çocuk bayramı olmasını isteyen Atatürk, yardım faaliyetlerine destek verir.
23 Nisan başlangıçta sadece “Millî Bayram” olarak kutlanır. Saltanat kaldırılınca da Hâkimiyet-i Milliye Bayramı olarak ilan edilir. 1925 yılına gelindiğinde 23 Nisan, Millî Bayram’ın dışında “Çocuk Günü”, 1926’dan itibaren de “Çocuk Bayramı” olarak kutlanır. Atatürk, çocuklara arabalarından birini tahsis eder ve Cumhurbaşkanlığı bandosunun çocuklar için konser vermesini temin eder. Bu yıl cemiyetin binalarından birine “Çocuk Sarayı” adı verilir ve bir de çocuk balosu düzenlenir. Baloya, İsmet İnönü’nün çocukları da katılırlar.
1929 ve sonraki yıllarda 23-30 Nisan haftası “Çocuk Haftası” olarak anılacaktır. 1933 günü etkinlikleri sırasında, Atatürk çok zarif ve anlamlı bir davranışta bulunur; çocukları makamında kabul ederek bir çocuğu yerine oturtur. Atatürk’ün bu davranışı sonraki yıllarda bir gelenek halini alır. 1935’te bayram, “Ulusal Egemenlik Bayramı” olarak adlandırılır, 1981’de kabul edilen bir kanunla da “23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı” olarak birleştirilir.
1979 yılında 23 Nisan Çocuk haftası, “Uluslararası Çocuk Yılı” olarak ilan edilir. 1980 yılında da Ankara’da, bütün illerden gelen çocukların katılımı ile Ulusal Çocuk Parlamentosu oluşturulur; Türkiye Radyo Televizyon (TRT) kurumu da komşu ülkelerden çocukları törenlere davet eder.”[1]
Dört yıldır Alman Meclisi’ nde Çocuk Bayramı olarak kutlanmakta olan 23 Nisan, 2012 yılında ilk kez Avrupa Parlamentosu (AP)’nda da kutlanır; yüz kırk çocuk, parlamenterlerin koltuklarına oturtulur. Ne hazindir ki dünya bizi örnek alırken, Türkiye’de bu güzel ve anlamlı gelenek günümüzün iktidarı tarafından, çocuklar kameraların karşısında “strese” giriyor bahanesiyle kaldırılır; 23 Nisan’ı gölgede bırakmak için aynı tarihlerde; cemaat eliyle düzenlenen “Uluslararası Türkçe Olimpiyatları” ve “Kutlu doğum haftaları” düzenlenir.
Her yıl türlü bahanelere kurban edilen 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, bu yıl da Korona virüsüne kurban edilir. TBMM’ nin 100. kuruluş yılında sokağa çıkma yasağı ilan edilir… Halka da aynı gün akşam saat 21.00’de balkonlarından ya da camlarından İstiklâl Marşı okuması çağrısı yapılır.
Mazhar Müfit Kansu’ların paltosu, Mehmet Rıfat Börekçi’lerin kefen parasıyla kurulan Cumhuriyet’in Gazi Meclisi bu yapılanları hak etmiyor!
Bu gerçekten hareketle, Meclisimizin 100. yılını kendi içimde sessiz bir coşkuyla kutluyor, Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarına; şehitlerimize, gazilerimize ve emeği geçen tüm değerlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Vatan size minnettardır…
[1] Tülay Hergünlü, “İngiliz Sicimi’nden Amerikan Bezi’ne- Bugünlere Nasıl Geldik-(1914-1980) ” Say: 31-34, Doğu Kitabevi, Kasım 2017