Uğur Demirer, “Atatürkçü Düşünce Derneği olarak, 23 Nisan 2022’de yayınladığımız, tüm siyasi partiler, demokratik kitle örgütleri, üniversiteler ve basınla da paylaştığımız Yeniden Atatürk Cumhuriyeti Manifestomuz’un güncel halini, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışının 103. yılını kutladığımız bu anlamlı günde bir kez daha, Yüce Türk Ulusu’nun ve devletimizi bu önerilerimizi dikkate alarak yönetmeleri talebiyle 20 gün sonra seçilecek Cumhurbaşkanı ile Milletvekillerinin bilgilerine sunuyoruz” dedi.
Demirer, “TBMM’ye neden “Gazi Meclis” denildiği, “Milli iradenin tecelligâhı” deyişinin anlamı, Devletimizin Büyük Millet Meclisi Hükümeti esası ile kurulduğu dikkate alınarak merkeze Meclis’i alan bir yönetim sistemi kurulmalıdır. Yürütme erki, asla “Tek Adam”a teslim edilmemeli, Yasama ve Yargı erkleri üzerinde vesayet kurmasına izin verilmemelidir” ifadesini kullandı.
ADD Şube Başkanı Demirer’in açıklaması şu şekilde:
ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ YENİDEN ATATÜRK CUMHURİYETİ MANİFESTOSU
“Türkiye Cumhuriyeti tarihin ilk Antiemperyalist Ulusal Bağımsızlık Savaşı’nın kan ve ateş deryasından doğmuş, Batı’nın büyük bedeller ödeyerek 150 yılda yapabildiği devrimleri 15 yıla sığdırarak dünyadaki saygın yerini almış Büyük bir devlettir. Büyüklüğüne yaraşır yönetilmelidir.
Atatürk ve Kemalist devrimciler, devletimizi kurarken hamuruna bir maya kattılar. O mayanın adı ‘namus’tu. Devlet hamurunu çürümekten koruyan Namus Mayası’nın eksilmesine, devlet yetkisi kullanırken Namuslu olacağından emin olunmayan kişilerin kamuda görev almasına asla izin verilmemelidir.
Türkiye; sınırlarını koruyamayan, milyonlarca ne idüğü belirsiz sığınmacı(!)nın elini kolunu sallayarak doluşmasını seyreden, yurt dışı tek toprağı Süleyman Şah Türbesi’ni terör örgütlerine terk eden, Ege adalarındaki Yunan işgalini sineye çeken, beyzbol sopaları ve mektuplarla had bildirilen, tehditle terörist(!) salıveren, kapılarda bekletilen, tescilli rüşvetçilerce temsil edilen, itibarı saraylarda, uçaklarda, arayan bir ülke olmamalıdır.
“ATATÜRK CUMHURİYETİ EN DOĞRU REÇETE”
Atatürk Cumhuriyeti; Aydınlanma Devrimleri ile toplumu tepeden tırnağa değiştirmiş, çağ atlatmış, özünde bir Kültür ve Kadın Devrimi, Sanat ve Bilim Özgürleşmesi, bir Türk Rönesansı’dır ve Dünya Düzeni yeniden çok kutupluluğa evrilirken barış, huzur ve topyekûn kalkınma için bugün de uygulanacak en doğru reçetedir. Anadolu’nun onbinlerce yıllık kültürü ile bütünleşen Laik Cumhuriyet Kültürü en değerli kazanımımızdır. Ulusumuzu Yeniden Atatürk Cumhuriyeti’ne kavuşturmak siyaset kurumunun ertelenemez görevi olarak görülmelidir.
Ulus olma bilincimiz, ulusal birlik duygumuz Atatürk’ün “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir” tanımı doğrultusunda korunmalı, savunulmalıdır. Emperyalizmin “Böl Yönet” taktiği güdümlü Mikro Milliyetçilik ve Mezhepçilik tuzaklarına düşülmemeli, emperyal güçlerle işbirlikçilerinin kadim federasyon özlemlerine güç veren arayışlara itibar edilmemelidir. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı mezada düşürülmemeli, siyasi beklentilerle dağıtılmamalı, Üniter Ulus Devletimiz gözümüz gibi korunmalıdır.
TBMM’ye neden “Gazi Meclis” denildiği, “Milli iradenin tecelligâhı” deyişinin anlamı, Devletimizin Büyük Millet Meclisi Hükümeti esası ile kurulduğu dikkate alınarak merkeze Meclis’i alan bir yönetim sistemi kurulmalıdır. Yürütme erki, asla “Tek Adam”a teslim edilmemeli, Yasama ve Yargı erkleri üzerinde vesayet kurmasına izin verilmemelidir.
