Türk Eğitim Sen Yozgat Şube Başkanı Mahmut Sunay Kabayel, okullardaki öğretmen açığına dikkat çekti.
Türk Eğitim Sen Yozgat Şube Başkanı Mahmut Sunay Kabayel, okullardaki öğretmen açığına dikkat çekti. Kabayel, Cumhuriyet’in 100. Yılında 100 bin atama istediklerini belirtti.
Kabayel şöyle konuştu: “Okullarımızda ders zili yine sorunlarla çalıyor. Bu sorunların başında öğretmen yetersizliği geliyor. Bilindiği gibi 1 Eylül tarihi itibariyle 45 bin öğretmenimiz göreve başladı. Ancak bu atama da, var olan ihtiyacı karşılamıyor. Şöyle ki; sendikamızın geçtiğimiz eğitim- öğretim yılında yaptığı ücretli öğretmen araştırmasına göre 78 ilde ücretli öğretmen sayısı 76 bin 485, norm kadro açığı ise 75 ilde 83 bin 547’dir.Yani ücretli öğretmen sayısı norm kadro ihtiyacını dahi karşılamamıştır.Üstelik ücretli öğretmenlerin 5 bin 503’ü pedagojik formasyona dahi sahip olmayan ön lisans mezunlarından oluşmaktadır. Ücretli öğretmenler ders başına ücret alırken, bu arkadaşlarımızın sigortası yatmamakta, diğer öğretmenlerimizin sahip olduğu haklardan faydalanamamaktadır. Adeta modern bir kölelik düzenini anımsatan bu uygulama ile öğretmen açığı giderilmeye çalışılırken, bu uygulamanın eğitime kaybettirdikleri ise hiç göz önüne alınmamaktadır. Dolayısıyla öğretmen açığının ücretli öğretmenler ile giderilmesini istemiyoruz. Deprem bölgesindeki ihtiyaç ve 80 bine yakın ücretli öğretmen görevlendirmesi göz önüne alınarak, Cumhuriyetimizin 100. Yılında tam 100 bin atama müjdesi bekliyoruz. Hepimiz hemfikiriz ki, Cumhuriyetimizin 100. Yılına 100 bin atama çok yakışacak. Şunu da belirtelim ki; öğretmen atamalarında “adil dağılım” da çok önemlidir. Bazı branşlarda kontenjan sayısı çok yetersiz olduğu için KPSS’den yüksek puan alan öğretmenlerimiz atanma imkânı bulamamaktadır. Bu nedenle atama sayısının artırılması ve bu yapılırken kontenjanların adaletli şekilde belirlenmesi gerekmektedir. Ayrıca öğretmen atamaları sadece kadrolu yapılmalı, ücretli öğretmenlik uygulaması ve sözleşmeli öğretmen ataması tedavülden kaldırılmalıdır”
BEKLENTİLER DİKKATE ALINMALI
Öğretmenlik Meslek Kanunu ile ilgili düzenlemeler Yüksek Mahkeme’nin iptal ettiği hükümler dikkate alınarak, öğretmenlerin beklentileri doğrultusunda yapılsın.
Türk Eğitim-Sen olarak Öğretmenlik Meslek Kanunu ile ilgili görüşlerimizi Anayasa Mahkemesi’nde dile getirmiştik. Yüksek Mahkeme de sendikaların görüşlerini dinlemesinin ardından kanunda yer alan bazı hükümlerin iptaline karar vermişti. Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararını kanunun zenginleştirilmesi açısından fırsat olarak gördüğümüzü bildirmiştik. Okulların açılma arifesinde Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, kanunda yapılacak düzenlemelerin öğretmenlerin taleplerini alarak şekillendirileceğini, yasal düzenleme gerekiyorsa bu yönde adım atacaklarını açıkladı. Tekin’in açıklamaları bu sürecin çok uzamayacağı, kanunun sahipsiz kalmayacağını ortaya koymaktadır. Bu noktada; TBMM açıldığında, zaman kaybetmeden gerekli düzenlemelerin yapılmasını bekliyoruz. Umuyoruz ki kanun, adına yakışır şekilde zenginleştirilir ve öğretmenlerimizin beklentileri karşılanır. Kanunla ilgili temel taleplerimiz bakidir:
Yeni kanun adına yakışır bir şekilde öğretmenlerimizin muhatap olduğu mevzuat ve süreçleri kahır ekseriyetle ihtiva etmelidir.
Sınav kaldırılmalı; 5 yılını dolduran öğretmenlerimiz uzman, 10 yılını dolduran öğretmenlerimiz başöğretmen unvanı almalıdır.
Yönetici atamalarında mülakat kaldırılmalı, tüm atamalarda sadece yazılı sınav puanı esas alınmalıdır.
