Kültür, toplumların tarihsel süreç içerisinde değişebilen inanç, anlayış ve davranışları ile oluşmuş olan yaşayış tarzları ve değerleridir. Diğer taraftan kültürel değerlerin akla ve bilime uygunluklarına bakılmaz. Dolayısıyla, akla ve bilime dikkate alan toplumlar gelişir ve zenginleşirken, diğerleri fakirleşir ve edebiyat, sanat, teknoloji gibi tüm alanlarda geri kalırlar.

Trafik konusu olsun, Gıda konusu olsun, Sağlık konusu olsun, Din konusu olsun tüm bu konularda hem yanlış algılara sahibiz hem de bu ve benzeri konulardaki kültürel gelişmemizde yanlışlıklar olduğunu görebilmekteyiz.

Mesela, trafik konusunda! Başta ebeveynlerin çocukları ile birlikte otomobil kullanırken emniyet kemeri takmamaları gibi yanlışlar, çocuklarımızın “Trafik Kültürü” gelişmesine olumsuz katkı yapmaktadır. Ayrıca, çocuklarımızın 12 yılık eğitim süresince yetersiz trafik bilgileri nedeniyle de “Trafik Kültürü” olumlu yönde oluşamıyor. Üstelik otomobil teknolojisinin güvenlik açısından gelişmesine rağmen, trafik kültürü eksiklerimizden yıllardır Dünya’da en fazla trafik kaza oranları olan ülkelerin başında gelmekteyiz.

Gıda ürünleri üzerinde “Gıda Kültürümüzün” de yanlış ve eksik bilgiler ile donatıldığını görüyoruz. Yıllarca gıda ürünlerinde “Suni Gübre” kullanımına karşı tavır alışımızın yanlışlığı döviz fiyatlarının artması ile ortaya çıktı. Enerji krizi ve yanlış ekonomik politikaların sonucu döviz fiyatlarının çok kısa bir sürede 4 katına çıkarak doğrudan dövize bağlı olan suni gübre fiyatlarının aşırı artmasına neden oldu. Suni gübre fiyatlarının artması sonucu çiftçilerimiz gübre kullanamadı. Dolayıyla daha az ürün elde edilmesiyle gıda ürünleri fiyatları daha da arttı. Gıda kültüründe oluşturulmuş yanlış algılarımızın suni gübre konusunda da aslında ne kadar çok hatalı olduğunu anlamış olduk.

“Sağlık Kültürü” konusundaki hatalı düşünce ve davranışlarımızın da olduğunu görmekteyiz. Örneğin, bel ağrısı çeken kişilerin hekim olmayan kişilere bel çektirme sonucu felç olan kişilerden mi bahsedeyim, yoksa ilaç yerine zararlı etkileri de olabilen bitki ve köklerden şifa aramalarının sonucu tansiyon ve kalp rahatsızlıklarının oluşmasından mı bahsetsem. Ayrıca, gelişmiş ülkelerde bir hekim, zorunda olmadıkça X ışını ve Gama ışını (röntgen, tomografi v.b.) gibi zararlı ışınları kullanan radyolojik tetkik taleplerinde bulunmaz. Oysa, bizde röntgen, ultrason, tomografi gibi film istemeyen hekimi “iyi hekim” statüsüne almıyoruz. İzin verilmiş olsa günde 3 defa film çektirebilecek ve sağlıklarını daha çok tehlikeye atacak insanlarımız var. Röntgen, tomografi gibi cihazların hiçbirini üretmemize rağmen Dünya’da en çok radyolojik tetkik yaptıran ülkelerin başındayız. Dolayısıyla, sağlık konusundaki kültürümüzün de problemli olduğunu görebiliyoruz.

Benzer durumu insanlarımızın eksik ve yanlış din bilgisi üzerideki olumsuz etkisini “Din Kültürü” üzerinde de görebiliyoruz. Sömürüye dayalı din üzerinde siyaset yapmanın ülke için tehlike yaratacağı konusunda bilim ve siyaset insanları tarafından uyarıldık. Fakat, din sömürüsüne izin vererek halkın yanlış algılamasına sebep olarak sözüm ona din adamı diye FETÖ elebaşına destek olunmasının sonucunun 15 Temmuz hain darbe teşebbüsüne maruz kalmış olan ender ülkelerden birisiyiz.

