Çocuklara hayvanların baş rol oynadığı hikaye kitapları okumak serbest; çocukların hayvan beslemesi yasaktır. Hayvanlı masallarla büyütülen çocuklara, hayvanları sevmek yasaklanır. Çocuk masallarında “sevimli” olan hayvanlar, birdenbire “pis” oluverir. Görüldüğünde tekmelenip dövülmesi, uzaklaştırılması gerekir. Böylesine büyük çelişkilerle çocuk büyütülen bir toplumdan, hayvan severlerin çıkması ve sayılarının giderek artması mucize gibidir…
2019’un Mayıs ayında Rize’de kaybolan iki çocuk, bakıcılığını uzman çavuş Akın Üçüncü’nün yaptığı 2,5 yaşındaki arama-kurtarma köpeği KIR ve eğitmenliğini Gökhan Yaşar’ın yaptığı 2,5 yaşındaki iz-takip köpeği OYMA tarafından bulundu.
17 Ağustos 1999’da 7,4 büyüklüğündeki deprem Marmara’yı vurdu. Resmi verilere göre 17.480 kişi öldü. Özellikle İzmit ve Yalova’da korkunç yıkımlar yaşandı. Binlerce insan toprak altında kurtarılmayı bekledi. Hem insanlar, hem de hayvanlar yardıma koştu. Pek çok yerde arama-kurtarma köpekleri, depremzedelerin bulunması için sahada görev yaptı. Macar kurtarma köpeği MANCS isimli köpek, depremden 82 saat sonra, koku alma duyusunu kullanarak İzmit’te çöken binanın enkazından dört yaşındaki Hatıra isimli çocuğu kurtardı. Onlarca kişinin kurtulmasını sağlayan MANCS’ın Macaristan’da heykeli dikildi.
Geçtiğimiz günlerde Türkiye bu defa Elazığ ve Malatya’yı vuran depremle sarsıldı; arama-kurtarma köpekleri iş başındaydı. Ardından Van’da çığ felaketi yaşandı; arama-kurtarma köpekleri yine iş başındaydı.
İnsan hatalarından ya da eksikliklerinden kaynaklanan pek çok meselenin çözümünde, yine hayvanlara başvuruyor insanoğlu…
Deprem bölgelerinde depreme dayanıksız evler yapan insanlar ve bunların yapılmasına müsaade eden devlet…
Ve acımasız insanlar tarafından tekmelenen köpekler…
Çocukluğumuzu düşünüyorum… Hayvanların sevilmediği bir ülkede büyüdük. Aslında kuşlar, balıklar uzaktan sevilirdi. Çünkü mesafe olarak uzaktaydılar ve belki de daha küçük olduklarından, zarar verme ihtimalleri daha az olarak algılanırdı. Yine de kuşların sapanla vurulduğu acı hatıralarımız vardır.
Sokak hayvanlarına korkunç şekilde davranılırdı. Kimi çocuklar kedilerin kuyruklarına tel bağlar veya koparırlardı. Köpeklere tekme atar, taş atarlardı. Zavallı hayvanların tek yemek bulma umudu, üstü açık olan çöplüklerdi ve oraya yaklaştıkları anda insanların hışmına uğrarlardı. Kedi bakan insanlar hakkında dedikodu yapılır, bir türlü bağ kurulamazdı; uzaylı gibilerdi…
İnsanlar, kediler için “Yaklaşma, yırtar” diye çocuklarını geri çeker, köpekler için “Kuduz olabilir, yaklaşma” derlerdi. Oysaki çocuklarına anlattıkları hikayelerde “sevimli hayvanlar” vardı ve hiçbiri de “kuduz” ya da “uyuz” değildi…
Hayvan bakımı öğretilmediği için, bilinmeyene duyulan bir korku hakimdi… Kedilere, köpeklere dokunulması yasaktı. Veterinerlik hizmetlerinin adı bile yoktu. Birbirleriyle bile çatışma halinde olan insanların, “mundar” kabul ettiği hayvanlardan haz etmesi, nasıl mümkün olabilirdi ki?
Her şey zamanla gelişti ve değişti; değişmeyen tek şeyin “değişim” olduğu gibi… Tanıdıkça, bildikçe düşünce yapısı da değişmeye başladı. Türkiye’de özellikle yeni nesil, güçlü bir hayvan sevgisiyle kendini gösteriyor. Belgesel izleyen, sosyal medyayı takip ederek dünyayla bütünleşen gençlikten, bizler de hayvan sevgisini öğreniyoruz aslında… Bana kedi sevmeyi öğreten kızıma minnettarım mesela. Hiç olmazsa sokak hayvanlarına düzenli mama vererek, geçmişte yapamadığım pek çok şeyi yapmak, beni mutlu ediyor. İyi bir öğretmen, aynı zamanda iyi bir öğrenci olandır. Öğrenemeyen, zaten hiçbir şey öğretemez…
Televizyonda onlarca belgesel izledim, sokak hayvanlarını gözlemledim. Tıpkı bizim gibi canlı olduklarını, sabahtan akşama kadar hem kendilerini hem de yavrularını beslemek için mücadele ettiklerini gördüm. Betona gömdüğümüz şehirlerde, insanlardan gelecek yardıma muhtaç olduklarını gördüm. Evet, mahvettiğimiz dünyada hem evcil hayvanlar hem de vahşi hayvanlar insanlara muhtaçlar…
Üstelik anlayamadığımız şey şu ki, biz de onlara muhtacız. Tabiattaki tüm canlılar birbirine “besin zinciri” ile bağlıdır. Besin ağını oluşturan birçok canlı türünün küresel ısınma, hava kirliliği veya yasadışı avlanma gibi nedenlerle yok olması, yarınlarda insanları da açlığa sürükleyecektir. Bu gidişattan bitkiler de olumsuz etkilenecek ve Dünya yaşanmaz bir hale gelecektir.
Kedi ve köpeklerin psikolojik faydalarını hissederek büyütülseydik keşke… Günümüzde yapılan pek çok araştırma, özellikle engelli çocukların hayvan edinmesinin, onlara büyük fayda sağladığını gösteriyor. Üstelik evcil hayvanlar, çocuklarda sorumluluk duygusunu da artırıyor. Nasıl bakılacağını öğrendikten sonra korkmamayı da öğreniyorsunuz…
Hayvanlara bu kadar kötü davranılan bir ülkede hiç mi haykırmak istemediniz? Sokakta yaralı veya aç bir kedi gördüğünüzde hiç mi aklınıza takılmadı? Kendinizi bir şeyler yapabilme konusunda hiç mi çaresiz hissetmediniz?
Ve insan kurtaran köpekleri gördüğünüzde, insan öldüren “insanlardan” hiç mi utanmadınız?