Bu topraklarda yaşayıp da bu toprağa can vermeyen, kanları birbirine karışmamış kimse var mı?
Şu Romalı elit Venedikli Cenevizli (Ciniboz) Yahudi tefeci tayfası yüzünden, birbirimize defalarca kırdırılmadık mı?
Şu Katolik haçlı yağmacıları püskürtmek için defalarca birleşik ordular kurup “Millet”, defalarca birliğimiz dirliğimizdir diyerek kaynaşıp “Halk” olmadık mı?
Kimdir halk(laik) olmamızdan ve halkçı(laikçi) olmamızdan rahatsız olanlar?
Kimdir halkın kendine efendi(egemen) olmasını istemeyenler?
Kimdir halkın huzurunu bozmaktan, korkutup sindirmekten, birbirine karşı kışkırtıp göçe zorlamaktan menfaati olanlar?
İstanbul Başakşehir’de ve Kahraman Maraş’ta geçtiğimiz günlerde Alevi kardeşlerimize karşı yapılan kışkırtmalara getireceğim konuyu. İçim titredi, yine mi aynı film? Neyse ki istedikleri sonucu alamadılar, saldıranlar kendileri teşhir oldular.
Şimdi merak ediyorum, Hırant Dink’in ortadan kaldırılmasında “Hepimiz Hırant’ız” yazılarıyla yürüyenler, şimdi “Hepimiz Aleviyiz” demek için ne bekliyorlar?
Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz ise… Birliğimiz dirliğimiz ise… Aleviler Anadolu uygarlığının temeli ise… Cumhuriyetimizin kuruluşunda onların harcı büyükse… Hatta Mustafa Kemal böyle bir aileden gelme ise… Dersimli Alevi-Zaza Diyap Ağanın himayelerinde Sivas Kongresi yapılmışsa… Hatta Mustafa Kemal Hacıbektaş’tan Alevi dualarıyla Ankara’ya gelmişse… Bizi Hıristiyan emperyalistlerin işgalinden kurtaranlara saygımız nerde kaldı?
Antik Karadeniz araştırmalarım sırasında varlığını fark ettiğim en büyük Oğuz beyi VI.Büyük Bedri’yi, Haydar(Ayder) yaylamızda adı yaşayan bu Mete Oğuz’u, hiçbir tarih kitabımız yazmaz iken, Anadolu Alevileri onun adını Hubyar Sultan, Haydar, Tabibim, vb. şeklinde semahlarında, Azeri Alevileri de Koçkoroğlu, Kiziroğlu gibi kahramanlık türkülerinde yaşatıyorlar. Alevilerin en ulu atası Mete Oğuz çıkıyor!
Bu topraklarda bugün yaşayan herkes, biraz Şaman’dır, biraz Çerkez’dir, biraz Zaza’dır, biraz Laz’dır, biraz Saka’dır, biraz Kürt’tür, biraz Kaçkari’dir, biraz Çingene’dir, biraz Tatar’dır, birazdan fazla Oğuzludur, birazdan fazla Alevidir, bunların hepsinin birleşimi kadar da Türk’tür. Müzikolog olarak söyleyeyim, bu topraklarda yaşayan herkes Davul ve Bağlama kadar Türk’tür.
Şimdi düşmanlarımız davulu tokmağından, sazı sapından ayırmak istiyor. Tokmağı başkaları almış, “davul çalmak günahtır” diyerek tokmağı veriyor birinin eline, vurduruyor davulcunun başına!
Bizi bize kırdırmanın yolunu arıyorlar. Davulu yok ederseniz, sazı yok ederseniz ancak öyle olur. Ama bunu denemek isteyeceklerinden eminim. Saz çalmak günahtır, kadın erkek halay çekmek, davul çalmak günahtır demeye başlayacakları günler yakın görünüyor.
Görüyorum internette; “Bu PKK da dinsizmiş yaa…” diyor birileri. Yani PKK üzerinden “dinsizlik” tartışması başlatılıyor? Hedef PKK değil, PKK dağdakilerdir. PKK dinsizmiş, Mehmetçiğe kurşun sıktığı için mi? Hayır, PKK’lı kızların başı açık olduğu için, yani…
Arabistan’da birine “dinsiz” demenin, “katli vaciptir” demekle eş olduğunu biliyoruz. Ortaçağ Hıristiyan Avrupa’sının din savaşları da dinsizlikle suçlanarak kiliseden “aforoz” edilenlerin katliyle başlamıştı.