Elverişsiz bölgelerde görev yapmayı teşvik etmek amacıyla Zorunlu Hizmet Tazminatı getirilmelidir.
Eğitim çalışanlarına yönelik şiddetin önüne geçmek amacıyla caydırıcı ve önleyici müeyyideler getirilmelidir. Aile bütünlüğünün korunması için il içi ve il dışı mazeret tayin talepleri karşılanmalı, il/ilçe emri uygulaması getirilmelidir. Mülakat eğitimin tüm aşamalarından kaldırılmalıdır.
YAZILI SINAV DİKKATE ALINMALI
TDK’ya göre mülakat, “Bir işe alınacak kişiler arasından seçim yapabilmek amacıyla kendileriyle karşılıklı konuşma, görüşmedir. Yönetici atamalarında bu usulün kullanılması hak eden, bilgisi ve birikimiyle fark yaratan; yazılı sınava girerek, başarılı olan öğretmenlerimizi rencide etmektir. Proje okullarına da öğretmen ve okul yöneticileri herhangi bir kriter olmadan görevlendirilmektedir. Türkiye artık bu uygulamalara izin vermemelidir. Makamlara iş bilen yöneticilerin getirilmesi, bu şekilde okul ve kurumların adil, objektif, verim ve kalite sağlanacak şekilde yönetilmesi eğitimimizin geleceği noktasında büyük öneme sahiptir. Bu minvalde Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın mülakatın kaldırılacağına dair sözleri yerine getirilmeli, mülakat kamunun tüm alanlarından çıkarılmalı, sadece yazılı sınav dikkate alınmalıdır. Proje okullarına yönetici atamaları da MEB Yönetici Atama Yönetmeliği’ne tabi olmalıdır.
AİLE BİRLİĞİ ZEDELENMEMELİ
Sözleşmeli öğretmen olarak görev yaparken, kadroya geçen öğretmenlerimiz ne yazık ki 3 yıllık hizmet süresini tamamlamadığı için tayin hakkından yararlanamamaktadır. Aile bütünlüğünden yoksun olarak görev yapan bu öğretmenlerimiz büyük mağduriyet yaşamaktadır. Dolayısıyla yapılması gereken; bu öğretmenlerimize de il/ilçe emri hakkı getirilmesi ve bu arkadaşlarımız aileleri ile birleştirilmesidir.
Öte yandan öğretmenlerimizin iller arası tayin talebi karşılanırken, kısıtlı kontenjanlardan dolayı ilçeler arası tayin talebi karşılanmayan öğretmenlerimiz bulunmaktadır. Aynı il sınırları içinde olmasına rağmen aileleriyle aralarında yüzlerce kilometre olan bu öğretmenlerimiz eşlerine, çocuklarına kavuşamamanın sıkıntısını yaşamaktadır. Bakınız; Ankara’nın Akyurt ilçesi ile Haymana ilçesi arasındaki mesafe 127 kilometredir. Adana’nın Ceyhan ilçesi ile Tufanbeyli ilçesi arasındaki mesafe 181 kilometredir. Uşak’ın Banaz ilçesi ile Eşme ilçesi arasındaki mesafe 101 kilometredir. Mardin’in Dargeçit ilçesi ile Kızıltepe ilçesi arasındaki mesafe 133 kilometredir. Bu mesafeler nedeniyle öğretmenlerimizin gün içinde geliş-gidiş yapmasını mümkün değildir. Dolayısıyla öğretmenlerimiz ayrı ev tutmakta, ayrı kira, elektrik, su, doğalgaz ücreti ödemekte, gıda masrafı yapmaktadır. Yani bu durum öğretmeler için ekonomik külfettir. Üstelik aile bütünlüğünün bozulması hem Anayasa’nın 41’inci maddesini ihlaldir hem de öğretmenlerimizin verimli, motivasyonu yüksek şekilde çalışmasına engeldir. Unutulmamalıdır ki, aklı fikri eşinde, çocuğunda olan öğretmenlerimiz ile eğitimde başarı beklememiz mümkün değildir. Dolayısıyla il içi tayin talebi karşılanmayan öğretmenlerimiz için de ilçe emri getirilmesini istiyoruz.
PERSONEL EKSİKLİĞİ GİDERİLMELİ
Okullardaki hizmetli personel ve güvenlik görevlisi ihtiyacı giderilmelidir.
Okullarda yardımcı hizmetli personel eksiği ciddi şekilde hissedilmektedir. Ekim 2022 itibariyle MEB’de görev yapan hizmetli personel sayısı 26 bin 939, norm kadro sayısı ise 42 bin 814’tür. 15 bin 875 kadro boş şekilde beklemektedir. Bu da kadroların yüzde 37’sinin boş olduğu anlamına gelmektedir.
Bakınız; tekli eğitim yapan ve 1000 civarında öğrencisi olan bir okulda ortalama 8 hizmetli personele ihtiyaç vardır. 2800 mevcudu olan bir okulda ortalama 25 yardımcı hizmetli personel olması gerekmektedir. Öte yandan MEB her yıl İş-Kur’dan personel temin etmektedir. Bu noktada yapılması gereken her yıl İş-Kur’dan personel talep etmek yerine, MEB’in kendi yardımcı hizmetli personelini okulların ihtiyaçlarını göz önünde bulunduracak şekilde yeterli sayıda istihdam etmesidir. Bu noktada öncelikle boş normlar doldurulmalı, ardından norm kadro sayıları ihtiyaca göre artırılarak, alım yapılmalıdır.
Okullarda ciddi bir güvenlik görevlisi açığı da vardır. Güvenlik görevlisi istihdamı “lüks” olarak görülmemelidir. Okul içindeki şiddet gibi olayların önüne geçmek, okul çevresinde oluşabilecek riskleri bertaraf etmek, yangın anında destekte bulunmak, kısacası okulda hem öğrencilerin hem de eğitim çalışanlarının güvenliğini sağlamak için güvenlik görevlisi istihdamı ciddi öneme sahiptir. Bu nedenle MEB’in her okulumuza güvenlik görevlisi tahsis etmesini talep ediyoruz.
HAK ETTİĞİ ÜCRET VERİLMELİ
Eğitim çalışanlarına hak ettiği ücretler verilmelidir.
7. Dönem Toplu Sözleşme ne yazık ki hayal kırıklığı ile sonuçlandı. Hükümetin yaptığı zam oranı memur ve emeklilerin beklentilerini karşılamadı. Kira fiyatları fahiş şekilde artarken, neredeyse her gün benzine zam yapılırken, aylık gıda masrafı 10 bin TL’nin üzerindeyken, doğalgaz ücretleri cep yakarken, yoksulluk sınırı 39 bin TL’ye dayanmışken, yıllık enflasyon yüzde 58,94 iken, toplumun tüm kesimlerinin olduğu gibi kamu çalışanlarının da aldığı maaş ile geçinmesi, hatta temel ihtiyaçlarını karşılayabilmesi artık mümkün değildir. Buradan hareketle, çalışanları düşük ücretlere mahkûm etmek, ekonomik sorunlar ile baş başa bırakmak onları adeta hayata küstürmekle eşdeğerdir. Unutulmamalıdır ki; başta öğretmenlerimiz olmak üzere tüm eğitim çalışanlarımızın hak ettiği maaşı alması, onların huzurlu çalışmasının ön koşuludur.
FIRSAT EŞİTLİĞİ SAĞLANMALI
Eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanması için tüm imkânlar seferber edilmelidir.
Öte yandan; ülkemizde eğitimde fırsat eşitliği mutlaka gerçekleştirilmeli; Ankara’nın Çankaya ilçesinin gelişmiş bir mahallesindeki okul ile örneğin Akyurt ilçesindeki bir okulun eşit seviyeye ulaşması sağlanmalıdır. İçeriği ve hedefleri bakımından milli, yöntemi ve araçları bakımından evrensel ve çağdaş bir eğitim sistemi ihdas edilerek, her kademe ve türdeki okulumuz aynı donanıma sahip olmalıdır. Bu noktada bölgesel farklar tespit edilmeli, okullar arasındaki fiziki, donanım, araç-gereç, spor salonları, kütüphaneler yönüyle farklar giderilmeli, elverişsiz bölgelerdeki öğretmen açığını gidermek için bir asgari ücret ile iki asgari ücret arasında Zorunlu Hizmet Tazminatı verilmeli, okulların kendi bütçeleri oluşturulmalı, öğrenci sayısı, okul kademesi, ihtiyaç analizi gibi verilerle oluşturularak değere göre eldeki bütçe orantılı şekilde okullara tahsis edilmeli, ailelerin çocuklarını okula göndermeleri hususunda bilinçlendirilmeleri sağlanmalıdır.
