Kıymetli okurlarım, makalemin başlığına bakıp sakın ola amirine karşı –yağcılık yapıyor- diye bir yanlış düşünceye girmeyiniz. Çünkü beni yakinen tanıyanlar veya yazılarımı, sosyal medya paylaşımlarımı takip edenler böyle bir hastalığımın olmadığını bilirler. (37 yıllık memuriyetim hayatımda, mevcut konumum da bunun en bariz örneğidir. Yıllar önce bir kuruma talebim olduğunda ‘’Her şartı tutuyor bir şartı eksik’’ denmişti. O bir şartta maalesef rahmeti babamızın memuriyete başlarken hasta yatağında vasiyeti idi.) ‘’Güzellikler, paylaşıldıkça ziyadeleşir, buna mukabil kötülükler paylaşıldıkça da normalleşir’’ sırrınca elim kalem tuttuğunda yazarak, mikrofon tuttuğunda ise konuşarak daima güzellikleri paylaşmaya ve ziyadeleştirmeye özen gösteririm. Genç nesillere rehber olması açısından da olumsuzlukları sadece paylaşmaz akabinde artı eksi tahlil ederek ders alınmasına vesile olmaya çalışırım. Bu zamana kadar mahalli basında yayımlanan 2500 civarındaki makalelerimde zikren fikren aynı kulvarda olmasak dahi bir davranışı ile takdirimi kazanmış ve ‘’Çam sakızı çoban armağanı’’ misali bir makalem ile taltif edilmiş merhum, emekli veya çalışan çok örnekler görülebilir.
‘’Kitap yazmak mı kolay yoksa yazılan kitabı basımından sonra eşe dostta, okuyuculara arz etmek mi?’’ diye bir soru sorulacak olsa cevabım maalesef kitap yazmanın daha kolay olduğu yönünde olacaktır. Çünkü ‘’En iyi okul tecrübedir ancak okul masrafı birazcık çoktur’’ misali insanoğlu, her yeni gün her yeni tecrübe sahibi olur. Buna mukabil, ‘’Ders alınmış tecrübe kazançtır’’ sırrınca da gerekli dersi alabilirse daha sonra kazançlı çıkabilir.
Ortaokul yıllarından beri hayalim olan kitabımı Elhamdülillah okuyucularla buluşturmak nasip oldu. Bu noktada yüz civarında kitabımı ücretini cebimden ödeyerek öğrencisinden, velisinden, kurum amirlerinden ve 37 yıllık memuriyetimde beraber görev yaptığım farklı konumlardaki –il içi, il dışı- amirlere hediye ederek ulaştırmaya çalıştım. Bundan da büyük mutluluk duydum. Keşke imkânlar el verse de özellikle liselere, üniversitelere hediye edebilsem ve hayata atılacak gençlere tabiri caizse -daha baltayı taşa vurmadan- bir cümle ile katkı sağlayabilsem ama maalesef buna imkânımız yok.
Bu süreçte yaşadıklarımı şöyle bir tahlil edecek olursak;
Kimi, randevu talebime evet/hayır diye geri dönme zahmetinde bile bulunamadı.
Kimi, kitabımı aldı, yüzüne bakmadan bir kenara koydu, israf olmasın (!) diye sadece ‘sağ ol’ dedi. Odasından çıktım gittim.
Kimi, kitabımı aldı, şöyle mini inceledi, teşekkür edip çay kahve ikram ile biraz sohbet etti.
Kimi, kitabımı aldı, genel inceledi, çay kahve ikram edip, ‘’Hocam, bu işler kolay değil, emek ister, bizim de katkımız olsun’’ diye zoraki bir miktar ücret verdi ve okuduktan sonra sosyal medya da paylaşıp, hakkında bir iki kelam yorum yaptı.
Kimi, en yakın gördüğüm dostlar, mesai arkadaşlarım hatta bir kısım diplomalı akrabalar da dâhil olmak üzere ‘’hayırlı olsun’’ bile diyemedi.
Kimi, sosyal medyada kitap takdim resimlerimi görüp ‘’Mahir Hoca, bize kitap yok mu? Senin kitabı almak için illa müdür mü olmak lazım?’’ türü biraz kabaca sitem etti.
Kimi, resmi kurumlara genel fayda için hediye etmeye gittiğimde, ‘’şuraya bırakabilirsiniz’’ cümlesiyle yetinildi. …sizlik açısından da en çok buna üzüldüm.
