Açıklamada, Türkiye'deki kamu çalışanları ve emeklilerinin ekonomik zorlukları, geçim sıkıntıları ve gelir eşitsizlikleri üzerine duruldu. Değirmenci, yıllardır hükümetin adil ve yeterli maaş artışı yapmadığını, gelir vergisi dilimlerinin adaletsiz olduğunu, ayrıca Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) enflasyon rakamlarının gerçeği yansıtmadığını iddia etti.

Değirmenci, son olarak Haziran ayında TÜİK tarafından açıklanan enflasyonun aylık %3,92, yıllık %38,21 olduğunu, bununla birlikte bağımsız Enflasyon Araştırma Grubu (ENAGrup) tarafından açıklanan rakamların aylık %8,54, altı aylık %50,53 ve yıllık %108,58 olduğunu hatırlattı.

Kamu emekçileri ve emeklilerinin alınan maaşların gerçek enflasyon karşısında eridiğini belirten Değirmenci, çalışanların ve emeklilerin bu durumdan etkilendiğini ifade etti. Ayrıca, hükümetin "işçiyi, memuru, emekliyi, asgari ücrete ezdirmedik" ifadelerine rağmen, rakamların gerçekleri gösterdiğini belirtti.

Açıklamasının devamında, en düşük kamu emekçisi maaşının temmuz ayı itibariyle yoksulluk sınırının üzerine çıkarılması, gelir vergisi birinci dilim oranının %15'ten %10'a düşürülmesi ve yoksulluk sınırına kadar olan maaşların-ücretlerin birinci vergi diliminde sabitlenmesi gerektiğini vurguladı.

Değirmenci açıklamasında KESK’e bağlı sendikaların üyeleri olarak ülke genelinden hükümete seslendi. Süleyman Değirmenci açıklamasında şu ifadelere yer verdi:

Çünkü insanca yaşama yetecek bir ücret istiyoruz.
Çünkü güvenli bir gelecek, güvenceli bir iş istiyoruz.
Çünkü büyükşehirlerde 12 bin TL’yi aşan ev kiralarını karşılayacak gücümüz kalmadı.
Çünkü TÜİK yaşadığımız hayat pahalılığını en aza indirerek düşük göstererek maaş artışlarımızı adeta bir kara delik gibi yutmaya devam ediyor.
Çünkü maaşlarımız, ücretlerimiz yıllardır hiç kimsenin, iktidarın kendisinin dahi inanmadığı TÜİK rakamlarına göre artırılıyor. Yaşadığımız gerçek hayat pahalılığı ile ilgisi olmayan bu sanal rakamlar özellikle maaş zammı alacağımız dönemlerde daha da aşağı çekiliyor. Çarşıda, mutfakta yaşadığımız gerçek enflasyon 2 ise TÜİK bunu 1 puan gösteriyor.
Çünkü bunun son örneğini yaşadık. TÜİK bugün Haziranda enflasyonun aylık yüzde 3,92 yıllık yüzde 38,21 olduğunu açıkladı. Milyonlarca kamu emekçisinin ve emeklinin maaş artışında önemli bir faktör olan altı aylık enflasyonun ise yüzde 19,77 olduğunu açıkladı.
Bağımsız iktisatçılardan oluşan Enflasyon Araştırma Grubu (ENAGrup) verilerine göre ise enflasyon Haziranda aylık yüzde 8,54 altı aylık yüzde 50,53 yıllık yüzde 108,58 artmıştır.

Hem TÜİK’in hem de ENAG’ın rakamları ortada. Buradan başta ücretli kesimler olmak üzere hayat pahalılığını, zam yağmurunu her gün iliklerine kadar yaşayan tüm vatandaşlara soruyoruz. Bunlardan hangisi sizin enflasyonunuz? Hangisi daha inandırıcı?

Tüm bunlara rağmen ülkeyi yönetenler yıllardır “işçiyi, memuru, emekliyi, asgari ücrete ezdirmedik” nutukları atıyor. Oysa bizi iktidarın siparişi ile açıklanan TÜİK’in sahte enflasyon rakamları değil, yaşadığımız gerçek enflasyon, hayat pahalılığı eziyor. Rakamlar ortada. Bizi enflasyona daha nasıl ezdireceksiniz?

Bilfen Okulları İstanbul'da Öğretmenler Günü'nü kutladı Bilfen Okulları İstanbul'da Öğretmenler Günü'nü kutladı

Çünkü yandaş konfederasyon yöneticilerinin her toplu sözleşmede iktidarın belirlediği hedef enflasyon rakamlarına imza atmasından bıktık. Yetmezmiş gibi TÜİK rakamlarına göre bile her altı ayda enflasyon farkı oluştuğu halde “tarihi başarı”, “bütçeden hakkımızı, refahtan payımızı aldık” gibi nutuklar atılmasından usandık.

Çünkü 15 derecenin 1. Kademesinde bekâr bir kamu emekçisinin eline geçen 10 bin 450 TL çoktan açlık sınırının altında kaldı. İktidarın buna 925 TL çalışmayan eş ve 325 TL tutarındaki iki çocuk yardımını ekleyerek 11 bin 800 TL olarak gösterdiği en düşük kamu emekçisi maaşı ise şimdilik açlık sınırının bir tık üzerine denk geliyor. Emekli kamu emekçileri ise açlık sınırının iki bin TL altında bir rakamla ayın sonunu getirmeye çalışıyor.  

Çünkü Türkiye tüm çalışanlar için bir asgari ücretliler ülkesine çevrilmiş bulunuyor. On yıl önce asgari ücretin 2,5 katı olan en düşük kamu emekçisi maaşı haziran itibari ile 8.506 TL olan asgari ücretin 1,2 katına indi. Yine on yıl önce asgari ücretin 3 katını aşan ortalama kamu emekçisi maaşı asgari ücretin 1,5 katına indi.

Çünkü iktidarın seçimlerden önce verdiği “en düşük memur maaşı 22 bin TL olacak” sözünün üzerinden 55 gün geçti. Ama 55 gün önce önemli bir artış gibi gözüken rakam hızla erimeye devam ediyor.

Türk lirası sadece son 55 günde dolar karşısında %25 değer kaybetti.  55 gün önce bir dolar 19,5 TL iken bugün 26 TL’nin üzerine çıktı. 55 gün önce vaad edilen 22 bin TL ile bin 128 dolar alınıyordu. Bugün ise 846 dolar alınabiliyor. 

İşin özü kamu emekçileri, emeklileri olarak yıllardır ne bütçeden hakkımızı ne de refahtan payımızı alabiliyoruz.

21 yıldır iktidarda olan AKP, her fırsatta büyüme rakamları ile övündü. Ama seçim süreci yaşadığımız son döneme kadar bir kez olsun o büyüme rakamlarını emeği, alın teri ile yaratanlara, bizlere refah payı vermeye yanaşmadı.

2022’nin ilk altı ayı için “%2,5 refah payı veriyoruz” dediler. Ama bunu bile izleyen altı ayın enflasyon farkından düştüler. Ardından gerçek enflasyonun yarısına denk gelmeyen TÜİK enflasyonunun üzerine beş on puan ekleyerek “refah payı veriyoruz” oyununa başladılar.

Bu yılın Ocak-Haziran dönemi için maaşlarımızda toplu sözleşme artışı, enflasyon farkı, %13 refah payı toplamı olarak %30 artış yapılmasını büyük bir lütuf gibi gösterdiler.  Oysa ENAG o altı ayın enflasyonunun %39 olduğunu, yani övünülen artışın gerçek enflasyonun 9 puan altında kaldığını açıklamıştı. İktidarın sanki babasının kesesinden bağışlıyormuş gibi övündüğü, yandaş konfederasyon yöneticilerinin ayakta alkışladığı %30’luk artış çoktan eridi. 

Bugün aynı oyun “en düşük kamu emekçisi maaşı 22 bin TL’yi bulacak” vaadi ile sürdürülmek isteniyor. Üstelik söz konusu artışın tüm kamu emekçilerine, emeklilere adil bir şekilde yansıyıp yansımayacağı hala belli değil. Konuya ilişkin yasa teklifinin meclise sunulması bekleniyor.

Buradan tüm kamu emekçilerine sesleniyoruz.  Gelin yıllardır tekrarlanan bizi her geçen gün daha sefalete iten bu oyuna artık dur diyelim. Ne TÜİK’in sahte enflasyon rakamlarına, ne iktidarın refah payı aldatmacasına kanmayalım. Yandaş basının müjde haberlerine itibar etmeyelim.  

Önümüzdeki günlerde verilen söz yerine getirilse dahi TÜİK sahte enflasyon rakamları açıklamaya devam ettikçe,  adaletsiz gelir vergisi dilimleri sürdükçe, TL döviz karşında değer yitirdikçe bugün yüksek gibi görünen maaş artışları yarın yine sefalet düzeyine inecek. 

Tek çözüm insanca yaşamaya yetecek ücret mücadelesini yükseltmekten geçiyor.

Bunun için en düşük kamu emekçisi maaşı temmuz ayı itibari ile eş ve çocuk yardımı, kira yardımı, ulaşım ve yakacak yardımı gibi sosyal yardım kalemleri ile yoksulluk sınırının üzerine çıkarılmalıdır.
Bu rakam her üç ayda bir yoksulluk sınırında yaşanan artışa göre güncellenmeli, üzerine her çeyrekte yaşanan büyüme rakamları refah payı olarak eklenmelidir.
Gelir vergisi birinci dilim oranı %15 ten %10’a düşürülmeli,  yoksulluk sınırına kadar olan maaşlar-ücretler birinci vergi diliminde sabitlenmelidir.
Seçim öncesi verilen kira yardımı, mülakatın kaldırılması sözlerinin gereği zamana yayılmadan hemen yerine getirilmelidir.
Bizler yoksullukta, sefalette eşitlenmek değil hak ettiğimiz refahta birleşmek istiyoruz.

Bizler ulufe değil,  grevli gerçek bir toplu sözleşme düzeni istiyoruz!

İktidarın tek taraflı olarak çıkardığı yasalar değil, konfederasyonların, sendikaların kamu emekçilerinin söz ve karar sahibi olacağı demokratik bir çalışma yaşamı istiyoruz.

KESK’e bağlı sendikaların üyeleri olarak tüm kamu emekçilerini, emeklileri yıllardır hepimize kaybettiren bu yoksulluk ve sefalet düzenine karşı insanca yaşayacak ücret, güvenceli iş, güvenli gelecek mücadelesinde omuz omuza vermeye çağırıyoruz.