Depremler bu ülke insanının birbirine nasıl kenetlenebildiğini gösteren en acı örnekler. Son yıllarda birbirine düşman edilen Türk milleti, acılarda birleşmeyi biliyor. Anadolu insanı tarihi boyunca maruz kaldığı pek çok felaketi ki buna Anadolu’nun düşman işgali de dâhildir, anında organize olup, âdeta tek vücut olarak hareket etmesiyle atlatabilmiştir. Bunun örneklerini tüm Türk boylarında görmek mümkündür.
Türklerde yardımseverlik müessesesi insan severlik üzerine kurulmuştur. Bu çerçevede birkaç örnek vermek gerekirse; Orta Asya Türklerinde, Yakutlarda, Kırgızlarda, Anadolu ve Azerbaycan Türklerinde örf hukuku ile düzenlenen misafirperverlik, Yakut Türklerinde, yoksulluğa düşen herhangi bir aile sahibine bedelsiz olarak “damızlık” hayvan sağlamakla gösterilen yardımlaşma; evlatlık müessesesi ile akraba ya da komşulardan birinin felakete uğraması durumunda ne şekilde olursa olsun felaketzedelere yardım edilmesi zorunluluğu… Çünkü Yakutlar’da kim bir felakete uğramışsa o felaket komşuların ortak felaketi sayılmaktadır. Yine Azerilerde düğünlerde yapılan bir yardımlaşma şekli vardır. Buna “Sabaş” denilir. Düğüne davet edilenler, ortada dans eden kimseye sosyal durumuyla orantılı olarak bir miktar para vermektedirler.
Kırgızlarda bir kişi büyük bir borç altına girip de bu borcunu ödeyememişse, herhangi bir şekilde iflas etmiş ise, ilave olarak, düşman tarafından meydana gelen istila ve yağmadan doğan bütün felaket konularında büyük bir yardımlaşma ve dayanışma içine girmektedirler. Kırgız Türkleri, yardımdan kaçanlara ağır cezalar uygulamaktadır. Bunlar ya bağlı bulundukları topluluktan atılmakta ya da ağır maddi cezalara çarptırılmaktadır. Bir Kırgız için kendi soyundan, çevresinden ve cemiyetinden uzaklaştırılması demek bütün hak ve hukuktan mahrum edilmesi demektir. [1]
Biz Anadolu Türkleri, atalarımızdan gelen bu sosyal yardımlaşma ve dayanışma adetlerini, evlatlık verme kurumlarımız, misafirperverliğimiz, Ahilik (Esnaf) teşkilatımız, Sibirya Türkleri, Moğollar ve Yakutlar’da da rastlanılan ve daha ziyade köylerde uygulanan “İmece” yardımlaşma sistemlerimiz, düğünlerdeki takı merasimlerimiz ve daha pek çokları ile günümüzde de sürdürmekteyiz.
İşte felaketlerde hiç tereddütsüz din, dil, ırk, mezhep farkı gözetmeksizin sorgusuz sualsiz bir araya gelmemizin altında yatan nedenler, atalarımızdan aldığımız yardımlaşma ve paylaşma geleneğinde yatmaktadır. 1999 depremlerinde, elbette öncekilerde ve sonrakilerde olduğu gibi, tüm Türkiye nasıl bir araya geldiysek, bugün İzmir depreminde de aynı şekilde bir araya geldik. Ülkenin dört bir yanından yardımlar ulaştırıldı. Hiçbir şey yapamasak da sosyal medya aracılığıyla dostlarımıza ulaştık, durumlarını öğrendik, bir ihtiyaçları olup olmadığını sorduk, yardımlaşma sayfaları açtık. Çünkü Türk töreleri ve insanlığımız bunu gerektiriyordu. Bizim dinimiz bunu emrediyordu. Hiç kimseyi ötekileştirmeden yardıma koşmak, paylaşmak…
Her ne kadar son yıllarda Türk milletini “Araplaştırma” çabaları son hızla devam etse de Türk, özyurdu Anadolu’da genlerinin gereğini yapmaya devam ediyor.
Biz tarihi binlerce yıl öncesine dayanan Türk Milletiyiz. Biraz unutmuş/unutturulmuş olsak bile felaketler bize kim olduğumuzu acı bir şekilde de olsa hatırlatıyor. Dileğimiz o dur ki, kuşaktan kuşağa iletilen kimliğimizi, yaptırım gücü olan kültürel kalıntılarımızı, alışkanlıklarımızı, bilgi, töre ve davranışlarımızı, ananelerimizi sadece millî bayramlarda ve felaketlerde değil, her zaman, her yerde, ülkenin en ücra köşelerinde bile hatırlamak ve uygulamaktır. Bunu gerçekleştirebilirsek ülkede ne yoksulluk kalır, ne de depremde yıkılacak bina…
[1] Türklerde yardımlaşma konusunda Dr. Uygur TAZEBAY (Ahmet Yesevi Ü. Mütevelli Heyet Üyesi)’ın makalesinden yararlanılmıştır. ( http://bilig.yesevi.edu.tr/yonetim/icerik/makaleler/3528-published.pdf)