“Kadın başına” ne kadar çok şeyi başarabileceğinin farkında mısın?
Toplumun bize dayattığı hayata sıkışmak zorunda değiliz, hayallerimizin peşinde koşarken ön yargıların bize çelme atmasına izin vermemeliyiz. Kendi yolundan vazgeçme, engellerin üzerine git ve kendi iç sesini dinle!
Bir toplum, bir millet erkek ve
kadın denilen iki cins insandan meydana gelir. Mümkün müdür ki, bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça, diğer kısmı göklere yükselebilsin!
Mustafa Kemal ATATÜRK
Kadınlar kurtaracak dünyayı
Gözleri kocaman
Mavi, kara, ela, kahverengi, yeşil
Boyları selvi
Orta selvi
Az selvi
Bakışlarına, boylarına, huylarına kurban olduğumuz kadınlar
Öyle ki değil kalkan ele kalkan kaşa bile utandıracak kadınlar
Yalan ötesi berisi
Var olan anamız, yârimiz, kızımız, kardeşimiz, kadınlarımız…
Sebebimiz
Oktay Kaynarca
8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ
Acımasızlığından ve
sömürüsünden kaybetmeden geçen koca bir yılın ardından yeni bir 8 Mart’tayız. Yine günün anlamını unutturmaya yönelik söylemlerle kadın direnişinin ve emeğinin yok sayıldığı bir 8 Mart’ı daha yaşıyoruz. Kadının kamusal alandan çekilmeye zorlandığı, toplumsal hayatta edindiği haklarını kullanmasının engellendiği, cinsel meta haline dönüştürüldüğü zamanlardayız yeniden.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nün tarihi, 1800'lü yıllara dayanıyor.
Kadınların mücadele ateşini, Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) 40 bin kadın dokuma işçisi, 8 Mart 1857'de yaktı.
Bir tekstil fabrikasında başlattıkları grevde çıkan yangında 129 kadın can verdi. Bu feci olayın tarihi 8 Mart 1857'ydi.
40 bin kadın işçi, ABD’nin New York kentinde, bir dokuma fabrikasında greve başladı. Sadece "daha iyi çalışma koşulları" istiyorlardı.
GREV FACİA İLE SONUÇLANDI
Polisin fabrikaya kilitlediği kadın işçilerden 129'u, içeride çıkan yangında can verdi.
O ölümler, dünya kadınlarının seslerini duyurabilmesi için yakılan ateşin ilk kıvılcımı oldu.
YILLAR SONRA GELEN ANMA
8 Mart günü hemen olayın ertesinde Kadınlar Günü olarak kutlanmadı.
İlk teklif 53 yıl sonra geldi. 26-27 ağustos 1910'da Danimarka'da toplanan İkinci Uluslararası Sosyalist Kadınlar konferansında.
O kadınların anısına 8 Mart'ın Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanması ancak 54 yıl sonra olabildi.
İLK ANMA 1911 YILINDA
Alman Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin, ölen ABD'li kadın işçilerin anısına 8 Mart'ın "Dünya Kadınlar Günü" olarak anılmasını önerdi.
Öneri oy birliği ile kabul edildi. İlk anma 1911 yılında oldu.
10 yıl sonra, 1921'de Üçüncü Uluslararası Kadınlar Konferansı’nda günün adı "Dünya Emekçi Kadınlar Günü" olarak değiştirildi.
Bazı ülkeler, Birinci ve İkinci Dünya Savaşı yıllarında, Kadınlar Günü kutlamalarına ve anmalarına yasaklar, kısıtlamalar getirdi. Kadınlar 1960’lı yılların sonunda 8 Mart’ı yeniden anmaya başlayabildiler.
Son olarak Birlemiş Milletler Genel Kurulu, 16 Aralık 1977'de, 8 Mart tarihinin "Dünya Kadınlar Günü" olarak anılmasını kabul etti.
Ancak orada, BM tarafından yazılan günün tarihçesinde, ölen işçilerin anısına atıf yapılmadı.
8 Mart Türkiye'de ilk kez 1921'de kutlandı. 1975 yılından sonra kitlesel kutlamalar başladı. 12 Eylül Darbesi ile ara verilen kutlamalar 1984'ten bu yana devam ediyor.
HER ZAMAN HER YERDE KADININ GÜCÜ..
