İkinci Dünya Savaşı’nın Hitler'in faşist ordularının 1 Eylül 1939'da Polonya'yı işgal etmesiyle başladığını ve milyonlarca emekçinin kapitalist tekellerin çıkarı için cephelere sürüldüğünü kaydeden Hıdır Aygün, “Faşizm Avrupa'yı karanlığa boğdu. Ta ki 8 Mayıs 1945'te Kızılordu askerleri Berlin'e girene dek! İnsanlık faşist kıyımları ve emperyalist savaşları unutmasın, barış için mücadeleden vazgeçmesin diye her yıl 1 Eylül’de Dünya Barış günü kutlanmaktadır” dedi.
Daha bu yüzyılın ilk çeyreği dolmadan gelişmelerin dünyanın yeni bir felakete sürüklenmekte olduğunu gösterdiğini belirten Aygün, “Rusya’nın Ukrayna'yı işgali ve diğer emperyalistlerin de bu işgali kışkırtmaları sayesinde paylaşım savaşı, hegemonya ve nüfuz mücadelesi bir üst seviyeye çıktı. 7 milyon Ukraynalı yerinden yurdundan edildi” ifadelerini kullandı.
Irak, Suriye, Yemen ve Libya gibi Ortadoğu ülkelerinin ardından emperyalistlerin savaş masasına Ukrayna’nın yerleştirildiğini söyleyen Aygün, açıklamasına şu şekilde devam etti:
“Ukrayna işgalinden önce NATO’nun ABD önderliğinde yeniden toparlanması ve ek misyonlar üstlenmesi amacıyla yapılan zirvelerde Çin ve Rusya’yı açıkça düşman ilan eden devletler hem Rusya’nın hem Çin’in çevresine silah ve üs yığınağı yapıyor ve nükleer silah denemelerini yoğunlaştırıyor. Rusya ve Çin de buna kendi çevrelerindeki tahkimatı artırarak yanıt veriyorlar. Bu tehlikeli gidişat açıktır ki daha şimdiden dünya halklarına ağır faturalar yüklüyor.
Bu melanetin sorumlusu kapitalist sömürü düzeni ve emperyalizmin kar hırsıdır. Daha önce paylaşılmış zenginlikleri yeniden paylaşmak, dünya enerji kaynaklarına tamamen sahip olmak, enerji ve gaz nakil hatlarını denetim altına almak, mallarını yeni pazarlara açmak, gelişen yeni teknolojilerin, bilişim sektörünün ihtiyacı olan kıymetli metal ve madenlerin bulunduğu coğrafyaları kontrol altına almak, dünyanın en ücra bölgelerine kadar sermaye ihracatını artırmak; dünya emekçilerini ve halklarını daha fazla sömürmek için emperyalist devletler kılıçları bilemekten hiç vazgeçmediler.
Bugün pandeminin ekonomik faturasını ve her yerde yükselen enflasyonun ve ufukta görünen krizin tüm yükünü emekçilere yıkmak ve bundan kazanımla çıkmak için haksız işgal ve savaşlardan ayrıca medet umuyorlar. ABD'nin Tayvan hamlesi ve yaratılan gerilim de bu yüzdendir. Latin Amerika, Ortadoğu, Balkanlar ve Afrika kıtası başta olmak üzere dünyada çatışma bölgeleri artmaktadır.
Halklar seyirci kalırsa emperyalist vahşet durmayacaktır. İşçi sınıfı seyirci kalırsa savaş ve şovenizm işçilerin birliğini bölecek, savaş ve "milli güvenlik" bahanesiyle grevler yasaklanacaktır.
AKP iktidarı da 21 yıllık iktidarı boyunca hep barışa sırtını döndü. Emperyalistlerle iş birliğini temel politika haline getirdi. Neo Osmanlıcı emperyal yayılma sevdası yüzünden Türkiye Suriye iç savaşının parçası haline getirildi. Milyonlarca mülteci de bu gerici ve maceracı politikaların mağduru oldu. Suriye savaşı sınır ötesi harekatların, savaş tezkerelerinin gerekçesi yapıldı. Halk açlık sınırında yaşarken bütçede savaşa ve silahlanmaya ayrılan pay sürekli arttı. Savaş politikaları OHAL rejiminin önünü açtı. Çete mafya grupları, derin ve karanlık yapılar yeniden boy göstermeye başladı.
Türkiye NATO'dan çıkmalı, yabancı üsler topraklarımızdan sökülüp atılmalıdır. Emperyalist dışa bağımlılığa son verilmelidir. Türkiye AKP'nin yaptığı gibi ne ABD'nin ne de Rusya'nın savaş arabasına binebilir! Bunu reddediyoruz. Halkımız tam bağımsız ve demokratik Türkiye mücadelesini yükseltmeli, emperyalizme karşı tüm dünya halklarıyla enternasyonal dayanışmayı büyütmelidir. 1 Eylül günü işçiler, emekçiler barışın sesini bulundukları her yerde yükseltmelidir.
Emek Partisi olarak diyoruz ki, bölgeye ve ülkeye barışın gelmesi için halkımız tek adam tek parti yönetimine son vermeli, güçlerini birleştirmelidir. Ülkeyi emperyalist savaş batağına çeken işbirlikçi sermaye çevrelerine asla prim verilmemelidir. Emperyalist haksız savaşlar sermayenin, emek demokrasi barış mücadelesi ise işçilerin çıkarınadır.
Türkiye'de barış mücadelesi Kürt sorununun demokratik çözümünü de içermek zorundadır. HDP'nin kapatma tehdidiyle yüz yüze olduğu, seçimle işbaşına gelmiş belediyelere kayyumların atandığı ve binlerce Kürt siyasetçinin tutuklu oluğu bir ortamda işçi sınıfı ve emekçiler buna sessiz kalamaz.
EMEP Türk Kürt her milliyetten Türkiye halkını eşitlik, kardeşlik, özgürlük mücadelesinde Kürt halkının taleplerine sahip çıkmaya çağırmaktadır. Bunun için barış ve diyalog yolu açılmalı, inkâr ve ret politikası son bulmalıdır. AKP uyguladığı ekonomik siyasi politikalarla halk desteğini kaybetmektedir. Bu yüzden sınır ötesi harekata bel bağlamaktadır.
Barışın ve demokrasinin yolu yeni savaş tezkerelerinden değil değil tek adam yönetimin gitmesinden geçer.
1 Eylül mitinglerinde, barış etkinliklerinde taleplerimizle alanlara çıkalım. Barış mücadelesini yükseltelim. Halkın en geniş ittifakını alanlarda örelim.”
Aygün, 1 Eylül Perşembe günü saat 18.00’de Kadeş Barış Meydanı’nda düzenlenecek olan basın açıklamasına tüm Çorumlu işçi ve emekçileri davet etti.