Toplum içinde “sokak çocukları” diye tabir ediliyor olsalar bile, sokak çocukları lafını çok klişe ve olayın vehametini yumuşatma olarak görüyorum… Çünkü bizim jenerasyon çok iyi bilir. 80’li yılların çocukları bizler, okul öncesi ve okul sonrası, sürekli, sokakta mahallenin çocukları ile oyunlar oynardık… Genelde kızlar ip atlar, Erkekler maç ederdi… Dama, dokuz kiremit, saklambaç gibi oyunlar oynardık… Çoğumuzun annesi, bize seslenecekleri zaman kapıdan veya camdan adımızı seslenerek çağırırdı: “Akşam ezanı okundu, baban işten gelecek, gel artık eve”… Eve girer girmez babaanne veya anneannelerimiz “Üstü başı pislik içinde kalmış, doğru banyoya” dediği zaman “Sokak çocukları işte” denirdi. Yani sokak çocuğu denildiği zaman, kendi istediği ile veya arkadaşları ile oynamak amacıyla sokakta oyun oynayan çocuklara, 80’li yıllarda sokakta oyun oynadığı için “sokak çocuğu” denilmesinden dolayı, sokağa atılmış, sokağa terkedilmiş veya sokağa itilmiş çocukların durumu ise çok farklı… Bu çocuklar için ayrı parantezler açmak, olayın vehametini ona göre ele alıp değerlendirmek gerekir diye düşünüyorum… Nitekim, muasır medeniyet seviyesine toplum olarak ulaşmanın yolu, gelecek nesillerin her bir bireyine sahip çıkmak, toplumsal yaralarımızın her birini ayrı ayrı sarmak ile olacaktır… Malumunuz, önümüz kış, hava şartları oldukça sert, hava soğuk… Son model arabanıza binip ailenizle şık bir restoranda, romantik mum ışığında yemek yemek için gittiniz. Ailecek tatlısından tuzlusuna yemeğinizi yediniz. Afiyet olsun. Hesaplar ödendi, teşekkürler edildi… Yine beklerizler, ayağınıza sağlıklar, elinize sağlıklar, iyi niyetler eşliğinde şık restorandan çıktınız. Arabanıza gitmek için yöneldiniz. Bir baktınız, o da ne? Üzerinde montu bile olmayan, soğuktan titreyerek, kafası komple önünde, daha çocuk yaşta biri sizden 1 lira istiyor… Kafasını kaldırıp sizin yüzünüze dahi bakamıyor… El insaf… El vicdan… Diyorsunuz içinizden, belki 1 lira, belki 5 lira ya veriyorsunuz veya vermiyorsunuz, sonra da yürüyüp geçip gidiyorsunuz… Tabi ki herkesin vicdanı kendine göre, kiminin yediği yemeği boğazında düğüm olur… Kimi üzülür, kimi kızar, kimi küçümser, kimi bağır çağır çocuğu kovar, kimi umursamaz, kimi 1 lira, 5 lira verir… Kimi de kimsenin gözlerinin içine bakmadığı, bakamadığı çocuğun derdini dert edinir, tam yüreğinde hisseder o yalnızlığını, bu küçücük eli ayağı olan masumun… Peki, kim bu sokağa atılmış çocuklar? Neden ve niçin bu soğuk havada sokakta? Veya bir çöpün yanında ne işi var? Sanki bir çöpmüş gibi… Öylece, buz gibi betonun üstünde oturuyor… Önünden binlerce kişi geçmesine rağmen, herkesin görmezden geldiği sokağa atılmış çocuklar… Sokaklarda bu çocuklar öyle mantar gibi orada bitmediklerine göre, onların da bir annesi babası olmalı veya yoksa bile, öylece yanından geçip gitmekle, görmezden gelmekle, vicdanını bozuk para verip rahatlattığını sanmakla veya umursamaz şekilde yanından geçip gitmekle, bu iş bitmiyor… Bu işin o şekilde bitmemesi gerekiyor… Bu çocukları kimler, neden sokağa attı? Birileri bu çocuklardan menfaat mi elde ediyor? Buna nasıl müsaade edilebilir? Bozuk para veren birkaç kişinin bu çocuklara verdiği paralardan menfaat elde eden birileri mevcutsa, o zaman çocuk istismarı da söz konusu… Anne babası varsa, o zaman da ebeveyn olarak sorumluluklarını yerine getirmemeleri söz konusu… Anne babası yoksa, kendi kaderine mi terk edilmesi mi gerekiyor bu minik ellerin? Bu çocuklar belki çok zeki, belki çok hünerli… Elinden tutan olsa, eğitim veren olsa, Belki uçak mühendisi olacak, Belki komutan olacak, Belki doktor olacak, Belki öğretmen olacak, Belki avukat, savcı, hakim olacak, Belki vali olacak… “Hoca hanım, onlar yabancı uyruklu” diyerek sorunu görmezden gelemeyiz… Bir kaçının yabancı uyruklu olmadığını, bizzat gördüm, şahit oldum… Hem yabancı uyruklu olmuş olsa bile çocuk, çocuktur… Bu çocukların uyruğunu konuşmak abes… Ve bizim ülkemize gelmişse, sığınmışsa, artık bizim sorumluluğumuz altında demektir… Sadece ailesinin imkanı olan çocuklara eğitim vererek ve sokağa atılmış çocuklara bozuk para vererek muasır medeniyet seviyesine ulaşmamız nasıl mümkün olsun? Her çocuğun eşit fırsatlar altında eğitim görme ve becerisini geliştirme hakkı olduğunu unutmamalıyız… Bulunduğum ilde tek tük rastlamış olsam bile, Büyük şehirlere gittiğimde çokça rastlıyorum… Bursa, İstanbul, İzmir, Ankara… Bir üst geçitte bir çocuk gördüm bir AVM çıkışı. Hava soğuk. Ben giydiğim montun içine, kazağımın üstüne keşke bir de hırka giyseydim diye düşünürken, bu çocuk bir gömlek ve bir süveterle, buz gibi metal üst geçidin merdivenine oturmuş, devasa büyüklükteki binalara kafasını kaldırmış, bir şarkı mırıldanıyordu… Yanına bırakılan birkaç bisküvi paketi dikkatimi çekti önce. Bir baksam bir çocuk… 9 yaşlarında olmalı, ama 7 yaş gibi duruyor, cılız… Gözleri ışıl ışıl… Kalbime nasıl bir acı saplandı size anlatamam… Kedi önüne mama bırakır gibi yanına bırakılmış bisküviler… O daha bir çocuk… Bu yazıyı yazma sebebim çocuk… Bu konuda bir kadın eğitimci olarak, bu önemli sorunu çözmek adına, öncülük yapacak bir projem var. Bu projemi geliştirerek hayata geçirmek istiyorum… Birçok bileşeni olan bir sorun bu. Pek çok paydaşın bir arada planlayıp yürütmesi gereken, sürdürülebilir olmak zorunda olan bir proje… Tabi ki, uygun görürlerse, Sayın Vali’mizin ve Sayın Büyükşehir Belediye Başkanı’mızın bu konuda destek vermelerini bekliyorum. Unutmamak gerekir ki, Sağlıklı, huzurlu ve mutlu bir toplumda yaşamak istiyorsak, bu ancak, her çocuğa eşit imkanlarda eğitim vererek, bilinçli bireyler yetiştirerek mümkün olabilir…