Selim Bozkurt, sendikanın olağan genel kurul toplantısında yaptığı konuşmada; “Bütün emekçilerin son 22 yılda ekonomik, sosyal ve özlük hakları ciddi şekilde geriledi. Siyasal kaygılarla yapılan değişikliklerle Öğretim Birliği'ne vurulan darbe, okul dönüşümleri, siyasi kadrolaşma, yandaş yönetici atamaları, eğitimin dini referanslara göre şekillendirilmek istenmesi, yaşadığımız sorunları daha da derinleştirmiştir” dedi.
22 yıldır AKP iktidarının demokrasi aldatmacasına inanmadıklarını ve buna karşı mücadele ettiklerini dile getiren Bozkurt, “Çorum'da 3 kişi ile başlayan Eğitim İş, sendikal duruşu, eylem ve etkinlikleri ve mücadelesi ile büyüdü güçlendi. Uğur Demirer ve yönetim kurulu, rahmetli Duran İrdeli ve yönetim kurulu, İlhan Yaşar ve yönetim kurulu ve son olarak bizim yönetimimiz ile büyüyerek güçlenen sendikamızdaki en büyük emek ve katkı çocuklarına onurlu bir gelecek ve onurlu bir yaşam bırakma ümidini yitirmeyen değerli üyelerimizindir” ifadesini kullandı.
Selim Bozkurt, konuşmasında şu konulara değindi:
“DEVLET MEMURLUĞUNU,
HÜKÜMET MEMURLUĞUNA
DÖNÜŞTÜRMEYE ÇALIŞIYORLAR”
“12 Eylül faşist darbesinden sonra TÖS ve TÖB-DER'in devamı olarak Mayıs 1990’da Niyazi Altunya ve arkadaşlarının kurduğu ilk sendika olan Eğitim İş, Ocak 1995’te yeni bir oluşum içine girmiş ancak yeni oluşumdaki sendika siyaset ilişkilerinin çarpıklıkları nedeniyle 17 Ekim 2005’de ikinci kez kurulmuştur. İkinci kez kurularak eğitim çalışanlarının, tüm emekçilerin ve karanlığa sürüklenen ülkemizin umudu haline gelen Eğitim-iş'in bu çalışma döneminde de karşılaşacağı zorlukların büyüklüğü ortadadır. İçinden geçtiğimiz dönem, ülkenin ve sınıfın zor ve sıkıntılı süreçlerine denk gelmiş; siyasal iktidarın baskıcı politikalarının, haksızlığın ve hukuksuzluğun yaşandığı, yargının ve adaletin çöktüğü bir dönem olarak tarihe geçmiştir.
Bütün emekçilerin son 22 yılda ekonomik, sosyal ve özlük hakları ciddi şekilde geriledi. Siyasal kaygılarla yapılan değişikliklerle Öğretim Birliği'ne vurulan darbe, okul dönüşümleri, siyasi kadrolaşma, yandaş yönetici atamaları, eğitimin dini referanslara göre şekillendirilmek istenmesi, yaşadığımız sorunları daha da derinleştirmiştir.
Bizler AKP iktidarının ilk gününden beri ileri demokrasi aldatmacasına asla inanmadık. İktidarın icraatlarının Cumhuriyetle hesaplaşma, ılımlı İslam özlemi, eğitimin özelleştirilmesinin yanında dinselleştirilmesi hedefleri için yapıldığı konusunda doğru tahliller de bulunduk ve buna karşı etkin bir mücadele birliği oluşturamaya çalıştık.
Siyasi iktidar geldiği ilk günden beri devlet memurluğunu hükümet memurluğuna dönüştürebilmek için iş güvencemize göz dikti. Esnek, kısmi, geçici, sözleşmeli güvencesiz çalışmayı dayatarak, kamu yönetimini özel sektör mantığı ile yönetmeye çalışılırken yüzyıllarca bedeller ödenerek kazanılan kazanımlar bir bir emekçilerin elinden alınırken, öğretmen, uzman öğretmen, başöğretmen gibi eğitimcileri kategorize ederken seyirci kalan bir emek örgütü olabilir mi? Elbette seyirci kalmadan gücümüzün yettiğince mücadelemizi yaptık yapmaya devam ediyoruz.