LAİKLİK, CUMHURİYET KUBBEMİZİN KİLİT TAŞIDIR
Laiklik; demokrasinin olmazsa olmazı, aklın özgürleşmesi, 100 yıldır gölgesinde güvenle yaşadığımız Cumhuriyet kubbemizin kilit taşıdır. Devlet, beton binalar değil, görevli yurttaşlardır, görevlileri laik olduğu ölçüde laik ve demokratik olabilir. Tarih, almasını bilenler için derslerle doludur. Osmanlı Devleti’nin 16. yüzyıldan itibaren din kisvesi altındaki çağ dışı yapıların etkisinde kalıp akıl ve bilimden koptuğu için yıkıldığı akıldan çıkarılmamalıdır. Yasal engelleri aşmak için dernek ya da vakıf adı altında örgütlenmiş emperyalizm taşeronu tarikat, cemaat yapılanmalarının arkalarındaki devlet desteği çekildiğinde bir hiç oldukları son olarak 15 Temmuz 2016 sonrası FETÖ örneğinde açıkça görülmüştür. Bu yapıların finans kaynakları kurutulmalı, okullarımız ve çocuklarımızla ilişki kurmaları, halkımızı din ve akıl dışı sapkın fikirlerle zehirlemeleri engellenmeli, haklarında yasalar mutlaka uygulanmalıdır. Kamuda Laik Cumhuriyet ve Üniter Ulus Devlet karşıtı kadrolaşmaya izin verilmemelidir.
ÜNİVERSİTE REFORMU İVEDİLİKLE YAPILMALI, YÖK KAPATILMALI
Eğitim, en önemli sorunumuz, karşı devrim yangınından ilk kurtarılması gereken alanımızdır. Çocuklarımız; öncelikle düşünmeyi, öğrenmeyi, sorgulamayı öğrenmeli, bilimsel bilgi ile eğitilmelidir. 4+4+4 yanlışından dönülmeli, temel eğitim kesintisiz 12 yıl olmalı, ara eleman yetiştirecek meslek okulları köy enstitüleri modeliyle örgütlenmelidir. Hedef; parasız laik milli eğitim sistemi ile “fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür” bireyler yetiştirilmek olmalı, öğretmenlerimiz yeniden baş tacı edilmelidir. Öğretim Birliği Yasası’nı yok etme çabalarına, hele medrese kılıklı Diyanet Akademisi türü arayışlara hiç girilmemelidir. Üniversitelerimizin bilimsel ve idari özerkliği tartışmasız demokratik bilim yuvaları olacağı bir üniversite reformu ivedilikle yapılmalı, YÖK kapatılmalı, son 20 yılda ne şekilde dağıtıldığı bilinen akademik ünvanlar mutlaka yeniden değerlendirilmelidir.
GENÇLER, EĞİTİMSİZLİK, İŞSİZLİK VE YOKSULLUĞA MAHKÛM EDİLMEMELİDİR
Gençlerimiz geleceklerini yurt dışında arama çaresizliğinden kurtarılmalı, eğitimlerini yabancı ülkelerde tamamlayan evlatlarımızın vatanlarına hizmet etme koşulları yaratılmalıdır. Yaş ortalaması 29 olan Ulusumuzun yarıdan fazlasının 30 yaşının altında olduğu, 15 - 30 yaş aralığındaki 20 milyon gencimizin 9 Avrupa ülkesinden büyük bir nüfusu oluşturduğu dikkate alınmalı, her alandaki politikalar bu gerçek ışığında düzenlenmelidir. Nüfusumuz planlanmalı, eğitimsiz kalabalıkların iş gücü ve üretime katılamayacakları, topluma yük olacakları bilinmelidir. İnsanlarımız “3 çocuk yapın, 5 çocuk yapın” gibi bilim dışı öğütlerle eğitimsizlik, işsizlik ve yoksulluğa mahkûm edilmemelidir.
YARGI BAĞIMSIZ OLMALI
Yargı; egemenliğin ve Ulusal bağımsızlığın temel unsurlarından biridir, kayıtsız, koşulsuz bağımsız olmalıdır. İktidarların ya da paralel güçlerin emrine girmiş, baskılarla hüküm kuran, adalet dağıtamayan bir yargının devletleri felakete sürüklediğinin örneği çoktur, biri de Osmanlı Devleti’dir. Ulusumuz; 1961 Anayasası’nı esas alan demokratik bir anayasaya, hukukun üstünlüğü ile kuvvetler ayrılığı ilkesine tam bağlı gerçek bir hukuk devletine kavuşturulmalıdır.
KAMU MALİYESİ, AKIL VE BİLİMLE YÖNETİLMELİ
Para; bir diğer egemenlik ve ulusal bağımsızlık unsurudur. Üretimden kopmuş, hukuk güvencesi sunamayan, nepotizme, yolsuzluğa, rüşvet ve israfa batmış devletlerin parası pul, yurttaşı kul olur. Her yurttaşın vergi mükellefi olacağı, her gelir ve harcamasını kayda geçireceği adil bir vergi sistemi kurulmalı, kamu maliyesi naslar ya da saplantılarla değil, akıl ve bilimle yönetilmelidir.
PLANLI ÜRETİM, HALKÇA BÖLÜŞÜM
Ekonomi; planlı üretim, hakça bölüşüm ilkesini rehber edinmelidir. İstihdam yaratmayan, Sosyal Güvenlik Sistemi’ni çökerten, dışa bağımlı, emekçisini, emeklisini süründüren, nüfusun % 1-2’si ile Faiz Lobileri’ne çalışan Neoliberal Ekonomi politikaları derhal terk edilmelidir. Unutulmamalıdır ki, üretimsizlik sebep, faiz, enflasyon, işsizlik ve açlık neticedir. Yüksek teknolojili ürün üretme ve 4 Denge teorisi (bütçe, gelir gider, dış ticaret, kamu özel sektör dengeleri) esaslı Kemalist Karma Üretim Ekonomisi modeli temel politikamız olmalı, kayıt dışı ekonomi önlenmeli, Devlet Planlama Teşkilatı yeniden devreye sokulmalıdır. Tarım ve Hayvancılık güçlü biçimde desteklenmeli, çiftçimizi toprağından koparan, büyük şehirlere göçe zorlayan teslimiyetçi politikalara son verilmeli, ülkemiz yeniden kendini doyurur duruma getirilmelidir. Sanayimizin ithalat bağımlılığı azaltılmalı, sanayi tesisleri ülke genelinde dengeli dağıtılmalı, bilişim çağı ve sanayi 5.0 kaçırılmamalı, kamu ve özel tüm güçlerin katılacağı bir Üretim Seferberliği başlatılmalıdır. Kooperatifçilik geliştirilmeli, sınıf sendikacılığı güçlendirilmeli, “sigortasız işçi”, “çocuk işçi” gibi kavramlar yok edilmelidir.
TOPLUMCU KAMUSAL SAĞLIK SİSTEMİ
Sağlık, sosyal devletin temel görevidir. Hastayı müşteri, hastaneyi ticarethane olarak gören, özelleştirmeyi teşvik eden, sağlık çalışanının emeğini sömüren, insan sağlığını küresel kapitalizmin çok uluslu şirketlerinin talanına terk eden politikaların sürdürülemez olduğu ortadadır. Koruyucu tıp öncelikli toplumcu kamusal sağlık sistemi yeniden kurulmalı, 1. Basamak sağlık hizmetleri ücretsiz olmalı, ilaç, aşı ve tıbbi malzeme üretimi yerli kaynaklara dayandırılmalıdır.
TÜRKİYE TÜRKİYE’DEN YÖNETİLMELİDİR
Dış politika; “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” ilkesi ve bölge merkezli karşılıklılık esaslı Kemalist felsefeyle yürütülmelidir. Atatürk’ün; Sadabad ve Balkan Paktları, Montrö ve Hatay politikaları ile SSCB (Rusya), ABD, Avrupa ve Orta Doğu devletleriyle ilişkilerde izlediği yol ve gözettiği ilkeler hep akılda tutulmalı, uluslararası anlaşmalarda ve büyük devletler siyasetinde bağımsızlığımızı zedeleyecek adımlardan kaçınılmalıdır. BOP 21. yüzyılın Sevr’idir. Bölgemizi kana bulayan bu emperyal projenin Sevr ile aynı mantıkla hazırlandığı ve ülkemizi bölme amacının haritası ile sabit olduğu görülmelidir. Cumhuriyetimiz antiemperyalist ve tam bağımsızlıkçı kuruluş ayarlarına dönmeli, Türkiye Türkiye’den yönetilmelidir!
EMPERYAL SALDIRI
Geçici sığınmacı sorunu, akıl dışı ırkçılık suçlamalarının sislemesine bırakılmayacak kadar ciddidir. Bu sorunun; demografik yapımızı tahrip ve ülkemizi bölme amaçlı bir emperyal saldırı olduğu görülmeli, gereği yapılmalıdır.
