Yüzyılın felaketi ve Hatay (2)

Mustafa Kemal Atatürk; “Yapamam! Hepimiz Müslümanız! Yemin ederim ki, namusum üzerine söylerim ki (Hatay’ı) bırakmam! Çok temenni ederim ki, Fransız hükümeti aklını başına toplasın. Namusum üzerine söylüyorum bırakmam. Kendileri bilirler!”

Abone Ol

Atatürk, ağır hastalığına rağmen, Hatay konusundaki mücadelesinden asla vazgeçmez. 29 Ekim 1937’de katıldığı son Cumhuriyet Balosu’nda, Fransız Büyükelçisine: “…Büyük Meclis’in kürsüsünden milletime söz verdim. Hatay’ı alacağım. Milletim benim dediğime inanır. Sözümü yerine getiremezsem onun huzuruna çıkamam!” diyerek, bu davaya bütün benliğini adadığını tüm dünyaya ilan eder.

Fransa, Milletler Cemiyeti kararlarına uymamakta, zorluklar çıkarmaya devam etmektedir. Hatay’ın bağımsızlığının ilanını bir türlü gerçekleştirmez. Türkiye, Fransa’ya Milletler Cemiyeti kararlarına sadık kalması için bir nota verir. 1926’da imzalanan dostluk anlaşmasının da yeniden düzenlenmesi talebi ile feshedildiğini bildirir. Türk gençleri İstanbul Beyazıt Meydanı’nda büyük bir miting düzenleyerek Fransa’yı protesto ederler. Bunun üzerine Milletler Cemiyeti, Hatay sorununun, 1938 yılının Ocak ayında görüşüleceğini duyurur.

Milletler Cemiyeti, ilan ettiği gibi Ocak ayında, Hatay meselesini görüşür ve Türkiye’yi haklı bulur. Ancak Fransa her türlü engellemelerine devam etmektedir. Atatürk bu duruma daha fazla katlanamaz ve Güney’e gitmeye karar verir. Hastalığı ilerlemiştir. Doktorların uyarılarını dinlemez. Amacı hem Fransa’ya gözdağı vermek hem de yabancı ajanslarda yer alan hastalık haberlerini yalanlamaktır. 19 Mayıs 1938 günü önce Ankara 19 Mayıs Stadyumu’nda gençlik törenlerini izler; ertesi gün de Mersin ve Adana’yı içine alan gezisine çıkar.

Atatürk, Mersin ve Adana’da kısa bir askerî tören düzenlenmesi emrini verir. Kendisi de törenleri, dimdik ve vakur bir görünüşle ayakta izler. Hastadır, çabuk yorulmakta ve bazen ayakta durmakta zorlanmaktadır; ancak, Hatay’dan vazgeçmeye hiç niyeti yoktur. Hatay’dan gelenler de Atatürk’ü öyle dimdik, ayakta görünce rahatlarlar ve sevinçle Hatay’a geri dönerler. Onlar sevinçlidir; ancak Atatürk, Hatay uğruna sağlığını ciddi şekilde tehlikeye atmıştır. Avrupa’da savaş çıkma ihtimali yüksektir ve Hatay sorunu çözülmeden savaş çıkmasından endişelidir. Hükümete şu tavsiyede bulunur:

“Fransızlara güvenim kalmadı. Ne yapmak lazım gelirse bir an önce yapılmalı, Türk Hatay Devleti, Milletler Cemiyeti’nin kararına uygun şekilde kurulmalı, emniyet altına alınmalı!”

Haziran ayında Savarona Yatı’nda, Atatürk’ün başkanlığında Bakanlar Kurulu toplanır. Bu, Atatürk’ün başkanlığındaki son Bakanlar Kurulu’dur. Konu, Hatay’dır. Atatürk, alınacak önlemler arasına iki bin kişilik bir Kuva-yı Milliye ile Hatay’a girilmesi kararını da ekletir.

Fransa, Atatürk’ün mesajını almıştır. Hatay’da seçimler yapılır ve Abdurrahman Melek, Hatay Valisi olur. Böylece yönetim Türklere bırakılır. İskenderun’da sembolik bir Türk birliğinin bulundurulması da kabul edilir. Fransızlar bu kez de Türk askerinin sayısı konusunda sıkıntı çıkarırlar. Türk heyetinin başında bulunan Asım Gündüz, Türk askerinin sayısının Fransızlar ile aynı sayıda olması konusunda Atatürk’ten kesin emir aldığını söyler. Uzun tartışmalardan sonra Atatürk, “Kabul edin” mesajı gönderir. Ardından da “… Bize kim taarruz edecek? Fransızlar mı? Sınırda bekleyen kuvvetlerimiz en geç iki saat içinde olay yerine yetişir ve bütün bölgeyi işgal ederler!” der.

Nihayet 2/3 Temmuz gecesinde anlaşma imzalanır. Binbaşı Süleyman Bey komutasındaki iki bin dört yüz kişilik Türk birliği 5 Temmuz’da, “Yaşasın Atatürk!”“Yaşasın ordu!”“Yaşasın Türkiye!” haykırışları arasında Hatay’a girer. 2 Eylül 1938’de Hatay Millet Meclisi açılır, devlet başkanlığına Tayfur Sökmen seçilir. Devletin adı “Hatay Devleti” olarak kabul edilir. Hatay Meclisi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti kanunlarının tamamını kabul eder. (Ne yazık ki tarihî Hatay Meclisi binası da çifte depremde yıkıldı.)

Hatay Devleti’nin bayrağının şeklini de Atatürk tasarlar. Türk bayrağı ile aynıdır ancak yıldızın ortasında minik bir yıldız daha vardır ve bu yıldızın rengi kırmızıdır. 23 Eylül 1939 günü, bu minik kırmızı yıldız sökülecek ve alttaki beyaz yıldız ortaya çıkartılacaktır. Böylece Hatay bayrağı, Türk bayrağı haline dönüşecektir.

Atatürk, dış politikada asla maceracı değildir. Neyi alıp, neyi alamayacağını, nerede durması gerektiğini bilen bir komutandır. Türkiye’yi harp tehlikesine sokmadan, uzun ve ince bir politika izleyerek Hatay’ın anavatana katılmasını sağlar.

Atatürk’ün vefatından sonra 23 Haziran 1939’da Türkiye ile Fransa arasında yapılan antlaşma ile Hatay, Türkiye’ye bırakılır. 30 Haziran 1939’da Hatay Meclisi, Türkiye’ye katılma kararı alır. 7 Temmuz 1939 tarihinde çıkarılan bir kanunla da yeni Hatay ili kurulur. 23 Temmuz 1939’da Pazar günü saat 11.40’ta yapılan anavatana katılış töreninde, Antakya kışlasından Fransız bayrağı indirilerek Türk Bayrağı çekilir.

***
2011 yılından itibaren Suriye’de çıkan iç savaş nedeniyle milyonlarca Suriyeli, Türkiye’ye sığınmıştır. Kontrolsüz bir şekilde ülkenin dört bir yanına dağılan Suriyeli nüfus, özellikle de Hatay’da yerli nüfusu geçebilecek boyutlara ulaşmıştır. 2022 yılında Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş“Hatay’ın nüfusu 1 milyon 670 bin. Resmi verilere göre 500 bin civarında Suriyeli var. Ama gayri resmi sayı 800 binin üzerinde. Yaklaşık her iki kişiden biri Suriyeli. Hatay’daki doğumların yüzde 75’ini Suriyeli kadınlar yapıyor. Yeni doğan her 4 çocuktan 3’ü Suriyeli. Suriyelilere vatandaşlık, seçme ve seçilme hakkı verilmesi büyük hata oldu. Böyle giderse biz azınlığa düşeceğiz. 12 yıl sonra Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Suriyeli olacak. Toprak almaları yasak ama Türk ortakları üzerinden ara senediyle sürekli toprak alıyorlar. Uyarıyorum, Hatay gidiyor.” diyerek yetkilileri uyarmak zorunda kalmıştır.  (Basın)

İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi emekli Tuğgeneral Dr. Naim Babüroğlu, Hatay konusunda sık sık uyarılarda bulunmakta ve şunları söylemektedir: “Göçmenlerle Hatay’ın huzuru bozuldu. Deprem felaketiyle en büyük kaybı verdi. Hatay, Akdeniz’in giriş kapısı, önemli ticaret-ulaşım noktasıdır ve stratejik önemdedir. Sayısız uygarlıkların, tüm inanç ve kültürlerin kardeşçe yaşadığı Hatay, ekonomik zenginliği de barındıran bir Medeniyetler kentidir. Demografik yapının değişmesi Hatay’ın kaybıdır. Özellikle sınır kentlerine tek göçmen bile kabul edilmemesi, sınır kentlerinde yabancılara mülk satışının durdurulması, demografik yapının değişiminin önlenmesi için sınır kentlerinde toprağını terk eden yurttaşlarımıza her türlü destek verilerek dönmelerinin sağlanması gerekmektedir.”

Bu depremin jeopolitik sonuçlara da yol açacağını belirten Babüroğlu“Sevr Antlaşması hayaliyle yaşayan güçlerin istediği devletin kuruluşunu hızlandırabilir. Kıbrıs’ta, Türkiye’nin ulusal çıkarlarına aykırı gelişmeler olabilir. Güney Kıbrıs Rum Cumhuriyeti’nin NATO üyeliği ivme kazanabilir.” demektedir.

Hatay Atatürk’ün, Türk milletine en son hediyesidir. Bu nedenle de Hatay, Mustafa Kemal Atatürk’ü “Hatay Şehidi” olarak anmaktadır.

Eğer yerli halk Hatay’dan göçe mecbur bırakılırsa yerleri “doldurulur” ve Hatay elimizden gidebilir. 

Hatay artık Türk milletinin her ferdinin şahsi meselesidir.

Bunu o büyük şehidimize ve tüm şehitlerimize borçluyuz…

{ "vars": { "account": "UA-115444419-2" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }