Yeni Akit Gazetesi yazarı Hüseyin Öztürk, köşesinde Çorum’dan övgüyle bahsetti.

Öztürk, “Çorum deyip de geçmemeli” başlıkla yazısında kentin altının da, üstünün de hazine olduğuna dikkati çekti.

Öztürk,  “Bir şehrin tarihini okumadan, okunanları yerinde görmeden o şehri bilmek ve anlamak mümkün değildir” ifadesini kullandı.

Yazar Hüseyin Öztürk’ün köşesi şu şekilde:

Çorum Sanat Müzesi’nde envanter eksikliği soru işaretlerine yol açıyor! Çorum Sanat Müzesi’nde envanter eksikliği soru işaretlerine yol açıyor!

“Çorum deyip de geçmemeli. Altı da üstü de hazine.

Tarihinin binlerce asır ötesinden başladığı tahmin edilen Çorum’a nice uygarlıklar konup göçmüş. Asırlardır hayatın aktığı bir bölge.

Bir şehrin tarihini okumadan, okunanları yerinde görmeden o şehri bilmek ve anlamak mümkün değildir.

Bu manada basılı, sesli, görüntülü yayınların yanı sıra esas anlatım ve tanıtım merkezi müzelerdir. Müzeler tarihin şahitleriyle doludur çünkü.

Biz de izlenimlerimize arkeoloji müzesinden başladık. Çorum Müzesi 1968 yılında açılmış, 2000 yılından itibaren müze olarak hizmet vermeye başlayan müze, arkeoloji ve etnografya bölümleri olmak üzere birbirinden bağımsız iki ayrı sergi salonuna sahip.

 “İnsan ve dünya”! “Nereden geldik, nereye gidiyoruz”? “Ne topladık, ne götürüyoruz”? “Bunca ömrü nerede nasıl bitirdik” gibi benzeri soruların cevaplarını müzelerde bulabiliriz.
Çorum arkeoloji müzesinde insanlık tarihinin ilki Kalkolitik Çağ (MÖ. 6000), Eski Tunç (MÖ. 3000), Orta Tunç (MÖ. 2000), Demir Çağı (MÖ. 1000), Helenistik, Roma ve Bizans Dönemi eserleri yer alıyor.
Tabii bu uygarlıkların asıl merkezi Alaca İlçesi, Alaca höyük, Boğazkale ilçesindeki Hattuşa kalıntıları, açık hava müzesi olarak vazife görüyor.

Müzeler, dünyanın kimseye kalmayacağına dair büyük şahitler. İnsan öyle bir hırslı varlık ki, hırsın sonu müzelerde görülmektedir.

Gelelim bizim kadim tarihimize. Çorum bir Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet şehri. Çorum’da sadece geçmiş uygarlıkların kazıları yapılmıyor.

Yine Alaca ilçesi Mahmudiye köyünde “Kalehisar” olarak bilinen bölgede, Selçuklu eserlerinin kazıları var. Şimdilik Kale, Medrese, Camii, Hamam kalıntıları üzerinde çalışılıyor.

Asırlar ötesinde birçok değişik kültürleri bünyesinde barındıran Çorum, Anadolu’nun 1071’de Malazgirt Zaferiyle Selçukluları hâkimiyetine girmesinin ardından, Danişment Ahmet Gazi tarafından 1075 yılında fethedildi.
Bu tarihten sonra Çorum; camileri, kaleleri, saat kuleleri, köprü ve sivil mimari örnekleri ile Selçuklu, Beylikler ve Osmanlı şehri oldu. Yalnız bu eserler halen yaşıyor şükür.
Çorum’un tarihine dair şu bilgileri de aktarmalı ki, doğruluk derecesi bir hayli yüksek olmasına rağmen fazla bilinmiyor.

1075’te bölgenin fethinden sonra “Çorumlu” adıyla bilinen bir Türkmen oymağının buraya yerleştiği ve şehri kurduğudur.

Yerel tarihçiler bu hususa kesin gözüyle bakmaktadırlar. Selçuklu sonrası Osmanlı döneminde bu bölgede “Çorumlu” ismi, XVI. yüzyıl sonlarına kadarki belge ve resmî yazışmalarda “Çorumlu” olarak geçmiş. Bu bilgi, hakikati desteklemektedir.

XVI. yüzyıldan sonraki resmi belgelerde “Çorumlu” adı yerine “Çorum” ismi kullanılmaya başlamış. Kısaca coğrafi konumuna da değinelim.
Çorum, İç Anadolu’nun kuzeyi ile Orta Karadeniz bölgesinin iç kısımlarında yer almaktadır. Kuzey Anadolu İpek yolu üzerinde olması hasebiyle, iç kesimde dağların oluşturduğu doğal geçitler, Orta Anadolu ile olan bağlantıyı kolaylaştırmaktadır.”