O, çeliğe "çifte su" vermesini biliyordu. Uzun kılıçlar değil, yaptığı kısacık bıçaklar bile iki kat olur, yine kırılmazdı. Kılıçtan, demirden, çelikten, ateşten başka laf bilmez, pazarlığa girişmez, müşterileri ne verirse alırdı… 12 yaşındayken öksüz kalmıştı. Erzurum'da ihtiyar bir demircinin yanına girdi.
Bir gece… Uykusu yoktu. Yürüdü, yürüdü… Dükkanının önüne gelince durdu.. Kapısı aralıktı. Çıkarken sıkı sıkıya kapadığını hatırladı: “Tuhaf, rüzgâr açmış olacak!” dedi. Kandilini yakmaya üşendi. Büyük bir ayı pöstekisinden ibaret olan yatakçığına uzandı. Sabah vurulan kapısını açtı; palabıyıklı, yüksek kavuklu dizdarbaşıyı gördü. Arkasında keçe külahlı, çifte hançerli genç yamakları da duruyorlardı. "Ne var?" gibi yüzlerine baktı…
Kapısının eşiğinde kan lekesi, dükkanında çalınan koyunun derisi bulunmuştu. Ne koyundan, ne çalınan paradan haberi vardı, üstelik çoban hırsızlardan birini ona benzetmişti. Hakim, şariata göre kolunun kesilmesine karar vermişti. Ancak sipahiler, kendilerine pek ucuz kılıç döven bu adamı kurtarmak için sözleştiler. Şehrin en zengini kasap Hacı Mehmed'e müracaat ettiler; adam kendisi ölünceye kadar bedava hizmetçilik ve çıraklık etmeye razı olursa, Koca Ali’nin kolu için diyet vermeye razı oldu.
Hacı Kasap her şeyi ona yaptırmaya başladı. Ama her şeyi… Koca Ali sade suya bulgur çorbasıyla bu kadar zahmetlere yıllarca göğüs gerebilecekti. Fakat Hacı Kasap'ın ikide bir: “Ulan Ali!... Kolunun diyetini ben verdim. Yoksa çolak kalacaktın!.. Kolunun diyetini ben verdim. Şimdi çolak kalacaktın, ha... Benim sayemde kolun var…”
Hacı Kasap'a köle olduğunun tam haftasıydı. “Ne yapıyorsun be?” diyen efendisine “Bıçakları biliyorum,” dedi. “Hay tembel miskin hay!... Sabahtan beri ne yaptın?.. Ne bakıyorsun? Kolunun diyetini benim verdiğimi unutuyorsun galiba, ben olmasam şimdi çolak kalacaktın...”
Koca Ali yine cevap vermedi. Acı acı gülümsedi. Hızla döndü. Bilediği satırların en büyüğünü kaptı. Sıvalı kolunu, yüksek kıyma kütüğünün üstüne koydu. Kaldırdığı, ağır satırı öyle bir indirdi ki... O anda kopan kolunu tuttu. Gördüğü şeyin dehşetinden gözleri dışarı fırlayan Hacı Kasap'ın önüne: “Al bakalım, şu diyetini verdiğin şeyi!” diye hızla fırlattı. Sonra esvabının kolsuz kalan yenini sıkı bir düğüm yaptı. Dükkândan çıktı. (Ömer SEYFETTİN-DİYET)
Ya Seçimden Önce Size Destek Veren, Sonrasında Diyetini İsterse…
Kurtuluş Savaşı’nın yurtseverlerinin bazıları manda taraftarıydı, bağımsız olarak verilecek bir kurtuluş savaşının kazanılma ihtimali kafalarında yoktu. Amerikan mandasından yana olanlardan bazıları Ahmet Emin Yalman, Halide Edip, Kara Vasıf, Bekir Sami Kunduh, İsmail Fazıl Cebesoy idi. Sivas Kongresi 4-11 Eylül 1919 tarihleri arasında toplandı. 8 Eylül’de ABD mandası görüşüldü. İsmail Fazıl Paşa, Kara Vasıf, İsmail Hami Danışmend, Refet Bele, Bekir Sami Kunduh gibi isimler mandayı savundu. Refet Bele İngiliz mandasından kurtulmak için ABD mandasından yana olduklarını söyledi
Mustafa Kemal Paşa, mandacıların baskıları karşısında isyan eden Tıbbiyeli Hikmet’e şöyle dedi:
“Evlat, gönlünü ferah tut. Gençlikle övünüyorum ve gençliğe güveniyorum. Biz azınlıkta kalsak dahi mandayı kabul etmeyeceğiz. Parolamız tektir ve değişmez. Ya istiklal ya ölüm.”
2023 yılı, Atatürk’ün bize emanet ettiği Cumhuriyet’in 100. yılındayız…
Yeni Seçim Yasası ve siyasi partilerin yapacağı ittifaklarla seçime gidiyoruz. Şeriatın taşlarını döşeyen, Atatürk’ün emaneti olan laik Cumhuriyeti yıkmayı hedefleyen bir iktidar ve onun seçim oyunlarıyla satranç oynamak zorunda olan muhalif siyasi partiler var.
Kendi yaptığı kanunlara bile uymayan, kendi çıkardığı seçim yasasını bile değiştiren, seçimde oy çalacağından endişe edilen, seçmen listelerine Türkiye’deki göçmenleri kaydeden bir iktidar var.
İTTİFAKLAR
Türkiye’de iktidarın yürürlüğe koyduğu İTTİFAK yasasına göre seçime gidiliyor. Ancak iktidar, kendi çıkardığı ittifak yasasını da yine kendi işine yarayacak şekilde, geçtiğimiz yıl değiştirdi. Yeni seçim yasası 6 Nisan’dan sonra yürürlüğe girecek. İşin teknik kısmını ve milletvekillerinin nasıl listelere konulacağını bir kenara koyarsak… İttifakların toplumsal devinimler sonunda şekillendiğini görebiliriz.
Cumhur İttifakı: İktidar partisi AKP ve ortağı MHP, sürekli olarak işlerine yarayacak şekilde kanun değiştirmektedirler. Aslında odak noktası olan AKP’nin hedefinde çok fazla sapma olmamıştır ve eskiden olduğu gibi din eksenli siyaset yapmaktadır. MHP ise devlet kurumlarında söz sahibi olabilmek üzere bir anlaşmaya girişmiş ve ortaya çıkan güç savaşları iktidarı sallamaya başlamıştır. Gerek yolsuzluklar, gerekse siyasi cinayetler, iktidarın çöküşünü hızlandıracak ve muhalefete gerek kalmadan kendi iç çöküşünü sağlayacaktır. Ancak bunun zamanı tam olarak kestirilebilir değildir.
MUHALEFET
Millet İttifakı: Ana muhalefet partisi CHP ve İYİ Parti’den oluşan bu ittifak, 2019 seçimlerinde İstanbul ve Ankara büyükşehir belediyelerini 25 yıl sonra RP ve devamı olan AKP’nin elinden almışlardı. Bunu sağlamak bu iki siyasi partiye aşırı bir özgüven vermiş olacak ki sonrasında olamayacak olanı da oldurtma gayretine giriştiler. Ve geçtiğimiz yıl kendilerine pek de benzemeyen anti-laik, tarikatçı, mezhepçi ve kimisi AKP’den kopan siyasetçilerden oluşan 4 siyasi partiyi daha ittifaka kattılar.
6’lı İttifak’ın dünya görüşleri farklı olmasına rağmen, aldıkları tüm kavramsal kararlar şeriat özlemcilerini cesaretlendirdi. Sandık güvenliğiyle ilgili ittifak yapmak yerine, Atatürkçü, çağdaş, laik Türkiye Cumhuriyeti’ni temellerinden sarsacak bir takım kararlar aldılar. Diyanet Akademisi’ne oy verdiler. CHP’nin “Türban” yasa önerisi vermesini sağladılar. Büyük bir inatla, Anayasaya aykırı olan ve devleti çökme noktasına getiren tarikatları korumaya devam ediyorlar.
Yeni ve Milli bir ittifakın bu koşullarda kurulması şart olduğu bir noktaya gelindi. Çünkü mevcut ittifaklar, seçmenin ciddi bir bölümünü sandığa taşıyamaz gibi görünüyor. Bu da iktidarın kazanmasına yol açar.
SANDIK/SEÇİM İTTİFAKI
Geldiğimiz noktada, seçime girmeye hak kazanmış tüm muhalif partilerin yapacağı tek ittifak, sandık güvenliği ittifakıdır…
HDP ve Anti-Laik Siyasi Partiler
PKK’nın siyasi kolu olan, terör örgütü lideri Abdullah Öcalan’ı lider olarak kabul eden bu oluşum, AKP’nin “çözüm süreci” döneminde oylarını artırdı ve kendini meşru bir zemine oturttu. Tıpkı din merkezli siyasetin laik bir devlette yerinin olmaması gerektiği gibi, etnik merkezli siyasetin de laik bir devlet açısından meşruluğu kabul edilemez.
Ancak mevcut durumda bu oluşumlar seçime girdiğine göre önümüzde iki seçenek bulunuyor:
Birincisi, Kürtçü/bölücü/etnik siyaset yapan HDP ile şimdi anlaşıp oy devşirmek ve seçimden sonra HDP’nin “DİYETİMİ İSTERİM” tantanasını dinlemek… Bunun yanında dinci/tarikatçı/anti-laik küçük ölçekli partilerle anlaşıp oy devirmek ve seçimden sonra tarikat yuvalarına bu ülkenin çocuklarını kurban vermeye devam etmek…
İkincisi, gerek HDP’ye ve gerekse gerici/yobaz/anti-laik siyasi partilere karşı, Atatürkçü/laik/çağdaş Türkiye’yi tekrar rayına oturtma mücadelesi verecek bir siyasi çalışmaya girmek. Ve kimseye diyet borcu olmadan yaşanacak bir gelecek için mücadele etmek…