Toplantıda kadınlar erkeklerden daha çoktu. Gazi, onlara, "Siz bizim hesabımıza eğitim savaşını kazanın, memlekete bizden fazla hizmet etmiş olursunuz," dedi. "Sizi bu savaşa çağırıyorum." Erkeklere de, "Şu andan başlayarak kadınlarımız ülkenin toplumsal yaşamına katılmayacak olurlarsa hiçbir zaman tam anlamıyla gelişemeyiz," dedi. "Sonuna kadar geri kalır, Batı uygarlığıyla hiçbir şekilde boy ölçüşemeyiz." Sonra el kol hareketleriyle pekiştirerek sözlerini şöyle bitirdi: "Eğer çağdaş yaşayışa ayak uydurmak, onun yüklediği zorunlulukları kabul etmek istemezseniz, bütün bu yaptıklarımız hiçbir işe yaramayacaktır. Köhne geleneklere sımsıkı yapışıp durursanız, cüzamlılar, paryalar gibi yapayalnız kalırsınız. Kişiliğinizi koruyun; ama Batı'dan da, ileri bir millete gerekli olan şeyleri alın. Yaşayışınızı, bilime ve yeni düşüncelere uydurun. Siz bunu yapamazsanız, günün birinde onlar sizi yutar."
"Kadın toplumun çimentosu, temel taşıdır. Kadının eğitiminden başlayarak, sosyal,sanat,siyaset ve iş hayatındaki gelişimleri, kendilerinin toplumsal cinsiyet eşitliğine inanmaları düşüncesindeyim.
Doğduğumuz andan itibaren 5-0 geriden başladığımız bir hayat, serüvenimiz. Kimimiz cinsiyetimiz yüzünden istenmeyen bebek ilan edilerek hayata gözlerimizi açıyoruz... “Bir erkek doğuramadın, soyumuzu devam ettiremedin” baskısına maruz kalan anneler... “Kadın olmak zor zanaat azizim” ile başlayan türlü türlü edebiyat eserlerinin yazılıp çizildiği, toplumsal baskılar yüzünden sürekli engellenen kadın olmak!
Düzgün otur, kahkaha atma, edepli davran, küfürlü konuşma, hamile halinle sokaklarda gezme(!) gibi birbirinden mantıklı(!) kurallarla kısıtlanan hayat bize gerçekten çok zor... Toplumun bize biçtiği hayat sahnesindeki rolümüzün dışına çıkıp özgün karakterlere dönüştüğümüz anda, sıfat tamlamalarımız cici kız, tatlı kızdan farklı yönlere dönüş yapıyor. Peki, neden bu kadar kadınlardan korkuluyor?
Bu korkunun temelinde erkek egemen toplum yapısı inancı var. Erkek egemen toplumda erkeğin sözü geçer, erkek daima üstündür ve bu yapı çoğunlukla da birçok kadın tarafından irdelenmeden, nedenleri araştırılmadan kabul edilir. Bu yüzden erkek ne yaparsa yapsın sebebi biz kadınlarız(!). Erkek karısını aldatır, bahanesi çok basit: “Karım beni mutlu etmiyor.’ Aldatılan kadınların da hesap sorduğu adres kocası değil, kocasını ayartan kötü kadın... Erkek karısını öldürür, bahanesi bu sefer daha da basit: “Karımın gözü dışarıdaydı”...
Erkek egemen toplum bakış açısının nedenleri 3 başlıkta incelenmiştir:
Aile Faktörü
Eğitim Sistemi
Toplumsal Baskılar
Kadın, annelik görevinin verdiği sorumluluk itibari ile çocuk gelişiminde önemli bir konuma sahiptir. Anne özellikle erkek çocuğuna, kadına ve kadın haklarına saygıyı ve kadın-erkek hak eşitliğini benimsetmelidir. Erkek egemenliğinin doğal olduğu bilinçaltı mesajıyla büyütülen erkek çocuklar gelecekte bunu hayatının her alanında uygulayacaktır. Baba ise erkek çocuğun gözünde bir rol modeldir. Babanın eşine ve diğer kadınlara karşı davranışları erkek çocuk için örnek teşkil eder. Ebeveynler genellikle kız çocuklarını erkek çocuklarına göre daha pasif, özgüvensiz ve hayatta hep geri planda kalması gerektiği mesajı ile yetiştirilirler. Hem annenin hem babanın bilinçaltındaki ataerkil toplum yapısı inancı ve “Soyun devamını erkek sağlar” düşüncesi aile faktörünün oluşmasına temel oluşturur.
Eğitim sisteminde ise cinsiyete göre koşullandırılmış belli başlı meslekler vardır. Kız çocuklara çocukluk döneminden itibaren okuyup büyük adam(!) olmaktan ziyade ev hanımı olup çocuklarını büyütme fikri aşılanmaktadır. “Kadınların çalışmasına karşıyım”, “Kadının saçı uzun aklı kısadır” gibi eril söylemler kadını toplumsal hayattan dışlayarak ikinci plana atmakta, değersizleştirmektedir. Kadınların özgürlük kazanmasının ekonomik özgürlük kazanmaktan geçtiğinin farkında olan ataerkil bakış açısına sahip toplumsal yapı, kadının düşüncelerini çerçeveleyerek baskı altına almaya çalışmaktadır.
Toplumsal kalıplar ise erkek egemen bakış açısının oluşmasının temel taşıdır. Oluşturulmuş basmakalıpların dışına çıkmaya çalışan veya hayattaki yerini sorgulamaya başlayan kadınlar, türlü işkencelerle susturulmaya çalışılmış, baskı altına alınmıştır.
Yüzyıllardan beri süregelen kadın-erkek cinsiyet ayrımcılığı, uzay çağına erişmiş olsak da şiddetini artırarak devam etmektedir. Bunu aşmanın en etkili yolu eğitimdir ki bu da tüm kesimi içeren bir kapsamda olmalıdır.
Toplumların temel taşı aile, ailenin temel taşı ise kadınlarımızdır. Unutulmamalıdır ki; Her zaman varlıklarıyla hayatın her alanında fedakârlığı, üretkenliği ve duyarlılığı temsil eden kadınlarımız huzurlu, mutlu ve sağlıklı toplumların teminatıdır. Peygamber Efendimiz “Cennet annelerin ayaklarının altındadır” diyerek kadınların toplumun birliği ve dirliği için ne derecede önemli olduğunu yüzyıllar önce tüm insanlığa izah etmiştir.
Peygamberimizin kadınlarla ilgili hadisleri!
“Kadınların haklarını yerine getirme husûsunda Allâh’tan korkunuz! Zîrâ siz onları Allâh’ın bir emâneti olarak aldınız.”
“Sizin en hayırlınız, ehline (eşine ve çocuklarına) en hayırlı olanınızdır. Ve ben de ehline karşı en hayırlı olanınızım.”
“Mü’minlerin îmân bakımından en olgunu ve en hayırlısı, hanımına karşı en hayırlı olanıdır.”
“Ey insanlar! Kadınlar hakkında Allâh’dan korkunuz! Sizin kadınlarınız üzerinde hakkınız vardır.”
“Onlara yediğinizden yedirin, giydiğinizden giydirin, onları dövmeyin, onlara çirkin demeyin, fenâ söz söylemeyin!”
“Kadınlarınızla iyi geçinin; eğer onlardan hoşlanmadı iseniz bile!..Olabilir ki bir şey, sizin hoşunuza gitmez de, Allâh onda bir çok hayır takdîr etmiş bulunur."
“Kadınlar hakkında birbirinize hayır tavsiye ediniz!”
“Mü’min bir erkek, mü’min bir kadına kızıp darılmasın! Eğer onun bir huyundan hoşlanmazsa, öbüründen memnûn olabilir.”
“Allah sizden; kadınlara karşı iyi ve hayırlı olmanızı ister; çünkü onlar, sizin analarınız, kızlarınız veya teyzelerinizdir."
“Sizin hayırlınız, eşine hayırlı olandır. Ben de eşime karşı sizin en hayırlınızın. Kadınlara ancak iyi insanlar iyi davranır; onlara karşı ancak kötü kişiler, ihanet eder.”
"Kadınlara ancak asalet ve şeref sahibi kimse değer verir. Onları ancak kötü ve aşağılık kimseler hor görür."
"Hanımını döven, Allah’a ve Resûlüne asi olur. Kıyamette onun hasmı ben olurum."
Kadınların baskı ve zulüm görmediği, cinsiyetçi tutumlara maruz bırakılmadığı, toplumun her kesiminde dışlanmadan, özgürce yaşadığımız günler görmek dileğiyle.. Sevgiyle kalın..