Memuriyet hayatımda beraber çalışma imkânı bulduğum veya özel dostluğumuzun olduğu emekli, çalışan yetkililere adreslerini kendilerinden alıp, vefa adına il dışına kargo ile gönderdim. Kimi geri dönüp teşekkür etti. Kimi de teslim aldığı halde bir kelime ile dönüş yapamadı.
Kimi de, doksan yaşına merdiven dayamış olduğu halde kitabımın çıktığını duyunca telefon ile tebrik etti. Kendi evden çıkamadığı için bayramda izine gelen evladını ‘’Git, bu kitabı bul gel, ölmeden okumak istiyorum’’ diyerek bana gönderdi.
Kimi, il dışından ücretini ödeyip alanlardan beni çok etkileyici ‘’Hocam, psikoloğa gitmeyi planlıyordum. Kitabınızı internette gördüm aldım. Aradığımı okuduğum cümleler arasında buldum. Psikoloğa gitmekten vaz geçtim. Evlilik hayatımızda belki ilk defa bayramlar bayram oldu…’’ türü mesajlar aldım. Vesselam, bu kimiler artıya eksiye uzayıp gitti. Gelecek makaleler için de heybeye bir şeyler daha birikti.
Değerli okurlarım,
Hayatın akışı içerisinde insanlar amirlerine karşı bazen sevgi besler bazen de kızar. Bu gayet doğaldır. Zamanla amirlik memurluk ilişkisi bittiğinde; ölüm, düğün, tayin, başarı vb. gibi özel günlerde kendine değer veren, bir kelime ile onura eden amirini, mesai arkadaşını, öğretmenini kolay kolay unutmaz. Unutursa vefasızlık hastalığına yakalanmış demektir ki, Allah şifa versin. Buna mukabil çalışma hayatı ile ilgili aksaklıkları kolayca unutur. Bu bağlamda, yıllar önce il müdürümüz Abdürrahim Köksal Bey’in tayini çıktığında, merhum bir öğretmen arkadaş, ‘’Hocam, çok üzüldüm’’ demişti. Bende, ‘’Biri gider diğeri gelir’’ deyince, ‘’Fakat o farklı biri. Çünkü ben 25 yıldır falan okulda öğretmenim daha okul müdürünün bir bardak çayını içmedim. Bir defa yolum milli eğitime düştü. Müdür Bey beni tanımadığı halde kabul etti. Basit işimi halletti. Bir de üstelik çay ikramı yaptı. Ben bunu nasıl unuturum?’’ demişti.
Değerli Valimiz Mustafa Çiftçi Bey’e yeni çıkan ‘’Mahirane Söylemler‘’ kitabımı takdim etmek için randevu talep ettim. Sayın Valimiz yoğun programlarına rağmen randevu verdi. Doğrusu hem sevindim hem de heyecanlandım. Kitabımın ilhamını oluşturan, rahmetli babamın 37’nci vefat yıl dönümü olan 6 Mayıs 2022 tarihinde makama gittim.
( Yıllar önce, randevu verilip daha kapı eşiğinde, milletin içerisinde haksız yere yediğim fırça ve içeriye adım atmadan gözyaşımı içime akıtarak geri dönüşüm aklıma geldi. Bir dilekçe vermiştim. Rahmetli Yazı İşleri Müdürü Kadir Bey’ de, ‘’Hocam, Sayın Vali’ye kendini önce bir tanıt’’ demişti. Bu tavsiye üzerine randevu aldım. Sayın Vali, daha kapıda ‘’Yirmi defa geldin… Senden İdareci falan olmaz vb.’’ fırça ile karşıladı. –hakkımda kim ne dedi ise- Hâlbuki ilk defa gittim. O da tavsiye üzerine. Çok geçmeden Rize’ye tayin oldu. Bende el yazım ile içimden geldiği gibi üç sayfa mektup yazıp gönderdim. (hatıra olarak saklıyorum) Vali Bey, Rize milli eğitime gidince orada ki yetkiliye beni sorar. O da ‘’Tanıyorum, çok severim efendim!’’ deyince, ‘’Buraya davet edip, istifade edin. Şöyle çalışkan böyle çalışkan. Sürekli yazarçizer, sivil savunma adına Çorum’da güzel işler yaptı, Camilerde bile deprem vaazı yaptı vb.’’ der. Arkadaş sevinçle beni aradı. Dedi, ‘’…Böyle! Böyle!’’ Bende, ‘’ Övmesi için Çorum’dan tayin olması mı gerekiyormuş? Sayın Vali’ye mektubum ulaşmış ve muhtemel ki vicdanına dokunmuştur’’ dedim. Sayın Vali, üç gün sonra ilgili arkadaşı tekrar arayıp ‘’Mahir Bey’i aradınız mı, davet ettiniz mi?’’ diye yine sormuş. Arkadaşta söylediklerimi aktarmış...)