“KORKU İMPARATORLUĞUNUN
ZEMİNLERİ OLUŞTURULUYOR”
Eğitim, özelleştirilme ve ticarileştirilme yanında müfredattan Atatürkçülük konuları çıkarılarak aşırı derecede dinselleştirildi. Seçmeli derslerle bütün okullar imam hatipleştirildi. Değerler eğitimi adı altında anaokulları bile Kuran kurslarına dönüştürülerek cemaat ve tarikatlara teslim edildi. Sonuçta 15 Temmuz yaşanarak ülke KHK ile yönetilen bir ülkeye dönüştü. Cumhuriyet karşıtı tüm tarikat ve cemaatlerden kurtulma gerekliliği anlaşıldığı halde hala aynı suçu işleme potansiyeli olan diğer cemaat ve tarikatlar daha da güçlendiriliyor ve devlet yönetiminde kadrolaştırılıyorlar. Bir oldu bitti ile 101 yıllık parlamenter sistem ve meclis kendini adeta fesh ederek milletin egemenliği bir kişiye devredilmiş ve ülke bir korku imparatorluğuna dönüştürülmüştür.
“AYDINLIK YARINLAR İÇİN GÜÇLÜ
VE SABIRLI BİR MÜCADELE ŞART”
Korkmak en doğal insani duygu olsa da deve kuşları gibi kafamızı toprağa gömüp düzenin nimetlerinden yararlanırken birilerinin mücadele vermesini zor günlerin geçmesini bekleme uyanıklığı yapmak devrimci ahlaka yakışmaz. Zor bir süreçten geçtiğimiz doğrudur. Zorlanıyoruz, korkuyoruz, acılar çekiyoruz. Bundan doğal ne olabilir. Tarihte hangi mücadele kolay olmuştur ki? Nasıl demirin sertleşmesi için dövülmeye, nasıl çeliğin sertleşmesi için yanmaya ihtiyacı varsa aydınlık yarınlar için güçlü ve sabırlı bir devrimci mücadeleye ihtiyaç vardır.
Eğitim iş, "Ülkesi olmayanın emeği zayi olur" anlayışıyla laik, sosyal, demokratik bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti ve kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün ilke ve inkılaplarının şemsiyesi altında cumhuriyet ve emek mücadelesini birleştirerek hem cumhuriyet ve cumhuriyet değerlerine hem de emeğimize nasıl sahip çıkılması gerektiğini, imtiyaz sendikacılığı değil hak mücadelesi sendikacılığının nasıl yapıldığını, eğer bir hak var ve bu hak kullandırılmıyorsa bunun nasıl mücadele ile alınacağını da gösterdi.
“MÜCADELE SENDİKACILIĞI YAPTIK”
Hiçbirimiz sendikacılık okulu okumadık. Köy Enstitülerin felsefi ile yani "yaparak yaşayarak" ve bizden öncekilerin tecrübelerini bizlerle paylaşması ile sendikaların bir sıçrama tahtası olmadığını, kariyerist, konformistlerin sendikacılık değil sadece imtiyaz peşinde koşan boş vaatçiler olduğunu, gerçek manada sendikacılığın mücadele ile yapılacağını anlamaya ve iş yerleri gezilerimizde de dilimizin döndüğünce anlatmaya çalıştık.
Çorum'da 3 kişi ile başlayan Eğitim İş, sendikal duruşu, eylem ve etkinlikleri ve mücadelesi ile büyüdü güçlendi. Uğur Demirer ve yönetim kurulu, rahmetli Duran İrdeli ve yönetim kurulu, İlhan Yaşar ve yönetim kurulu ve son olarak bizim yönetimimiz ile büyüyerek güçlenen sendikamızdaki en büyük emek ve katkı çocuklarına onurlu bir gelecek ve onurlu bir yaşam bırakma ümidini yitirmeyen siz değerli üyelerimizindir. En çok alkışı sizler hak ediyorsunuz. İyi ki varsınız iyi ki Eğitim İş'liyiz.”