Yukarıda, hepimiz biraz Aleviyiz derken kültürel Alevilikten söz etmiştim, fakat fiilen de öyledir, kendimden örnek verebilirim. Ben Rizeliyim. Babaannemin baba tarafından büyük dedesinin ailesi, bir Türkmen Alevi yurdu olan Suriye’den Yavuz Sultan Selim zamanında Rize’ye göç etmiş, İslâmpaşa Mahallesinde arazi almış, lâkapları Yanbeyler olan bir aileydi.
Yavuz Sultan Selim döneminde Suriye’de ne yaşandığını bilirsek bu göç durumu o zaman anlaşılır. Sultan Selim, halifeliği eline alınca Alevilik’ten ayrıldı, Sünni mezhebine geçti. Anadolu’da ve Suriye’de, mezhep değiştirmeye direnenler oldu, büyük Alevi-Türkmen katliamları yaşandı. Anadolu’da “Ben Türk değil Kürdüm” diyerek başını kurtaranlar olduğu gibi, Suriye Türkmenleri içerisinde “Ben Türkmen değil Arabım” diyerek başını kurtaranlar oldu; sağ kalanlar bunun karşılığında Alevi kimliğini koruyup Türk kimliğini kaybettiler. Maddi durumu müsait olanlar başka şehirlere göç ettiler ve onlar da gittikleri yerde Türk kimliğini koruyup Alevi kimliğini kaybettiler. İşte onun için diyorum ki, hepimizin ailesinde bir Alevi ninesi vardır.
İsterseniz benzer bir durumu Yahudiler için düşünün, hemen bütün sülaleyi Yahudi kütüğüne yazıverirler! Onlar böyle çoğaltıyorlar nüfuslarını, bence ırkçılığın ta kendisidir.
Benim adım Mahiye(Maye), ninemin adıdır, belirgin Suriye adıdır. Selev Kos Oğuz devletinin kurucusu kraliçe Mayeaba (Apa Meia) Suriyeliydi. Suriye,14 Şubat 270’de Roma’da esirken öldürülen Sasani(Zaza) kraliçesi Zeynep’in de ülkesidir, hem de Mısır’a kadar. Hatta, aynı topraklarda kurulan Fatımi İslam devletinin yöneticileri de Türkmendi.
Biliyoruz ki Hatay’da adı yaşayan edebiyatçı Türkmen hakanı Şah İsmail Hatayi, Akkoyunlu’nun başkenti olan Diyarbakır doğumlu olup Uzun Hasan’ın kızından torunudur. Bismil’de yapılan Cem dualarında adı şöyle geçer; “Haydar oğlu, Cüneyt oğlu İsmail imam nesli için ya rab, günahlarımızı bağışla” (Bu arada Kürtçe sanılan “mam” ağabey ile “imam” aynı çıkıverdi!)
Yavuz Sultan Selim’in, Çaldıran seferine çıkmadan önce Diyarbakır’da 200 bin Türkmen Alevi’nin başını, 7 bin Alevinin de kol-bacaklarını çapraz kestirdiği söylenir. “Ben Alevi değilim” diyenler kendini kurtarıyordu.
Alevilere karşı uygulanan tarihten beri gelen böyle bir zulmü anlayabilmek için, George Bush neden “3.bin yılın haçlı seferini başlattık” dedi, 1.yüzyılda Anadolu’da henüz kilise de yoktu cami de, bu adam ne diyor diye biraz merak etmek, araştırmak gerekir. İslamiyetin doğuşunda ve yayılmasında, Şamanî, Sasanî, Gazne gibi Türkmen Oğuzlu devletlerinin rollerini biraz olsun araştırmakta fayda var. MS. ilk beş yüz yıl hep saklı tutulur, nedendir?
Ben biraz araştırdım ve bu araştırmalarımdan aldığım cesaretle söylüyorum:
Hepimiz Türküz ve Aleviyiz!