Sen karanlığı temsil ediyorsun, o aydınlığı. Sen cehaletin aynasısın, o bilgeliğin. Sen yalan söylüyorsun insanların gözlerine bile bakarken. O hiç kandırmadı bizi, gözlerini kapayana dek…
31 Mart Yerel Seçimleri sonrasında insanlar, uzun yıllardan beri ilk defa bir umuda tutundular. Muhalefetin ortak adayı Ekrem İMAMOĞLU ile yakalanan başarı, hiç yıkılmayacakmış gibi görünen RANT dağını sarstı. Türkiye tarihinde ilk defa seçimi kazanmış bir adamın aldığı MAZBATA, pinpon topu gibi gidip geldi. YSK hukuku hiçe sayarak seçimi iptal etti. İstanbul’un seçilmiş büyükşehir belediye başkanı görevinden alındı, yerine atanmış vali getirildi.
Millet İttifakı adaylarının kazandığı İstanbul, Ankara ve İzmir karanlığa geçit vermedi. Din tacirlerinin maskeleri düşürüldü.
Sabahtan akşama kadar televizyonlardan azarlanıp tehdit edilen halk, bu defa da “her şey çok güzel olacak” paylaşımları, sloganları, şarkıları nedeniyle suçlanıyor.
Yüzyıllardır verimli toprakları nedeniyle göç alan Anadolu’da tarımı öldürdüler. Sebze yok, meyve yok, et yok. İthal edilen ürünler de çok pahalı. Amerikan Doları bir yıl içinde iki katına çıktı. Esnaf, benzine gelen zam doğrultusunda aldığı malı pahalıdan satınca terörist muamelesi görüyor. Alım gücü düşen vatandaş, gıda satın alamayınca esnafın malı elinde kalıyor. Üretim ekonomisinin çökmesiyle Türk Lirası her gün değer kaybediyor.
Bütün yatırımını BETON’a yapan AKP Hükümeti, ülkenin kâr elde eden kurumlarını özelleştirdi, sattı. Aslında BETON sadece asfalt ve konuta dökülmedi; insanların kafası da betonlaştı. 17 yıldır iktidar olan AKP sayesinde, sıradan insanların daimi konuları arasında kentsel dönüşüm ve müteahhitlik hikayeleri ilk sıralarda yer alıyor. Komşu komşuya “merhaba” dedikten sonra “beton” mevzusuna geçiliyor.
Oysaki Avrupa’da yüzyıllardır yıkılmayan tarihi binalar var, hiç değişmeyen yerleşim yerleri var. Güney Amerika’da balta girmemiş ormanlar var. Afrika’da koruma altına alınmış hayvan ırkları var. Alaska’ya giden “insanlardan kaçan insanlar” var. Uzakdoğu’nun bilinmeyen tepelerine, dağlarına yolculuk edenler var. ABD’de “küçük ev” modası çıktı, betona kazık çakmıyorlar. Karavan evlerde yaşayıp değişik şehirlere özgürce gitme eğiliminde artış var. İstanbul’da ise şehrin tarihi dokusunu mahveden gökdelenler yükseliyor. AVM’lerde kapana kısılan fareler gibi yaşayan insanlar var. Her yer trafik gürültüsü içinde, her yer kalabalık…
CHP ve İyi Parti, sıra dışı bir başarıya imza attılar. AKP’nin İstanbul’da 25 yıl hüküm sürdüğü yerel iktidarından sonra ilk defa Millet İttifakı’nın adayı büyükşehir belediye başkanlığını kazandı.
Kazandı ama 17 gün sonra mazbatasını verdiler. Kazandı ama 19 gün sonra mazbatasını geri aldılar. Seçim bittiğinde oyları defalarca yeniden saydılar. Sayım yapılan Türkan Saylan Kültür Merkezi’ni bastılar. Basanlar iktidar yanlısıydı, hiçbir şey yapılmadı.
CHP Genel Başkanına şehit cenazesinde yumruk attılar, linç etmeye kalktılar, sığındığı evi yakmaya kalktılar. Suçlular serbest kaldı, kahraman oldular.
Yeni Çağ gazetesi yazarı Yavuz Selim DEMİRAĞ’a sopalarla saldırdılar, ağzını burnunu kırdılar. Suçlular serbest kaldı.
23 Haziran’da yenilenecek olan İstanbul’daki yerel seçim için dayanışma kültürü ön plana çıkıyor. Artık susmayan sanatçılar, işçiler, işverenler ve devasa büyüklükteki işsizler ordusu RANT’tan ve BETON’dan beslenen kafaya karşı büyük direnç gösteriyor. Bir avuç mutlu ve zengin azınlığa karşı milyonlarca insan haklarını arıyor. Tatil rezervasyonlarını yaptıranların %97’si iptal etti. Oteller bile “23 Haziran’da İstanbul’dan gelmeyin, oyunuzu kullanın” diyorlar. Bu fedakarlıkların örneği daha önce görülmemiştir.
Hep birlikte yeniden sandığa gidip oy kullanmazsak, kaybedilecek olan sadece parklar, bahçeler, ormanlar olmayacak. Çağdaş, bilimsel, laik temellere dayanan bir ülkenin son kalıntıları da süpürülecek.
Ya ATATÜRK’ün çağdaş, bilimsel ve laik temellere dayanan Türkiye’sindeki aydınlıkta yaşayacağız ya da karanlığa gömüleceğiz. Ya BETON ve RANT kazanacak ya da YEŞİL dünyamıza geri döneceğiz.
Ya cehalet ya da bilgelik…