Siz Hiç Üşüdünüz Mü?

Abone Ol
Kış aylarının soğuklarını hiç unutamam. Bizim okul çağımızda ilkokulda sıkıntılar vardı. En basitinden yakacak odunu bile bizler elimizde getirirdik.
Sınıfımızın kenarında veya ortasında soba vardı. Sobayla ısınırdık. Isınırdık ama nasıl ısınırdık? Odunumuzu evden götürürdük. Soğuklar o zamanlar daha şiddetliydi.
Okulla evimizin arası uzak olmamasına rağmen ellerimiz düşecek gibi olurdu. Kulaklarımız kıpkırmızı yanaklarımız al al olur, bir de ödev yapmamışsak veya yapamamışsak.
Öğretmenimizin öfkesinden öte şeyler olurdu…
Bizim dönemlerimizi hatırlayanlar, yaşayanlar çok iyi bilirler. Okullarda kalorifer sistemi yoktu. Bizim çevremizde böyle çağın nimeti yoktu. Sobayı yakmak için, odun getiren, odun getirmeyenleri liste tutardık.
Odun getirmeyenlere ceza kesilirdi. Her gün en az kalın odun parçası getirmeliydik. Getirmeyenlere iki kat ceza kesilirdi.
Başka sınıflardan da, sınıfınızdan odun aldırmamak için uyanık olmalıydık. Nöbet tutardık. Kazaen getirmeyen açık gözlerde olabilirdi. Sizin getirdiğiniz odunu evden getirmiş gibi yaparlardı.
Odun getirmek olmazsa olmazlardandı. Okulda böyle ısınmak için öğrencilerin odun getirmesi şarttı. Başka alternatif yoktu.
Ayaz günlerde, yollarda buz varsa işimiz iki kat daha zor demekti. Ayakkabılarımız naylondu. Yani en ufak dikkatsizlik, düşmek demekti.
Ağlamak, azar işitmek, beceriksiz demekti. Okullarda o tarihler de kömür yanmazdı. Odunu sobaya atınca, soba akkor olurdu.
Sobaya yakın oturan öğrencilerin çektiği sıkıntıyı hepimiz görürdük fakat yapacak bir şeyde yoktu. Nasıl ders dinlerlerdi bilmem?
Okullar açıldığında sobanın kurulacağı yeri hesap ederek oturmalıydınız. Öyle ceza için sobanın etrafına hiç öğretmenimiz kimseyi oturtmadı.
Karabük’te öğretmenlik yaparken orada da benim çektiğim çilenin benzeri vardı. Okulumuz kaloriferliydi. Fakat dağ köylerinden gelen öğrencileri görünce yüreğim sızlardı.
Kar yağdığında yüksek yerlere iki katı kar yığardı. Öğrenciler tabiat şartlarıyla boğuşarak okula gelirlerdi.
Üstleri ıslak olurdu. Çok şükür okulumuzun müdürü öğrencilere yardımcı olurdu. En az iki ders saati üzerlerinde ki elbiseleri kurutmaları için kalorifer dairesine gönderirdi.
Şimdi nasıldır bilmem?
Fakat oralarda ki, şartları çevremizin öğrencileri yaşasaydı derslerine dört elle sarılırlardı. Sabahın altısında kalkarak,  iki saat karlı yolları teperek geleceksiniz, akşamüstü yine aynı yolu aynı şartlarda çiğneyeceksiniz.
Kolaylıklar içinde olan öğrencilerimiz zorluklarla karşılaşmadıklarından en ufak sıkıntıda pürüz çıkarıyorlar.
Sabahları imkânı olanlar arabasıyla, imkânı olmayanlar servisle ulaşımını sağlıyor. İçinde bulunulan nimetlerin kadrini bilmeliyiz.
Geçenlerde yine iki saatlik yolu yaya yürüyerek okula giden öğrenci haberi vardı. İki saatte dönüş, eder dört saat.
Bazılarımızın evlatları bunları düşünerek öğrenmeye okumaya değer vermeliler. Okulun ve sunulan imkânların kıymetini bilmeliler.
Kışın rüzgâr estiğinde ellerimin üşüdüğü eski günlerimi, odunu götürdüğüm günü, sobada ısınırken soğuktan sıcağa geçmenin sancılarını hatırlarım. O günleri hiçbir evladımız yaşamasın.
Sadece ben mi çektim bu çileyi hayır. Birçoğumuz çekti. Üşüdük, şikâyet etmedik. Ağladık, duyurmadık. Sıkıntı çektik sessizce işimize baktık.
Beslenmeden, ısınmaktan, yıkanmaktan, sağlıktan tasarruf olmaz. Sizin evladınız üşüdüğünü düşündünüz mü hiç?
Size ve bize emanet edilen yavrularımızı üşütmeden okul hayatlarını devamını sağlamalıyız. Odun taşıyarak, üşüyenlerin üşüyeceklerini anlayan biri olarak çocuklarımız ey büyükler siz hiç üşüdünüz mü deseler?
Evet dediyseniz, kimseyi üşütmezsiniz.
{ "vars": { "account": "UA-115444419-2" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }