Çok iyi bir müzisyen ve aynı zamanda da AHBAP Derneği Yönetim Kurulu Başkanı…
Kahramanmaraş merkezli depremlerde gösterdiği olağanüstü çabayla adı ön plana çıktı. Hal böyle olunca da şer odaklarının hedefine oturtuldu ve saldırılar başladı. Derneğe gönderilen olağanüstü bağışlar birilerini fena halde rahatsız etti. “…Yardım ve desteklerin AFAD aracılığıyla yapılması en doğru yoldur” diyenler, “Haluk Levent’e 1 milyar TL teslim edilemez” hezeyanları savuranlar; “Çadırları daha ucuza alabilirdi” diye ahkâm kesenler, “Ne yaptın açıklasanaaaa” diye sosyal medya üzerinden saldıranlar, v.s., v.s.
Tüm bu saldırılara cevap olarak Haluk Levent, “Biri uluslararası bağımsız denetim firması, biri yerli denetim firması olmak üzere iki bağımsız denetçi firma ile sözleşme imzalıyoruz.” açıklamasında bulundu. “Bir eksiğimiz varsa denetim raporlarında görünecektir. Raporları açıklayacağız.” diyor. Çünkü kendisine ve dostlarına güveniyor; emin insanlarla çalışıyor ve zerre kadar korkusu yok. Asıl yaptığı önemli iş ise, emanete, halkın emanetlerine yani bağışlara sahip çıkıyor. “Derneklere gelen şartlı bağışlar vardır. İsteseniz de dernekte tutamazsınız. İlgili projeye aktarmak zorundasınız.” diyerek insanların gönderdiği şartlı bağışları nereye isterlerse oraya kullanmak zorunda olduklarını söylüyor.
Gerçekten de bu şartlı bağışlar çok titizlik istiyor. Örnek, çocuklar için bir bot-mont kampanyası yapıyorsunuz, gelen paraları başka insanların başka başka ihtiyaçlarına kullanamazsınız. Bu doğru olmaz ve size destek veren insanların güvenleri sarsılır. Bir önemli husus da; gelen yardım paralarını bekletmeden bir an evvel yerlerine ulaştırmak zorundasınız; üzerinizde çok fazla tutamazsınız.
Haluk Levent, “Bana bağış yapan insanların parasını namusum gibi korumak zorundaydım. Kişiliğim, kimliğim, onurum gibi korumak zorundayım.”* diyor. Ne kadar güzel değil mi? Biz de bu sözlerden hareketle emin ve güvenilir insan olmak konusunda Kur’an’a ve İslam’ın o muazzez Nebi’sine müracaat edelim.
Kaynaklarda, Hz. Muhammed’in -selam olsun- sözünde duran, mert, doğru sözlü ve güvenilir olduğu için halk arasında “Muhammedüni’l-Emîn”, yani “Güvenilir Muhammed” olarak anıldığı belirtilmektedir. Asla yalan söylemeyen, vefasızlık yapmayan, hem sözünde hem işinde güvenilir bir insan olduğu bilinmektedir. Hiçbir zaman güven sarsıcı bir davranışına rastlanmamıştır. Kureyş kabilesinden bazı kişiler ona kıymetli eşyalarını emanet olarak bırakırlardı. Hz. Muhammed bu emanetleri istendiğinde eksiksiz ve sağlam bir şekilde sahiplerine geri verirdi. Sonradan eşi olacak olan ilk Müslüman Hz. Hatice ticaret mallarını kendisine tereddüt etmeden teslim etmiştir.
Hz. Muhammed, “Mümin, insanların kendisine güvendiği kimsedir. Müslüman, dilinden ve elinden Müslümanların güvende olduğu kişidir…” demekte, “Emanete riayet etmeyenin imanı da yoktur” sözleriyle iman etmek için kesinlikle emin yani güvenilir insan olmanın şart olduğu uyarısında bulunmaktadır.
Buraya kadar Haluk Levent şahsında güvenilir insan olmanın önemine değindik. Ancak bu konunun bir başka ayağı daha var; emanet eden…
Emanet konusuna maddi manevi pek çok konu girebilir; mal, para, görev, iş, oy ve başka şeyler. Her durumda da emanetlerimizi ehil/yetkili olan/işi bilen/ güvenilir insanlara vermek isteriz. Emanetimiz değerli bir eşya ise geri alacağımızdan emin olmak isteriz. Bir çalışanımıza verdiğimiz görevden verim alacağımıza inanmak isteriz. Şirketimizi, sahip çıkacağına, değer vereceğine, farkındalık yaratacağına emin olduğumuz bir yetkiliye teslim etmek isteriz. “Oy” larımızı ülkemize ve dolayısıyla da halka sahip çıkacağına inandığımız insanlara emanet eder, onları TBMM’ ye bizi temsil etmek, haklarımızı korumak üzere göndeririz. Çünkü yüce Tanrı kitabında “Emanetleri sadece ehline verin.” (Nisa 58) diye emretmektedir. Yani insan, emaneti ehline vermekle yükümlüdür.
İnsan hırsıza, namussuza, şerefsize, onursuza, çapsıza, beceriksize, iş bilmeze tek bir değerli varlığını emanet edemez; etmemelidir.
“Emanet alan”, “emanet eden” dedik. Bir üçüncü kavram daha var; “emanetini sorgulayan”.
Acaba, ülkemizin yönetimini ehil insanlara mı verdik?
Acaba, ülkemizin kurumları ehil insanlar tarafından mı yönetiliyor?
Acaba, bağışlarımız gerçek ihtiyaç sahiplerine ulaşıyor mu?
Acaba vergilerimizin yerli yerinde kullanıldığından emin miyiz; ülkeyi yönetenlerden hesap sorabiliyor muyuz?
Burada Hazreti Muhammed’in şu müthiş sözü âdeta bir tokat gibidir: “Emaneti ehline vermezseniz kıyameti bekleyin!”
Kendimize soralım, emanet alan mı, emanet eden mi daha fazla sorumludur; ne dersiniz?
*27 Şubat 2023 İlker Karagöz ile Çalar Saat