Yazıcı açıklamasında şu ifadelere yer verdi:
“Sözde medeni dünyanın gözü önünde yüzyılın soykırımı yapılıyor, mazlum Filistin halkı topraklarından edildikleri yetmezmiş gibi en temel insani haklardan olan yaşam haklarından da mahrum ediliyorlar. Siyonistler ve işbirlikçileri ABD, Fransa, İngiltere ve Almanya için kendi ırklarından ve dinlerinden değilse kundaktaki bebeğin de annesinin de yaşam hakkı yok. İnandıklarını söyledikleri 10 emirde Yahudilere “Öldürmeyeceksin” denilmektedir. Bu açık emre uymayan, ideolojik bir saplantı ile kendilerine Tanrının vaadi olduğunu iddia ettikleri ve içinde Türkiye’nin bir kısmının da yer aldığı Arz-ı Mev’ud’u ele geçirmek için tüm dünyayı ateşe vermekten çekinmeyecek gasıp ve terörist İsrail, yalnızca mazlum Filistinliler için değil tüm insanlık ailesi için büyük bir tehdit oluşturmaktadır. Filistin, tıpkı Suriye gibi, Karabağ gibi, Hicaz gibi, Orta Asya gibi bizim toprağımızdır, Anadolu’dan bir farkı yoktur; gönlümüz yüreğimiz buralar için bir ve aynı heyecanla atar, birini diğerinden ayırmayız. O yüzden uzun asırlar adaletle yönettiğimiz bu toprakları savunmak herkesten önce bize, bizim milletimize düşer.
Dünyanın gözü önünde işlenen bu vahşi cinayetlere tepki göstermek insan olmanın bir gereğidir. Hiç kimse “Ben ne yapabilirim ki?” şeytani vesvesesine kapılmamalıdır. Her birimizin eline alacağı ve katillere atacağı bir taş mutlaka vardır. Bu tepki, meydanlara çıkıp zalime zulmünü haykırmak olur bazen, bazen de çocuklarımıza tarihin gerçeklerini anlatmak ve öğretmek olur, Siyonistlerin ve işbirlikçilerinin ürünlerini boykot etmek ve ekonomik olarak zayıflatmak olur; ama her durumda her birimizin mutlaka yapacağı bir şey olacaktır.
“ÜNİVERSİTELER, AKADEMİSYENLER, SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI, ŞAİRLER, YAZARLAR, AYDINLAR, SANATÇILAR “KALEMİN GÜCÜNÜ” KUŞANMALI”
Peygamber Efendimizin buyruğu da bu yöndedir. Bir yanlışı gördüğümüzde gücümüz neye yetiyorsa onunla mükellefiz. Yanlışı, zulmü ya elimizle, ya dilimizle ya da yüreğimizle engellemek bizim asli görevlerimizdendir ve Müslüman olarak kalmanın bir gereğidir. Devletin yapacağı, toplulukların yapacağı ve fertlerin yapacağı pek çok iş var. Diğer taraftan içimizdeki Siyonistlerin mazlum Filistin halkı aleyhine piyasaya sürdükleri tezviratların ve iftiraların cevaplanması ve bu coğrafya ile ilgili gerçeklerin gün yüzüne çıkarılması da bugün yapılacak en önemli ve anlamlı işler arasındadır.
Bu bağlamda üniversiteler, akademisyenler, sivil toplum kuruluşları, şairler, yazarlar, aydınlar, sanatçılar “kalemin gücünü” kuşanmalı ve tarihi gerçekleri tüm yalınlığı ile ortaya koymalıdır. Bizim önerimiz, kalem erbabının ve yetkin kimselerin siyonizmin ve terörist İsrail’in alçak ve çirkin yüzünü ifşa edecekleri, Kudüs’ün ve Filistin’in gerçeklerini ortaya koyacakları bir “Kudüs Araştırmaları Merkezi” kurulması ve bir an önce çalışmalara başlanılmasıdır. Üniversitemizin öncülüğünde oluşturulacak böyle bir kürsüye ilahiyatçı, siyaset bilimci ve edebiyatçılarımız ile sivil toplum kuruluşlarımızdan teşekkül edecek çalışma grupları katkı sağlamalıdır. Ata topraklarına, gönül coğrafyamıza sadece duygu ile değil bilgi ile de sahip çıkmak çok daha kalıcı bir strateji olacaktır.”