TÜRK’ÇE DÜŞÜNÜŞ, TÜRKÇE FELSEFE, TÜRK DÜŞÜNCESİ VE TÜRK FELSEFESİ  

Ömer Özden hocam/ağabeyim Ihlamur Dergisinin Kasım sayısı için Türk Düşüncesi üzerine çok teknik tedaya girilmeden bir metin hazırlama önerisinde bulundu. Bende bir taslak metin oluşturdum, dergiye göndermeden bir hususu sizlerlerle müzakere etmek isteyorum.

Abone Ol

“Türk Düşüncesi” mi, Türk Felsefesi mi?” sorusu üzerinde “ tefekkür”  etmeye çalışacağız. Felsefe tarihi içinde Türklerin varlık, bilgi ve değer üzerine ürettiklerini  “Türk Düşünce Tarihi” bağlamında incelemek mi, yoksa “Türk Felsefesi ve Tarihi” çerçevesinde araştırmak mı daha tutarlıdır? 

Genelde İslam Felsefe Tarihi, özelde Türk-İslam Düşüncesi Tarihi” deniliyor, bunun yerine “Türk Felsefesi ve Tarihi” denilmesinin imkânı yok mu?

Düşünce, felsefeden daha geniş bir kavramsallaştırmadır deniliyorsa, bu tespiti makul ve tutarlı bulmuyorum. Çünkü ister büyük harfle Varlık (Tanrı) ister küçük harfle yazın varlık (evren) anlamaya yönelik epistemik temelllendirmeler ve buna uygun bir yaşantı (değer-aksiyoloji) olan felsefeden daha kapsamlı nasıl olabilir ki bu terim?  Malum olduu üzere Varlık (ontoloji), bilgi (epistemoloji), değer (aksiyoloji) terimlerinin içerdiği her şeyi ve bu kavramların ifade ettikleri her şey arasındaki ilişkiye dair düşünce kabiliyetinin akla dökülmesine felsefe denilir.

·         Türk’çe Düşünüş, Türkçe Felsefe, Türk Düşüncesi  ve Türk Felsefesi

Bana öyle geliyor ki, “Türk Düşüncesi” ibaresi savunmacı bir tutumun sonucudur.  Dünya tarihinin en kadim milletlerinden olan Türklerin bütün boylarıyla birlikte ister farklı alfabelerle Türkçe ve şiveleriyle; ister Türkçe dışında başka bir dil ile ürettiği bütün düşüncelerinin en kapsamlı ifadesi “Türk Felsefesi”dir bize göre. 

Önemli olan buradaki Türk’çe düşünmek, yani Türk aklının varlık, bilgi ve değer üzerine ürettikleridir. Nitekim günümüzde bazen ana dilimle ürettiğim metinleri günümüz hâkim dil olan İngilizce ile sunduğum oluyor, ama özne ve nesne irtibatını kuran zihniyetin, kültürel modelin “Türk Aklı ve Türk Felsefesi” olduğu ortadadır. Çünkü hangi dil ile sunumu yapılmış olursa olsun, temel metinler ve ilkeler/önermelerden hareketle düşünme kişinin ana dilinde olur, sonra bunu başka dile çevirip yayımlayabilir. 

Bu noktada Türk ve Türkçeden kasıt, İslam geleneği bağlamında söyleyecek olursak, fiziki ve zihinsel ortama yani Makasidu’-Şeria anlamında örf, adet, gelenek, görenek içinde şekillenen yapıya dikkat çekilmektedir. Arap/Fars siyasi, iktisadi, içtimai yapının İslam tasavvurunun dışında oluşturulan bir Türk-İslam Felsefesinden bahsetmektir önceliğimiz.

Buradaki “Türk-İslam” ibaresinin de içlem kapsam itibarıyla söyleyecek olursak, aslında genel olarak İslam felsefesi içinde Türk ve Müslüman alimlerin Arapça, Farsça ve Türkçe dilleriyle ürettiklerine özel anlamda Türk Aklı ve ürettiği felsefe yani Türk Felsefesi demeyi tercih ediyoruz.

Türk felsefesinden bahsetmek için öncelikle Türkçe, varlık, bilgi ve değer üzerine düşünme gerekliliği doğmaktadır. Türk düşünce/felsefe tarihinde süreklilik gösteren tek bir Türkçe felsefe olduğunu söyleyemesek de geçmişimizdeki âlimlerin, neyi söylediğini ve bunu söylerken hangi dili kullandığını incelemenin gerekliliğini vurguluyoruz. 

Türk felsefesi derken, felsefece açısından övünülecek bir düşünce ortaya koymak demektir. Ama bu, Türklerce ve Türkçe ortaya konulduğu için değerli kılmak demek olmayıp, felsefe dışı unsurlara dikkat ederek, felsefe olarak değerli kılma çabasıdır. Kendi içine kapalı, diğerlerinden etkilenmeyen bir felsefi yapıda olamayacağını göre, tüm dünya felsefesine açık bir tutum içinde olup üretici kavramlarla felsefe yapmayı hedefler. Türk felsefesini yüceltmek diye bir hedefimiz varsa bu ancak felsefeyi yüceltmekle mümkün olacaktır. Türk felsefesinin başarılı olmasını istemek, felsefenin başarılı olmasını istemek demektir.  Çünkü Mermi Uygur hocamın ifadeleriyle söyleyecek olursak, “Türk Felsefesinin gerçekten iyiliğini dileyen her Türk, gücü oranında; felsefe öğretenler ile felsefe öğrenenlerin, usta ile çırağın felsefenin gelişmesine en elverişli biçimde birlikte yetişebileceği bir ortamın ne yapıp kurulmasına ön ayak olmalıdır.”  (Türk Felsefesinin Boyutları. YKY. 2.baskı. İstanbul. 2012, 103)

{ "vars": { "account": "UA-115444419-2" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }