İçinde nizam ve yaradılış olan her şey Allah’ın eseridir. Onu kıskanırım; haset yüzünden, ondan gelen her şeyi yıkmak isterim.

                                                                                                                                                               Şeytan

Biz boşa yaşıyoruz galiba. İnsan ne için yaşar ki namusu, onuru, gururu, inancı, vatanı, milleti, bağımsızlığı, bayrağı kısacası insan kutsalı için yaşar. Adamın biri çıkıp hayat rehberimiz Kur’an’ın Allah’ın lafzı olmadığını söylüyor, kitabımızı çapsız bir beşer sözü olmakla itham ediyor ve bu ülkede kıyamet kopmuyor. Üstüne kendine basın ve insan diyen bazı kesimler bunu düşünce özgürlüğü olarak yorumluyor. Kimseye Müslüman mahallesinde salyangoz sattırmayacağız. Tabi gerçek müslümansak. Bu yüzden bize İslam davasını savunacak Mehmet Akifler yetiştirmek düşüyor. Bu sadece öğretmenlerin görevi olarak algılanması gereken bir konu değil. Tüm anne ve babalara da düşen bir görev.

Neden Mehmet Akif. Mehmet Akif ilkelerinden ödün vermeyen feraset sahibi karakter abidesi sözünü hiç sakınmayan dik duruşlu biridir. Hiçbir çıkara yalana dolana bulaşmadan idealleri ve kutsalı için yaşamıştır.

“Hiçbir kapı altından geçerken Akif’i eğilmeye mecbur edemedi” diyor arkadaşı Mithat Cemal Kuntay.

Gerçekten de öyleydi Akif. Hiçbir koşulda hiç kimse karşısında sözünü esirgemeyen “sözüm odun gibi olsun, hakikat olsun tek” diyen bir şair. Haksızlık, zulüm ve kutsalına yapılan hadsizlik karşısında susmayan bir karakterdi. Tevfik Fikret’le olan kavgaları buna en iyi örnekti.

Tevfik Fikret “Tarih-i Kadim” adlı şiiri ile

Beşerin köhne sergüzeştinden

Bize efsâneler terennüm eden;

Bizi, âbâ-i bî-vücûdumuzun

Cevf-i mâzîde bir siyah ve uzun

Gece teşkil eden hayâtından

Ninniler ihtira edip uyutan;

Bize en doğru, en güzel örnek,

Diye geçmiş zamanı göstererek:

Gelecek günlerin geçen geceden

Farkı yok, hükmü yok, zehabı veren;

Ve cebininde altıbin yıllık

Buruşuklarla şübheler karışık.

Seri, mâzîye — yâni rüyaya —

Payı, atî denen heyûlaya

Sürünen heykel-i kadîd...

........

Türk tarihine,İslam dinine, yüce sayılan değerlerini aşağılamaktadır. Bu duruma ilk karşı çıkan Mehmet Akif’tir. Akif şiirdeki

Yırtılır, ey kitâb-ı köhne yarın
Medfen-i fikr olan sahîfelerin!

dizeye tepki gösterir. Dinine yapılan bu hakarete

“Ahlak kürsüsünde haykıran bir adamın ister inansın ister inanmasın halkın mesnedi olan varlığa ulu orta sövmesi... İşte bu akılların kabul edemeyeceği bir şey...Bu adam peygamberime sövdü. Babama sövse affederdim. Fakat peygamberime sövmek... Bunu ölürüm de affetmem.” diyerek cevap vermiştir.

İnandığı değerler uğruna gözünü budaktan sakınmayan bir kişiliktir Akif. Bu sebeple Fikret’in en çok karşısında o durmuş, onunla en şiddetli kavgaları o etmiştir. Akif

“Serseri: Hiçbirinin mesleği yok, meşrebi yok;

Filozof hepsi; fakat pek çoğunun mektebi yok

Şimdi Allah'a söver... Sonra biraz bol para ver;

Hiç utanmaz, Protestanlara zangoçluk eder! “ mısraları ile Fikret’e cevap vermiştir. Söz konusu kutsal değerleri olunca Akif’i kavgadan hiç kimse alamaz.

Tevfik Fikret de Akif’e cevap olarak yazdığı “Tarih-i Kadim’e Zeyl” şiirinde dini inançları tamamen reddederek Akif’e ‘beynin sağır, gözün kör, Molla Sırat’ gibi ifadeler kullanır.

Bu tartışma zamanla Akif taraftarları ve Fikret taraftarlarının da karıştığı büyük bir münakaşaya dönüşür. Karşılıklı şiirlerle süren tartışmalar Tevfik Fikret’in 18 Ağustos 1915’te ölümü ile son bulur. Akif, Tevfik Fikret’in ölüm haberini aldığı zaman son yazdığı cevabı yayımlamaz çünkü karşısında artık muhatap yoktur. Akif’in Fikret’le şahsi bir meselesi hiç olmamıştır. O şahsi kin güden bir şahsiyet hiç olmamıştır. Hatta yakın arkadaşlarına Fikret’in edebi kişiliğine diyecek sözüm yok. Keşke Kutsalıma dokunmamış olsaydı, demiştir. Akif her zaman dinini ve Türklüğünü şahsından önce görmüştür. Onu İslam ve vatan şairi yapan özelliği de budur zaten.

Mehmet Akifler yetiştirmek umuduyla…