Yeni bir yıla girerken, eski yılda yaşananları doğru algılamak, bunlardan ders çıkarmak ve yeni bir yıl için umutları tazelemek gerek.

2010 yılında toplumu en çok sarsan olay, kuşkusuz Anayasa değişiklikleri için yapılan referandum oldu.

Anayasa da yapılacak kısmi değişiklikler için yapılan halk oylamasında toplumun değişik kesimleri farklı tercihler kullandılar.

Anayasa değişikliklerinin, toplumsal bir uzlaşı sağlanmadan meclise getirildiği ve AKP tarafından zorla dayatıldığını iddia eden bir kesim, tartışmasız HAYIR dedi. Bu hayırların gerekçesinde değiştirilmek istenen maddelerin içeriğinden çok, hazırlanış biçimi ve AKP karşıtlığı öne çıktı.

İktidar partisi ve bir kısım liberal çevreler yapılacak bu değişikliklerin demokrasinin geleceği açısından olumlu olacağı iddiasıyla EVET dediler.

BDP ve kimi sosyalist çevreler, her iki tercihin de sonuçta vesayet rejiminin işine yarayacağı, demokrasi ve özgürlükler açısından hiçbir yarar sağlamayacağı iddiasıyla BOYKOT tercihini kullandılar.

Bir kısım insanlar da, yapılacak değişikliklerin ilerde yapılması zorunlu olan; sivil, demokratik bir anayasanın önündeki engelleri aşmada katkısı olacağı ama bu şekliyle yeterli olamayacağı iddiasıyla YETMEZ AMA EVET dediler.

Demokratik bir ülkede, özellikle de halk oylaması niteliğindeki bir seçimde insanların vicdani sorumluluklarıyla kişisel tercihlerini kullanmalarından daha doğal bir şey olamaz.

Ancak, toplum olarak en doğal özgürlüklerden olan kişisel tercih ve irade kullanma özgürlüğümüzü yerine getirme konusunda yeterli olgunluğu gösterdiğimizi söyleyemeyiz.

Bugün geldiğimiz noktada, geriye doğru baktığımızda, birbirimize ne kadar haksızlık ettiğimiz apaçık görünüyor.

Demokratik açılımdan, demokratik özerkliğe uzanan tartışmalar, türban sorunu, üniversitelerin özerkliği, AB konusundaki belirsizlikler, yargıda uygulanan çifte standart, askeri vesayetin sivil yönetime direnci, hukuk sisteminde yaşanan olumsuzluklar gibi bir dolu aşılması gereken sorunlar, yeni bir anayasanın yapılmasını zorunlu kılıyor.

Anayasa Mahkemesi ve HSYK yeni yapısıyla görevini sürdürüyor ve ne medyada, ne kamuoyunda bu kurumlar tartışılmıyor.

Peki, referandum sürecinde kopartılan o fırtına neydi?

Yapılan bu değişikliklerden dolayı yaşamı olumsuz etkilenen insanlar mı var? Her değişiklik mutlaka toplumda ve yaşamda bazı tepkilere yol açar. Alışmakta zorlandığımız da olur ama eğer genel kabul görmüşse, bunlara uymak zorunda olduğumuzu da biliriz.

 

Tüm bunları yazarken; tercihi ne olursa olsun, kimseyi yargılamak gibi bir amacım yok. Ancak, herkesin durup biraz düşünmesi gerekmez mi?

Kendimiz gibi düşünmeyenlere karşı acaba haksızlık mı yaptık? Yeterince empati yapmaktan kaçınarak, birbirimizi anlamaya çalışmak yerine önyargılarımızın kurbanı mı olduk?

Hoşgörünün sınırlarını biraz daha zorlayarak, farklı düşüncelere, yorumlara asgari saygıyı gösterebilme becerisini gösteremez miydik?

Açıkçası, bu konuda toplum olarak hiç de iyi bir sınav vermedik.

Farklılıklarımızı bir zenginlik olarak görüp, fikirlerimizle, kişisel tercih ve beğenilerimizle daha çok zenginleşip, çoğalacağımız yerde, hem kendimizi, hem çevremizdekileri, daha da kötüsü değerlerimizi, umutlarımızı tükettik.

Oysa ne çok beklentilerimiz var geleceğe ilişkin. Hayata ve insana dair ne varsa yaşanacak; barış içerisinde, bir arada, tüm önyargılarımızdan arınmış, kişisel komplekslerimizi aşmış, korkularımızı yenmiş bireyler olarak.

Hayallerimiz var, yaşamımız boyunca söylemeye bile cesaret edemediğimiz; umutlarımız var, düşmana inat!

Barış içerisinde yaşanası bir dünya özlemi, demokratik bir Türkiye umuduyla yeni yılın huzur ve mutluluk içerisinde geçmesini diliyorum.

[email protected]