Başlığı her ne kadar dul diye atsam da dul demek eşi ölen kişi demektir aslında, nedense ülkemizde boşanmış insanlara da halk arasında dul denmektedir. Bu gün size boşanmış kadın olmak ve aynı zamanda anne olmaktan bahsetmek istiyorum. Yani bekar anne olmaktan. Bu konuda değil köşeye birkaç satır yazmak, cilt cilt kitap yazabilirim sanırım. Dul kadın dendiğinde ne kadar negatif bir şey hissediyor insan değil mi? Kafanızda direk tehlike çanları çalıyor. Neden mi? Çünkü; dul kadın dendiğinde aklınıza direk kocalarınızı, kardeşlerinizi ayartan, baştan çıkaran, yuva yıkan kötü, kaka kadın geliyor. Sanki bekar kızlardan yada evli bayanlardan hiç yuva yıkan yok gibi. Dul etiketi öyle bir şeydir ki kadın evliden de, bekardan da daha beter korkarak hareket eder aslında, çünkü onun attığı her adım suçtur. Ben bu gün size boşanmış kadının görünürde değil, gerçekte ne demek olduğundan biraz bahsetmek istiyorum. Boşanmış kadın ve anne olmanın ilk şartı; hem kadın, hem de erkek olmaktır, bir diğer en önemli şartı da hem anne, hem de baba olmaktır. Yani tek bedende her iki cinsiyeti ve karakteri de taşımaktır. Aslında bu ikisi arasında çırpınırken de ikisinde de yarım kalmaktır. Ne tam anlamıyla kadınsındır, nede tam anlamıyla erkek. Ne tam anlamıyla anne, ne de babasındır. Çünkü yetişmen gereken o kadar çok şey vardır ki. Anne olurken erkeğe tek ihtiyaç duyduğun nokta çocuk yapmaktır, oda yaradılış icabı tek başına mümkün olsaydı bu kadınlar onu da tek başına yapar, erkeğe tenezzül etmezdi emin olun. Bu durum bazılarımız için bebeği henüz doğmadan başlar, boşanma çanları o günlerde çalar, en azından benim için öyle olmuştu. 9 aylık süreçte şımaracak, naz yapacak kapris yapacak kimsen yoktur. Her Dr. muayenesine kendin gider, o buruk mutluluğu da, sakat mı olur, sağlıklımı doğar kaygısını da tek başına yaşarsın. Doğum günü gelir alır başını doğurmaya gidersin. Orada diğer anne adayları da vardır, kocalarına nazlananlar, camdan el sallayanlar, öpücükle doğuma yolcu edilenler, bir çok çift vardır, sende piç doğurur gibi doğurup, hastane parasını öder kucağına alıp gelirsin eve. İşte o günden sonra geceler boyu uykusuzluk, ateşli hastalıklar, aşılar fiziksel ve maddi bakımı bir ömür boyu sana aittir. Kocan olacak giderken sana borç takmadıysa şanslısındır ama taktıysa birde eşyaları alıp gittiyse ki bir çoğu bu şekildedir, önce onları ödemen gerekir. Bir müddet çocuğunun çamaşırlarını leğende yıkamak, tek bir divanda uyumak aldığın mutfak alışverişinin yarısını hiç kullanmadan bozulduğu için atmak demektir. Bir tane sigarayı ya da kahveyi sonuna kadar içme şansın birkaç yıl asla mümkün olmaz. Duş ihtiyacın olduğunda saçının tümü ıslanmadan çıkman gerekir çok zaman. Ha bu arada birde çalışmak zorundasındır ki; ihtiyaçları karşılayan bir kocan yoktur, maaşsız izin lüksünüz asla olamaz zaten. Hem fiziksel, hem ruhsal, hem de hayati maddi manevi her şeyinden sen sorumlusundur. Ama bunları seve seve yaparsın, her ne kadar zor olsa da yorulsan da, tükensen de yaparsın. Bunları yaparken seni yaralayan duygusal boyutudur sadece. Yeri gelir günlerce saçını taramazsın, uykusuz sabah işe gidersin. Gece uyanıp, dikip, dayamazsa şanslı gecendir tabi. Bu arada atladığım bir şey var toplum içersin de boşandığını uzun bir süre kimselere söyleyemezsin çünkü utanırsın. Sanki büyük bir suç işlemiş gibi. Soranlara başka şehirde çalışıyor yalanları sallarsın ama bu çok uzun süre sürdüğünde işin kötü tarafı uydurduğun yalana sende inanırsın. Öyle böyle derken zaman geçer kreş, anaokulu, ilkokul, ortaokul derken okul dönemlerinde bütün veli toplantıları, yıl sonu gösterileri, okuldaki her türlü sorunu, problemi, doğum günleri, yılda iki kez yaşanan dini ve milli bayramlarda sadece sen varsındır yanında, bazı yıllar gösteriye dört dörtlük hazırlandığı halde oradaki babaları gördüğünde çıkmaz, sadece ağlar ve onu gösteride görme hayali kursağında kalır. O’nun o duygusal anları seni kahreder. Her şeyine yetişmen gerekir çünkü sen hem anne hem babasındır. Tabi bunun yanında o yıllarda ailesi bütün olan çocuklar arasında sayısız problemler yaşanır, yeri gelir babası olanları döver, yeri gelir aile konuları işlenirken derste boynunu büker, yeri gelir parkta, yolda, izde baba kız gördüğünde kedinin ciğere baktığı gibi bakarken evladın, senin için yanarda yanar. Ve o kadar çok soruyla muhatap olursun ki verecek cevaplarında bir süre sonra tükenir. Tabi bunlar olurken bekarı yada evlisi sana akıllar verir, ‘aman babadan soğutma’, ‘nefret ettirme’, ‘arıyor mu’? ‘ Soruyor mu’? ‘Neden evlenmiyorsun,’? ‘ Yoksa unutamadın m’? ‘O evlendi mi’? ‘ Çocuğu var mı’? gibi onlarca soru. Bazen çığlık atmak istersin o anda ama yapamazsın. Sanmayın ki bu akıl verenler senin kiranı, faturanı ödeyenler, ya da gecenin bir yarısı hasta olan çocuğunu acile götürenlerdir. Onlar sadece akıl verir çünkü görevleri sadece bundan ibarettir. Hayatına birini alsan arkandan takılmadık kulp kalmaz ve ‘aman senin çocuğun var dikkat et ‘gibi tavsiyelerin ardı arkası kesilmez, çünkü sen kıt akıllı, geri zekalısındır (!) Onlar her şeyi bilir. Sen cevap vermekten bıkmışsındır ama onlar bir asırda geçse aynı sorulardan ve aynı akılları vermekten bıkmaz usanmazlar asla. Hayatına birini almazsan da sende mutlaka bir sorun vardır. Yani yukarı tükürsen sakal, aşağı tükürsen bıyıktır. Kadın bunca problemin içinde boğulurken bir taraftan da evin tüm sorumluluğu kirası, faturaları, borcu harcı yanı sıra dul olmanın toplum içerisinde verdiği ağır bir yükü vardır. Gerek çalıştığı ortamda, gerek dışarıda verip aldığı selama, içtiği sigaraya, giydiği kıyafete kadar çok görülür. Eeee birde gençsen ve göze batıyorsan işin hepten zordur tabi. Birisiyle ayaküstü sohbet etsen mutlaka aranda bir şey vardır, bazen boyutlar o kadar büyür ki çok büyük iftiralara kadar gider. İnsanlar seni üzmek istediğinde hep bu tarafından vururlar, yeri gelir bir başka çocuğu anlatırken ‘problemli aile çocuğu, anne baba ayrılmış’ derken gözüne gözüne bakarlar. Ne desen, ne yapsan boştur çünkü senin etiketin bellidir, sen dul bir kadınsındır. Orada kalkıp o lafı diyeni yolsan yine diyecekleri boşanmış ya problemli cümlesidir. Ya da gözüne baka baka ‘ay bak kocam evlilik yıldönümümüz için bunu aldı bana’ ‘ay bakkk kocam şunu aldı’ ‘ ay bak bunu hediye etti’…Sen uykusuz ve yorgunken, sen kafanda ay sonu borçlarını hesaplarken o konuşmalar beynine beynine gider. Bahçe kapısına it diye bağlamayacağın adamların karıları sana kocam var diye övünür. Demez ki boşadığı benimkini yüze katlardı diye. Koca kocadır onun için nefes alsa yeterlidir. Artık ayarlar bozulmaya başlar ki, ne utanman, ne alınman, ne ağlaman hiçbiri kalmaz. Üzerinden yıllar geçtiğinde artık sadece kendin ve evladının mutluluğu önemlidir. ‘Kocamla aranda ne var’ diye haksız, haddini aşan sorulara ya da mesajlara ‘sevişiyoruz tatlım’ diye cevap verir noktaya gelirsin. Çünkü sen ne dersen de O’nun istediği ve beklediği cümle budur. O benim arkadaşım, kardeşim demen hiçbir anlam taşımaz ve kimse buna inanmaz boşa yorulma. Hep sağlam ve güçlüsündür artık, o kadar nasır tutmuştur ki her şeyin acımaz bir tarafın, acıtmaya çalışanları, bileylenen ruhun keser atar anında. Dilinde, hareketlerin de cam gibi keskin olur ve kötü kanatır artık. Mobilyacı, sucu, nakliyatçı, hamal, sanayi çalışanı, ev sahibi, yönetici gibi tüm erkekler muhatabındır. Evinde tamire ihtiyaç olduğunda gelen işçiye pembe pufuduk terlikler vermen gerekir, çünkü evde erkek sineğe bile ait en ufak bir eşya yoktur. Bazen etek ve topuklu ayakkabı giymek istersin. O gün kadın gibi, anne gibi. Ama aynaya baktığın da komik gelir, o kadar çok alışmışsındır ki erkek gibi pantolonla koşturmaya. Zaten etek giydiğinde oturmayı da beceremezsin kırıta kırıta. En önemli şeyi unutuyordum erkekler(ahlak yoksunu zavallı olanlar tabi ki) dul olduğunu duydukları anda evli, bekar, yaşlı, genç hiç farketmez mutlaka şansını dener, mutlaka birkaç zarf atar, yersin yada yemezsin o senin o anki duygusal boşluğunla alakalıdır. Çünkü sen boşanmışsındır, erkek diye ölüyorsundur onların kafasınca. Kaybedeceğin ne vardır ki? Dul olduğunu duydukları anda sen çok güzelsindir ve hepsi sana aşıktır. Neden çünkü sen temiz işsindir, kimsenin üzerine kalmazsın. Ne garip değil mi biz boşanmış kadınlar buraya yazamadığım daha nice sorunlarla boğuşurken aklımız nasıl sizin kocalarınızı ya da sevgililerinizi ayartmakta olabilir ki? Ya da aklımız nasıl ‘ ay bir erkek ayarlasam kendime’ olabilir ki? Bu durum arkasında ailesi olmayan ya da işi gücü olmayan bayanlar için daha çekilmezdir. Birçoğu çocuklarını yurtlara vermek zorunda kalır ki bu en zorudur işte. Nedense hangi kadın olursa olsun boşandığı an çocuk sadece kadına aittir. Baba olacak çocuksuz gibi hayatına devam eder ki; ayda yılda bir aramak veya görmek bile angarya gelir. Belli bir işi ya da güçlü bir ailesi olmayan kadınlar kalitesiz iş ortamlarında işe girmek zorunda kalır ve olay sadece nabız yoklamakla kalmaz, tacizlere, tecavüzlere kadar gider. Ya da çaresizlikten 2. veya 3. evlilikler yapılır ve onlardan da birkaç çocuk eklenir bu drama. İçinizi daha fazla bunaltmak istemiyorum şimdi size boşanmış kadın olmanın en güzel taraflarını da kısaca özet geçicem ki; biraz neşeniz yerine gelsin. En güzel tarafı asla aldatılma ihtimaliniz olmaz, yani sizi başka kadınla aldatan bir koca yoktur hayatınızda. Bir diğeri asla düzenli yemek yapmak zorunda değilsinizdir. Yapsanız da bu her öğünde; çorba, ara yemek, pilav ya da makarna, salata ve tatlı diye koca bir listeden ibaret olmaz. Giyerken, gezerken, tatile giderken, alışveriş yaparken ve arkadaş seçerken asla bir koca onayına ihtiyacınız yoktur. Ve ve ve uyku saatine, ne zaman çocuk yapacağına kadar karışan kıskanç bir kaynana, kaprisli bir görümce, fesat bir elti gibi O; onu dedi, Bu bunu yaptı gibi sıkıntılar yaşamazsınız. Kafa rahattır yani. Kendinize ayıracak vaktinizde boldur, tabi çocuğunuz büyüdüyse. Banyonda, yatağında ve tuvaletinde asla iğrenç kıllar olmaz ki en güzel taraflarından biride da budur. TV izlerken göbeğini hart hart kaşıyan ve sana aldığın yarım kiloyu ‘sen bu ara kilomu aldın’ diye hatırlatan bir odun yoktur. Ayak kokusu nedir bilmezsin. Maaşını kendin kafana göre harcarsın, asla dilenci gibi aynı miktarda para kazanıp ta 20 TL. harçlık istemezsin. Saçlarını İstediğin renge boyatabilirsin. Kıskançlık krizlerine maruz kalmazsın. Ütü yapıp yapmak sana kalmıştır, her gün 2 gömlek, 1 pantolon derken belin kopmaz ağrıdan. Ve istediğin kanalı izlersin çünkü ; kumanda hep sendedir, istediğinde uyur, istediğinde uyanır, koca yatağın ister enine, ister boyuna, ister çaprazına her türlü yatarsın, yorganı çeken biri yoktur. İstediğinde kapını çeker gece yada gündüz hiç farketmez istediğin yere gidersin. Eğer elinin maaşı varsa, çocuğun varsa, ehliyetin, evin, eşyan ve araban da varsa kocaya da ihtiyacın yoktur artık. O dakikadan itibaren sende olmuşsundur erkek ve iki erkek bir evde imkansızdır artık.