Rahmetli Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk yıllar önce bir yazısında şöyle demiş:
“Elimizdeki geleneksel akait kitaplarındaki kader anlayışının Kur’an’daki kader kavramıyla bir ilgisi yoktur. O kitaplar yoluyla asırlardır taşınan ve bizlere öğretilen kader, Bakara suresi 104. ayetin tam tersine giden, sürüleşmiş bir toplum yaratmak isteyen saltanat odaklarının kitleyi uyuşturmak için oluşturdukları Kur’an dışı bir anlayıştır… Kur’an’da, bu şekliyle bir kader kavramı olmadığı gibi, ‘kadere iman’ diye bir tâbir de yoktur. Bu tâbiri de, Peygamberimizden yıllar sonra, Emevî idaresi din kitaplarına sokturmuştur.”*
İlahiyatçı İhsan Eliaçık, “Kur’an’ı Kerim’de kadere iman diye bir konu geçmez. Kadere iman, bir Emevî doktrinidir. Kur’an’ı Kerim’de takdir kavramı geçer. Takdir, ölçü demektir. Evrenin yasaları, doğanın kanunu demektir. Allah’ın yarattığı doğanın kanunlarına, tabiat kanunlarına takdir denir.” **
Prof. Dr. Mehmet Okuyan bir programda kader kavramını şu şekilde açıklamaktadır: “Kader, alın yazısı değildir. Aslında kader olmayan hiç bir şey yoktur. Kader, Allah’ın Kadir sıfatıdır, Kâdir sıfatıdır. Allah’ın kudret sıfatıdır….Kadere iman, Allah’ın kudretine imandır. Kader, Allah’ın ölçü sıfatıdır. Ölçü, düzen, sistem, Allah’ın sanatı demektir. Rastgele, boşunalığın olmadığını ifade etmek demektir. Güneş her zaman aynı yerden doğar. Kafama esti başka yerden doğayım demez.”***
Hocaların hocası diye bilinen Prof. Dr. Hüseyin Atay ise bir kitabında kader konusunda şunları yazmaktadır: “Kader, dünya ve kâinat nizamı anlamında kullanılmaktadır. İnsanın sorumlu olduğu hür iradesiyle uzaktan ve yakından bir alakası bulunmamaktadır. Aslında Allah’ın iyiliği ve kötülüğü yaratması anlamında kullanılan ‘kader’ dediğimiz gibi dünya nizamıyla ilgilidir; insanın iradesiyle değil.” ****
İlahiyatçılar böyle demiş de bakalım Kur’an ne demiş:
“Size gelip çatan her musibet ellerinizin kazandığı yüzündendir.” (Şûra, 30)
Evet, Kur’an böyle diyor. Yani, başınıza ne gelirse sebebi sizsiniz. Ben kurallarımı koyarım gerisine karışmam diyor. Allah’ın kuralları ne? Doğa kanunları; fizik, kimya, matematik, kâinat ve benzeri… Suyun 100 derecede kaynaması. Yağmurun yağması. Depremler… Güneş’in doğması… Ay’ın menzili… Tohumun toprağa düşmesi, topraktan can bulup, açığa çıkması… İnsanı, embriyodan/ilişip yapışan bir sudan/sevgi ve ilgiden; üç karanlık içinde, bir yaratıştan öbürüne geçirerek yaratması… Bitkilerin besin üretmesi, fotosentez… İki denizi yaratıp, tatlı ve tuzlu suyun arasına bir berzah koyarak karışmasını engellemesi… Dünyanın kendi etrafında ve güneşin etrafında dönmesi, gece ile gündüzün oluşması… Bu örnekleri daha da çoğaltabiliriz. Çünkü Allah’ın yaratılış kanunları/kader sonsuzdur. (Özellikle Alâk ve Rahman surelerinin okunmasını öneririz.)
Tüm bu açıklamalardan ve en önemlisi de Kur’an’dan anladığımız; maden emekçilerinin ne Soma’da, ne Bartın’da ölmeleri kaderdir. Nitekim aileler, haftalar öncesinden madende bir koku olduğunun söylendiğini ve yakınlarının göz göre öldüklerini ifade ettiler. (Basın) Bir madenci ablası, “Kardeşim 10-15 gün önce ‘Burada gaz kaçağı var bizi patlatacaklar’ demiş. Nasıl ihmal oldu? ‘Patlatacaklar bizi burada’ demiş. 10-15 gün önce söylemiş. Kardeşimin içine doğmuş. Kardeşim göz göre göre şehit oldu.” diye soruyor. (Basın) Bir madenci eşi ise: “Öldürdüler. Bakın cinayet bu, kaza değil. Keserler, sansür yaparlar kesmeyin” sözleriyle feryat etti. (Basın) Bir başka madenci yakını ise; “Maden ocağında gaz kokusu olduğunu, buna önlem olarak madenin temizleneceğini söylüyorlardı. Temizlediler. Bizim canlarımızı temizlediler.” dedi. (Basın)
Madenci yakınlarının ifadeleri, maden ocağında büyük bir ihmal olduğunu ortaya seriyor.
Madenlerde ölmek, madencinin fıtratında yoktur. Tuzla tersanelerinde ölmek, sarhoş bir sürücünün yaptığı kazada ölmek, dere yatağında, yar dibinde kurulan evlerde boğulmak, kader değildir; tedbirsizliğin, yeterli önlemin alınmamasının kısaca insan hayatına değer verilmemesinin sonucudur.
Eskilerin deyimiyle, “eşşeği sağlam kazığa bağlamadığı için kaybetmenin” sorumlusu hâşâ Allah değil, eşeğin sahibidir.
“Kader”, “fıtrat”, “alın yazısı” diye diye insanları sürüleştirenlerdir…
İnsanoğlu suçunu Allah’ın üzerine atmaktan vazgeçtiğinde ve Allah’ın verdiği aklı ve bilimi kullanmaya başladığında bu ölümler de ortadan kalkacaktır. O zaman Türkiye, “cesetleri ne kadar çabuk çıkarttığıyla” değil, işçileri ocaktan burunları bile kanamadan çıkarttığı için övünecektir.
İnsan önce tedbirini almalı sonra Allah’a teslim olarak başına gelecek olana boyun eğmelidir. Hem gerekli tedbiri almayıp bir olay olduğunda da “kader” ya da “alın yazısı” demek tek kelimeyle suçuna Allah’ı ortak etmektir. Kur’an onlarca ayetinde akla ve bilime işaret eder ve sorar; “Hiç düşünmez misiniz?”
NUTUK haftası olması nedeniyle Mustafa Kemal Atatürk’ün yine NUTUK’ta yer alan bu konudaki bir sözüne yer vererek onu da analım:
“Felâket başa gelmeden evvel, onu önleyecek ve ona karşı savunulacak önlemleri düşünmek gerekir. Geldikten sonra dövünmenin yararı yoktur.”
Tüm maden ve başka iş kazalarında hayatlarını kaybeden emekçilerimize Allah’tan rahmet, sevenlerine sabır diliyoruz.
Yazıyı yine Kur’an ile bitirelim;
“Allah, aklını işletmeyenlerin üzerine pislik yağdırır”. (Yunus,100)
Yararlanılan Kaynaklar:
* Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk; “Kader alın yazısı mı, tabiat kanunları mı?” Hürriyet, 5 Şubat 2009
** https://www.youtube.com/watch?v=qOjC0gS62Dg
***Prof. Dr. Mehmet Okuyan; https://youtu.be/pGTaGU3IeTk
****Prof. Dr. Hüseyin Atay; Kur’an’a Göre Araştırmalar-I, s. 21, Atay Yayınları 2012