MEB BÜTÇESİ ARTIRILMALI
MEB bütçesinin giderek eridiğini de görmekteyiz. Şöyle ki; MEB bütçesinin GSHY’ya oranı 2018 yılında yüzde 2,69, 2019 yılında yüzde 2,56 iken, 2022 yılında yüzde 2.40, 2023 yılında yüzde 2,33’tür. MEB bütçesinin merkezi yönetim bütçeye oranı ise 2018 yılında yüzde 12,13, 2019 yılında yüzde 11,84 iken, 2022 yılında yüzde 10,79, 2023 yılında yüzde 9,74’tür. MEB bütçesinden yatırıma ayrılan pay da 2018 yılında yüzde 8,36, 2019 yılında yüzde 4,88, 2020 yılında yüzde 4,65, 2021 yılında yüzde 7,69, 2022 yılında da yüzde 8,06’dır. Bu noktada şayet Türkiye yüzyılına yakışır, dünya ülkeleri ile rekabet edebilecek, donanımlı bireyler yetiştirecek bir eğitim hedefliyorsak yapılması gereken, hem merkezi bütçeden eğitime hem de MEB bütçesinden yatırımlara ayrılan payın artırılmasıdır. Eğitim tasarruf edilecek bir alan değildir.
ÜCRETLER YETERSİZ
Öte yandan; Her eğitim-öğretim yılı başında verilen Öğretime Hazırlık Ödeneği 1400 TL olarak belirlenmiştir. Eğitimcilerimizin 1400 TL ile kırtasiye ya da kitap gibi temel ihtiyaçlarını karşılaması mümkün değildir. Dolayısıyla Türk Eğitim-Sen olarak bu miktarı yeterli bulmuyoruz. Talebimiz; Öğretim Yılına Hazırlık Ödeneği’nin bir asgari ücret tutarında ve tüm eğitim çalışanlarımıza ödenmesidir.
Beyaz önlük tartışması kamuoyunun gündemindedir. Bilindiği gibi bu konu ilk olarak MEB’in öğretmenlerin beyaz önlük giymesi için teşvik edilmesine yönelik yazısı ve Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in “Beyaz önlük uygulamasının yine valiliklerimizce teşvik edilmesini arzu ediyoruz” açıklamalarıyla gündeme gelmiştir. Tekin “tavsiye kararı aldık” desek de, bu konu öğretmenlerimizi rahatsız etmiştir. Zira bu tavsiye kararının bazı kesimler tarafından birilerine şirin görünmek adına öğretmenlerimizin karşısına “dayatma” olarak çıkarılmasından endişe ediyoruz. Yukarıda da saydığımız gibi eğitimin ve eğitim çalışanlarının yığınla sorunu varken, eğitimciler ekonomik çaresizliğe yenik düşerken, eğitim sisteminin dünya ülkeleri ile rekabet edebilecek konuma getirilmesi için gayret sarf edilmesi gerekirken, beyaz önlük tartışmaları ile bunların gölgelenmesini doğru bulmuyoruz. Ülkemiz önemsiz, sığ, fayda sağlamayacak tartışmalara çekilmemeli, eğitimcilerin görevlerine odaklanmaları engellenmemelidir. Şayet beyaz önlük dayatma halini alırsa çok net söylüyoruz ki, öğretmenlerin motivasyonu, çalışma barışı bozulur, hizmet verimliliği sekteye uğrar.
MEB, Talim ve Terbiye Kurulu kararıyla “İlköğretim Haftalık Ders Çizelgesi”nde değişiklik yaptı. Seçmeli dersleri kapsayan bu değişiklik, okulların açılmasına çok kısa süre içinde gerçekleşti. Dolayısıyla ders çizelgelerindeki değişikliğin zamanlaması hiçbir hazırlık yapılmadığı için doğru olmamıştır. Bu değişiklik, norm açığı oluşturduğu gibi, bazı öğretmenlerimizin norm fazlası duruma düşmesine neden olacaktır. Ayrıca bazı dersler ile ilgili kitap da mevcut değildir. Paydaşlara hiç danışılmadan alınan bu karar, hayata geçmesi durumunda uygulamada ciddi sorunlar oluşturacaktır. Daha somut ifade etmek gerekirse; ortaokullarda seçmeli Matematik ve Bilim Uygulamaları dersleri ayrı iki seçmeli ders iken ve bunlara ait kitaplar mevcutken, yapılan bu değişiklik ile bu iki ders birleştirilip tek seçmeli ders haline getirilmiştir. Böylece Matematik veya Fen Bilimleri Öğretmeni normlarını etkilemesi bir yana bu dersi seçen öğrencilerin kullanacağı bir kitap da şu an için basılmış değildir. Ortaöğretim Kurumlarında Almanca dersinin zorunlu olmaktan çıkarılması ve seçmeli hale getirilmesi de bu branş da görev yapan bir çok öğretmenimizin norm fazlası duruma düşmesine yol açacaktır. Dolasıyla çizelge değişikliğinin hem zamanlaması yanlıştır hem de bununla ilgili yeterli hazırlık yapılmamıştır. Dolayısıyla bu değişikliğin uygulanması ertelenmelidir. Gerekli hazırlık ve planlamalar yapılmasının ardından ders çizelgesi değişikliği hayata geçirilmelidir.