Kitabımı takdim ettim. Önce kitabımın hikâyesini sorguladı. Mini hayat hikâyem ile arz ettim. Akabinde on yedi kıtadan oluşan, ulusal basında ve sosyal medyada rağbet gören ‘’Yaşlı Anadan Beş Oğluna Mektup’’ şiirimi baştan sona internetten titizlikle dinledi. Bu samimiyet beni çok etkiledi, duygulandım. Sonra kitabımın önsözünden başlayarak ara ara sonuna kadar inceledi. Ben bu arada ‘’Sayın Valimizin vaktini acaba fazla mı alıyorum’’ diye tedirginlik yaşıyordum ama bunu hissettirecek hiçbir davranış göremedim. Bu da ayrıca beni çok mutlu etti. Diğer taraftan ikramını yaptı. Bu yarım saate yakın zamanda ilk defa sohbet etme imkânı bulduğum değerli Valimize yarım asırlık hayat hikâyemizin özetini arz ettim desem yalan olmaz. Akabinde, ‘’Gel benim resmimi çek be gardaşım / Gün olur hatıram silinir belki / Ömür dediğin bir yayvan torba / Bir gün zeval bulup delinir belki’’ misali günün anısına Sayın Valimiz ile fotoğraf çekinerek vedalaşırken, telefonumu not ettirdi.
Eve giderken üç tane ekmek fırınının önünden geçiyorum. Birinde ‘’dünkü ekmek’’ diğerinde ‘’bayat ekmek’’ bir diğerinde ise ‘’dinlenmiş ekmek’’ bulunur yazıyor. Aslında üçü de aynı ekmek. Ama sizin gözünüze hangisi farklı delir? Ekmek alacak olsanız hangisini almak istersiniz? Resmi kurumlarda vatandaşı memnun eden, işinin görülmesi kadar, kendisine değer verilmesidir. Bir işçi, bir memur özel bir durumda gecenin ikinci yarısı patronunu, amirini arayabilecek cesareti taşıyorsa o patron, o amir kişilik olarak değerlidir. Otuz sene önce sicilime 60 veren amirimin kapısını gece yarısı çaldım. Önüme düştü, samimi olarak ilgilendi. Sicilimi düşük verdiğine takılmıyorum. Şimdi özlemle, rahmetle yâd ediyorum.
Meslek hayatımda 18 tane farklı amir ile çalışmış ve seminerler, konferanslar, tatbikatlar vb. dolayısıyla binlerce farklı kişilerle muhatap olmuş, yedi klasör yazı yazmış bir uzman olarak soruyorum. ‘’Sahi kazanan kaybeden kim oldu?’’
Şu fani dünyada vefa soframızda Sayın Valimiz farklı bir yer buldu. Belki bu biraz özel ve zincirin son halkası ama diğer taraftan takip edebildiğim kadarıyla mütevazılığı ile gönüllere dokunması ile devlet adamlığı ile Çorumluların gönlünde taht kuran değerli Valimize samimi duygularla sağlık, sıhhat, afiyet ve yapacağı hayırlı işlerde kolaylıklar diliyorum. Rabbim bahtını açık eylesin.
Özetin Özeti: ‘’İnsanlarla öyle geçininiz ki, ölümünüzden sonra düşmanlarınız bile ağlasın’’ (Hz Ali) Dostlar zaten ağlar. Marifet düşmanları ağlatabilmektir. Bunun da en kısa yolu, yangınlara kar, garip gurabaya, mazlumlara yar olmaktan, değer vermekten geçer. ‘’Önemli değildir makama gelirken gelecek çiçekler / Lakin çok önemlidir makamdan giderken güle güle diyecekler’’