“1. Dünya Savaşı’nın sudan bir bahane ile çıkarılmasının asıl nedeninin, Osmanlı Devleti’ni parçalayıp, verimli topraklarının ele geçirilmesi olduğunu düşündüğümüzden bahsetmiştik. Nitekim öyle olur; Savaş devam ederken İngiltere ve Fransa, gizlice imzaladıkları Sykes-Picot Anlaşması ile Ortadoğu’yu bölüşürler; Irak’ın ve dolayısıyla da Musul’un bir İngiliz sömürgesi olmasını karara bağlarlar. Mustafa Kemal Paşa, 1 Mayıs 1920 tarihinde Meclis’te yaptığı konuşmada, Misak-ı Millî sınırlarını tarif ederken Musul’u da içine alan şöyle bir açıklamada bulunur:
“Hep kabul ettiğimiz esaslardan biri ve belki birincisi olan hudut meselesi tayin ve tespit edilirken, hudud-u millîmiz, İskenderun’un cenubundan (güneyinden) geçer, şarka doğru uzanarak Musul’u, Süleymaniye’yi, Kerkük’ü ihtiva eder. İşte hudud-u millîmiz budur!”
20 Kasım 1922’de başlayan Lozan barış görüşmeleri, anlaşmazlıkların çözülememesi nedeniyle bir süre kesintiye uğrar. Başını İngiltere’nin çektiği Batılı devletler; kapitülasyonların devamı, ticari ayrıcalıklar, azınlık hakları, hukuksal öncelikler ve gümrüksüz dış ticaret ile Osmanlı’nın borçları, Musul-Kerkük, Boğazlar ve geçiş üstünlüğü konularında kabul edilemeyecek şartlar öne sürerler. Türkiye ise bu emperyal talepleri kesin olarak reddeder. Batılı ülkeler; Türkiye’nin içinde bulunduğu çok yönlü yoksulluk nedeniyle kendi başına ayakta duramayacağını, önünde sonunda bir devletin egemenliği altına girmek zorunda kalacağını, Ankara Hükümeti’nin ülkeyi yönetemeyeceğini ve kendilerinden yardım isteyeceğini düşünür. Nitekim Lozan görüşmelerinin son dönemlerinde İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon, yanında ABD temsilcisi varken İsmet İnönü’ye şunları söyler:
“Müzakere ediyoruz. Aylardan beri istediklerimizin hiçbirini alamıyoruz. Vermiyorsunuz. Anlayış göstermiyorsunuz. Memnun değiliz sizden. Ama ne reddederseniz cebimizde saklıyoruz. Ülkeniz haraptır. Yarın geleceksiniz, bunları tamir etmek için, kalkınmak için yardım isteyeceksiniz. O zaman cebime koyduklarımdan her birini, birer birer çıkarıp size vereceğim.”
Lord Curzon’un söyledikleri 1938 yılına kadar gerçekleşmeyecektir. Ankara hükümeti Batı’dan herhangi bir şey istemek şöyle dursun, yabancıların elinde olan tüm yatırımları parasını ödeyerek devletleştirecek, Osmanlı’dan kalan borçların büyük bir kısmını da ödeyecektir. Sonuç olarak Türkiye’nin hemen tüm istekleri kabul edilerek anlaşma imzalanır. Öncelikle İstanbul ve Çanakkale’nin boşaltılması konusu İstanbul’daki yüksek komiserliklere bildirilir. İşgalcilerin en geç altı hafta içinde Türkiye’yi terk etmeleri gerekmektedir.
İzmir İktisat Kongresi’nin açılışından beş ay sonra, 24 Temmuz 1923’te Lozan Barış Antlaşması imzalanır.
İsviçre’nin Lozan şehrinde, TBMM temsilcileriyle; Birleşik Krallık, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, Portekiz, Belçika ve Yugoslavya temsilcileri tarafından, Leman gölü kıyısındaki Beau-Rivage Palace’ta imzalanan antlaşma ile Osmanlı İmparatorluğu tasfiye edilir ve genç Türkiye Cumhuriyeti doğar. Türkiye’nin sınırları ve dolayısıyla da bağımsızlığı Lozan Antlaşması ile uluslararası alanda da tescillenir. ABD, görüşmelere baştan sona kadar sadece “gözlemci” olarak katılmıştır.
Gazi Mustafa Kemal, Lozan ile ilgili şu sözleri sarf eder; “… Bu antlaşma, Türk milleti aleyhine, asırlardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşması’yla ikmal edildiği zannedilmiş, büyük bir suikastin yıkılışını ifade eder bir vesikadır. Osmanlı Devrine ait tarihte örneği bulunmayan bir siyasî zafer eseridir.”
Türkiye’nin başını ağrıtan ve sonraki yıllarda da ağrıtmaya devam edecek olan “Kürdistan” meselesi Lozan’da tamamen devre dışı bırakılır ve söz konusu bile ettirilmez. (Ancak bilindiği üzere, bu sorun günümüze kadar iç ve dış mihraklar eliyle sıcaklığını koruyacaktır.)
Lozan’da; Musul, Kerkük ve Hatay, sınırlarımızın dışında kalmıştır. Hatay, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümüne kadar verdiği eşsiz bir diplomasi mücadelesi ile tek kurşun atılmadan topraklarımıza katılır. Musul ve Kerkük ise Hatay kadar şanslı olamaz; çünkü Atatürk hayata erken veda etmiştir.
Ve yine Mustafa Kemal’in söylediği gibi; dün İstanbul’u zorla işgal etmek suretiyle Osmanlı Devleti’nin yedi yüz senelik hayat ve hâkimiyetine son verenler, Lozan ile Türk milletinin vatanını, hayat ve istiklâl hakkını iade etmek zorunda kalmışlardır. “[1]
Lozan Antlaşması’nın 97. Yılı kutlu olsun.
Emperyalist ülkelerin zincirlerini kırarak bizi vatansız kalmaktan kurtaran Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları ile şehitlerimize ve gazilerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Vatan ve millet size minnettardır.
[1] Tülay Hergünlü, İngiliz Sicimi’nden Amerikan Bezi’ne” Doğu Kitabevi