Yenidoğan çetesi davasında örgütün iki numaralı ismi olarak nitelendirilen Doktor İlker Gönen, tutuklu bulunduğu Antalya Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde intihar etti. 582 yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılanan Gönen’in, bileklerini keserek yaşamına son verdiği öğrenildi.
Yetkililerden alınan bilgilere göre, Gönen’in çay bardağıyla kendisine zarar verdiği ve ardından acil butonuna basarak görevlileri çağırdığı belirtildi. Ancak, ilk müdahaleye rağmen kurtarılamadı ve ambulansla hastaneye götürülürken hayatını kaybetti. Olayla ilgili geniş çaplı soruşturma başlatıldı.
İlker Gönen Kimdi?
Dava kapsamında 10 bebeğin ölümünden sorumlu tutulduğu belirtilen Gönen, 29 Ekim 2024’ten bu yana tutuklu bulunuyordu. Son duruşmada yaptığı soğukkanlı açıklamalar, kamuoyunda büyük yankı uyandırmıştı.
Mahkemede Gönen’e, "Ex oluyorsa Dursun (Dr. Dursun Eryılmaz) çıkmadan olsun" şeklindeki tape kayıtları sorulduğunda, şu yanıtı vermişti:
"Bebeğin durumu kötüydü zaten, vefat edeceğini anladık. Umarım Dursun Bey çıkmadan eder, daha fazla acı çekmeden."
Cezaevindeki Şüpheli Ölüm: Soruşturma Başlatıldı
Cezaevi kaynaklarına göre, Gönen’in sağ bileğinde derin bir kesik, sol bileğinde ise küçük kesikler tespit edildi. Gönen’in yalnız kaldığı odasında intihar girişiminde bulunduğu ve acil butonuna basarak infaz koruma memurlarını çağırdığı ifade ediliyor. Ancak tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı.
Yetkililer, Gönen’in ölümüyle ilgili geniş çaplı soruşturma başlattı. Cezaevindeki kamera kayıtları incelenirken, olayın şüpheli olup olmadığı araştırılıyor.
Davada Son Durum
Gönen, Medisense isimli şirkette yaklaşık bir yıl çalıştığını ve iddia edilen örgütün varlığını reddettiğini söylemişti. Tape kayıtlarının çoğunun tıbbi danışmanlık içeriği taşıdığını savunmuştu.
Ancak dava sürecinde elde edilen deliller, Gönen’in yeni doğan bebeklerin ölümlerinde aktif rol oynadığına işaret ediyordu. 10 bebeğin ölümüyle ilgili en kritik isimlerden biri olarak görülen Gönen için ağırlaştırılmış hapis cezası isteniyordu.
İLKER GÖNEN KİMDİR?
Doktor İlker Gönen, yenidoğan çetesi olarak bilinen örgütünün iki numaralı ismi olmakla suçlanıyordu.
Fezlekeye göre, Medisense Sağlık Hizmetleri Şirketi sahibi Dr. Fırat Sarı, Dr. İlker Gönen ile birlikte İstanbul içerisinde birçok özel hastanenin yenidoğan yoğun bakım ünitesini işletmek amacıyla aldı. Fırat Sarı daha sonra da, kendisine bağlı sağlık çalışanlarını anlaştıkları hastanelerin yenidoğan birimlerine yerleştirdi.
Şebekenin sağlık çalışanları, 112 Acil Çağrı Merkezi ambulans şoförü Gıyasettin Mert Özdemir, 112 Acil Çağrı Merkezi hasta sevklerini yapan Fehmi Alperen, il dışı hasta sevklerini yapan Serdar Yüksel ve o dönemde Esenyurt Belediye Başkanlığı Sağlık Hizmetlerinde çalışan Renas Kılıç aracılığıyla, devlet hastanelerinde ya da farklı özel hastanelerde doğup tedavisinin yoğunluktan dolayı başka hastanelerde yapılması uygun görülen bebek hastaları tespit etti. Fezlekedeki suç örgütü şemasında, örgüt elebaşı, yöneticileri ve üyelerinin isimlerine yer verildi.
Şemaya göre, suç örgütünün elebaşılığını Fırat Sarı'nın yaptığı, İlker Gönen ve Gıyasettin Mert Özdemir'in ise yönetici olduğu belirtilen fezlekede, örgütün üyelerinin ise Renas Kılıç, Serdar Yüksel, Fehmi Alperen, Hakan Doğukan Taşçı, Hasan Basri Gök, Deniz Korkmaz, Enes Kaan Bölükbaşı, Hüseyin Günerhan, Sümeyye Nur Arslan, Cansu Akyıldırım ve Mehtap Sayar olduğu aktarıldı.
YENİDOĞAN ÇETESİ NEDİR?
Yenidoğan bebeklerin bazıları, doğumdan sonra yoğun bakıma ihtiyaç duyuyor. Çete, bu durumu fırsat bilerek, bebeklerin yoğun bakım gereksinimi paraya çevirmeye başladı. Bebek yoğun bakım ünitesi olmayan hastanelerle anlaşma yaptılar. Çete üyeleri kendileri için de bebek bakım için tesisler kurdu veya kiraladı. Bebekler, uygun sağlık hizmeti alacakları hastanelere değil, 112 Acil Servisi ile ortak çalışan şüphelilerin seçtiği ve "örgüt adına kârlı görünen" hastanelere gönderiliyordu.
İddianameye göre, çetenin asıl amacı bebeklerin iyileştirilmesinden ziyade daha çok para kazanmaktı. Fakat enfeksiyona açık bir ortam olan yenidoğan ünitelerine yatırılan bebeklerden bazıları, normalden daha uzun süre yatılı kaldıkları veya hiç gereksinim yokken bu bölüme yönlendirildikleri için hayatını kaybetti.
Şüpheliler ayrıca, usulsüz bir şekilde hastanedeki ilaçları satarak maddi kazanç elde ediyordu.