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ YENİDEN YÜRÜRLÜĞE SOKULMALI
Kadının; insan olarak eşitliği temelinde, çalışma hayatının ve sosyal yaşamın içinde olması ile toplumsal özgürleşmenin mümkün olacağı bilinciyle, sadece ailenin değil, uygarlaşmanın da taşıyıcı kolonu olduğunu içselleştiren bir yönetim anlayışı geçerli olmalıdır. Eğitim müfredatından başlanarak, medyadan sokağa ve eve kadar şiddetin, istismarın her türü sözlüklerimizden çıkarılmalıdır. İstanbul Sözleşmesi yeniden yürürlüğe sokulmalı, “çocuk” ve “gelin” sözcüklerinin birlikte kullanılması ayıbı tarihe gömülmelidir.
BİREYSEL SİLAHLANMA ÖNLENMELİ
Ordumuz; siyasetin etkisinden arındırılmalı, komuta bütünlüğü yeniden sağlanmalı, kendi sağlık, eğitim, yargı ve terfi sitemlerine sahip kılınmalıdır. Parti ordusu arayışları nafile, sonu hüsrandır. Bütün paramiliter yapılanmalar dağıtılmalı, bireysel silahlanma önlenmeli, halkımızın güvenlik güçlerimize tereddütsüz güvenmesi sağlanmalıdır.
YANDAŞ BASIN YARATMA ÇABASI SONA ERMELİ
Basın; Atatürk’ün “Basın hürriyetinden doğan mahzurların giderilme vasıtası, yine basın hürriyetidir.” sözü ışığında özgür olmalı, Türkiye dünyada en çok gazetecinin hapiste olduğu ülke olma utancından kurtarılmalıdır. Basın organları sahiplerinin tek işlerinin basın olması sağlanmalı, Yandaş medya yaratma çabalarının kimseye yarar getirmeyeceği görülmelidir.
SANAT VE SANATÇI ÜZERİNDE BASKI KURULMAMALI
Sanat ve sanatçı üzerinde baskı kurulması kabul edilemez. Dünya kültür mirasının yaratıcıları olan sanatçılar horlanmamalı, uydurma suçlamalarla yargılanmamalı, “ışığı alnında ilk hisseden” değerler olarak yüceltilmelidir. Atatürk’ün “Sanatsız kalmış bir toplumun hayat damarlarından biri kopmuş demektir” özdeyişi devlet yönetiminin temel anlayışı olmalıdır.
SEÇİM GÜVENLİĞİ İLE İLGİLİ KUŞKULARI GİDERECEK ÖNLEMLER ALINMALIDIR
Siyasi partiler ve seçim yasaları demokratikleştirilmeli, lider sultası yok edilmeli, milletvekillerini milletin seçmesi sağlanmalıdır. YSK’nın Anayasaya aykırı kararları için yargı yolu açılmalı, İçişleri ve Adalet Bakanlıklarına devredilen yetkileri iade edilmeli, seçim güvenliği ile ilgili kuşkuları giderecek önlemler alınmalıdır.
ÖRGÜTLÜ TOPLUMUN ÖNÜNDEKİ ENGELLER KALDIRILMALI
Örgütlü toplum olmanın önündeki her türlü engel kaldırılmalı, demokratik kitle örgütlerinin güçleneceği koşullar yaratılmalıdır. Anayasal hak ve özgürlükler hukuk dışı uygulamalarla baskılanmamalı, hak ve sorumluluklarının bilincinde olan örgütlü yurttaşların demokrasinin en önemli güvencesi olacakları unutulmamalıdır.
ULAŞIM, ENERJİ, ÇALIŞMA HAYATI
Ulaşım; demir ve havayolu öncelikli olarak geliştirilmeli, yıllardır ihmal edilen deniz ulaşımına özel önem verilmeli, üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizin deniz ticaret filosu hızla güçlendirilmelidir.
ENERJİ ve diğer stratejik alanlardaki dışa bağımlılığımız en aza indirilmeli, sularımız, madenlerimiz, ormanlarımız, çevremiz başta olmak üzere yer altı ve yer üstü kaynaklarımıza sahip çıkılmalıdır.
Çalışma yaşamından banka ve sigorta sistemine, turizmden spora, emekli ve yaşlılarımızdan engelli yurttaşlarımıza her alanda uygulanacak akılcı politikalarla insanlarımızın huzur ve güven içinde yaşayacakları bir memleket olmalıdır Türkiye.
DOĞRU ÖNDERLİK, DOĞRU KADROLAR, DOĞRU YOL HARİTASI
Ulusumuz bütün bunları 100 yıl önce yaptı, doğru önderlik, doğru kadrolar, doğru yol haritası ile bugün de yapacak güçtedir.
Dünyanın en bereketli topraklarında, dünyanın en özverili, en çalışkan, en vatansever halkını açlığa mahkûm eden bu düzen değişmelidir! Ulusumuza güveniyoruz!”
Haber Merkezi