Aşiyan Musiki Derneğinden tanıdığım Udi Baha Yetkin ve gitarist Dinçer Dedeoğlu Klasik Türk Müziğinin çok sevilen peşrev ve saz semailerini Flamenko müziğinin acılı ve kıvrak ezgileriyle harmanlayarak, Flamenko danscıları Demet Tekin ve Cevriye Ünal’ın kıvrak dansları eşliğinde muhteşem bir müzik ziyafeti sunmuşlardı.
Bu güzel müzik grubuna, Kanunda: Cihan Ezgü, Kemanda: Semih Çelikel, Kontrabasta: Reşat Gülsün, Klavyede: Gökhan İnci, Perküsyonda: Yiğit Sulaoğlu, elle ritmde (Palmas): Emre Cinemre eşlik etmişlerdi.
Flamenko, Güney İspanya'nın Endülüs bölgesine özgü bir müzik ve dans türüdür. 14.y.y da Çingenelerin, Arapların, Yahudilerin ve toplumdışı bırakılmış Hristiyanların toplumun dış çevresinde kaynaşması sonucu meydana gelmiştir. Yoksul halkların problemleri çoktur. Kendilerini bir şekilde ifade etmek isterler.
Bunu da müzik ve dans yoluyla yaparlar. Yıllarca zulüm gören, yoksulluk çeken, ezilen, toplumsal sorun ve güvenilmez olarak nitelendirilen, bütün tarihleri boyunca mal mülk edinemeyen, adi işlerde, tarım ya da maden ocaklarında çalıştırılan çingeneler hırs, şefkat, özgürlük ruhu, isyan, sosyal kalıplaşmanın olmaması gibi etkenlerle Flamenko'yu oluşturmuş. Acılarını, mutsuzluklarını Flamenko ile ifade etmişler. Flamenko'daki sert duruşlar, ifadeler hep bunların sonucudur.
İspanyol müziğini çok severim ama, Flamenko müziğiyle bir başka âleme dalarım. Hani, sözleri Yahya Kemal Beyatlı’ya bestesi Münir Nurettin Selçuk’a ait muhteşem bir Kürdilihicazkâr şarkı (diğer adı Endülüs’te Raks) var ya, insanları halden hâle sokar; bizler de Fasl-ı Flamenkoyla dün akşam bir başka âleme sürüklendik.
Zil, şal ve gül, bu bahçede raksın bütün hızı,
Şevk akşamında Endülüs, üç defa kırmızı,
Aşkın sihirli şarkısı yüzlerce dildedir, İspanya neş’esiyle bu akşam bu zildedir… diye devam eder Endülüs’te Raks.
Osmancık’tan ve Çorum’dan bazı okurlar bana telefon ederek diyorlar ki; “Hocam yazılarında hiç dinden imandan bahsetmiyorsun.” Haklısınız, televizyonlarda din adına, iman adına hurafeye dayalı, yalan, yanlış o kadar çok ahkâm kesiyorlar ki, bizlere sıra gelmiyor!
Okuma, yazma özürlü benim güzel vatandaşım, Kur’an’ı ve açıklamasını okuyarak, yazarak öğrenmediği için bu garip insanların her söylediğine inanıyor. Daha acısı, bu söyleşilerde sorulan garip ve saçma sapan soruları ve verilen cevapları dehşetle izliyorum.
Osmancık’ta çocukken Kızılırmak mahallesindeki Beylerçelebi camiinde namaz kılardık. Ramazan Bayramı sabahında Süleyman hafız hutbede “ Recep, Şaban derken Ramazan gelip geçiverdi” diyerek bayramımızı kutlardı.
Ben de, sözleri Yahya Kemal Beyatlı’ya, bestesi Süleyman Ergüner’e ait şu güzel Uşşak şarkıyla sizlere veda ediyorum.
Ömrün şu biten neşvesi tâm olsun erenler,
Son meclisi câm üstüne câm olsun erenler,
Şükrânla vedâ ettiğimiz câm-ı fenâya,
Son pendimiz ah-lâfa devâm olsun erenler…
Câizse Harâbât-ı İlâhî'de de her şeb,
Yârân yine Rindân-ı Kirâm olsun erenler,
Tekrar mülâkî oluruz bezm-i ezelde,
Evvel giden ahbâba selâm olsun erenler…
6 Aralık 2024 / Mehmet Özata