Yukarıda bahsi geçen veya bahsi geçmeyen birçok alandan en çok yanlış algı ve kültürel gelişme eksiliğimizin İş Sağlığı ve Güvenliği (İSG) alanıdır. İSG konusu her toplumun kültür bilinci ile o kültürün gelişmesine bağlıdır. Ülkemizde İSG konusu açıldığında hep “eskiden iş güvenliği mi vardı” anlayışı sonucunda kaza olduğunda “KEŞKE” ifadesini çoğu kez duymuşuzdur. Oysa çalışanın İSG kurallarına uyma anlayışı ve güvenlik kültürü gelişmiş olsa idi “iş güvenliği kurallarına uydum ve sağ salim evime geri dönebildim” ifadesini duymuş olurduk.

Güvenlik, yapılan işin zarar ve tehlike içermeme durumudur. Kültür ise yaşam biçimi haline getirilmiş bilgiye denir. İSG de bilgiye dayanan bir olgudur. Dolayısıyla çalışanların yaşam biçimi haline getirilmiş bilgiler de güvenlik kültürünün temelini oluşturur. Güvenlik kültürü, güvenliği tehdit edebilecek davranış veya uygulamalarla, canlıların veya makine, araç-gereç gibi nesnelerin zararını en aza indirmeyi amaçlayan, güvenliğe öncelik veren, algı, inanç, tutum, kural, sosyal, teknik ve politik uygulamalarla yetkinlik ve sorumluk hislerinin bütünüdür.

Genellikle ülkemizde kaza nedenleri ile ilgili yanlış algılar ve İSG kültürümüzdeki hataların sebebi ŞANSIZLIK, KAÇINILMAZLIK ve KADER kelimelerine hapsolmuş olmamızdandır.

Bu yanlış algılarımızın sonucu, eğitimde olsun, teknolojide olsun, düşük enflasyon oranlarında olsun Avrupa birliği (AB) ülkeleri arasında sondan birinci ve ikinci sırada iken, iş kazaları ve meslek hastalıkları sonucu ölüm oranlarına göre 100.000 çalışan başına İngiltere de 0.8 iken Türkiye’de 10.2 olarak birinci sıradayız. Ülkemizde meslek hastalıkları kaydının tutulmadığı gerçeği düşünüldüğünde bu oran 20 civarında olması beklenebilir. Peki, bu kötü sonucun sebebi nedir? Tabii ki yazının başında bahsettiğimiz üzere “Güvenlik Kültürü” eksikliği daha da doğrusu “Güvenlik Kültürü” gelişmesindeki yanlışlardır.

İngiltere’de 1778 yılında “Baca Temizleyiciler” yasası, 1802 yılında “Çıraklık Sağlık” yasası çıkarmış ve 1824 yılında ise sendikal haklara izin veren bir ülke olması ile çalışanların güvenlik kültürünün gelişmesine katkı yapmıştır.

Oysa, 1778 yıllarında Osmanlı’da bırakın işçi sınıfının oluşmasını o dönemlerde yetişkin erkekler savaşa gönderildiği için ağır işlerde bile kadın ve çocukların çalıştırıldığı yıllardı. İSG ile ilgili gelişmeler ulu önder ATATÜRK’ün 23 Nisan 1920’de TBMM’yi kurmasından sonra ancak başlamıştır.

Türkiye’de 1921 yılında kömür işçilerinin çalışma şartlarının iyileştirilmesi için çıkartılan 151 sayılı Ereğli Havza-i Fahmiye Maden Amelesinin Hukukuna Müteallik Kanun’u, ilk İSG ile ilgili kanun olmakla birlikte, 1936 yılında 3008 sayılı “İş Yasası”nın çıkartılması ile çalışanların güvenlik kültürü ancak gelişmeye başlamıştır.

Dolayısıyla, İngiltere’de güvenlik kültürü gelişmesi 245 yıllık bir sürede oluşurken bizde ancak 85 yıllık bir sürede oluşmuştur. 145 yıllık zaman farkı İngiltere’yi iş kazası ve meslek hastalığı sebebiyle ölenlerin sayısında en az olan ülke konuma getirmiştir. İngiltere’de 245 yıllık süre boyunca ilkokuldan başlamak üzere eğitime verilen önemin, İSG ile ilgili yanlışların düzelmesine ve güvenlik kültürünün gelişimine önemli etkisi olmuştur.

Tabiî ki kültür her zaman bilime ve akla uygun değişmez. Türkiye’de de maalesef eğitimin eksik ve hatalı verilmesi sonucu bazı hurafeler ve mitler yüzünden tüm diğer kültürler gibi güvenlik kültürü de doğru bir biçimde gelişmemiştir.

Eğitim her ülkenin teknolojik ve bilimsel yönden gelişmesine katkı yaptığı gibi güvenlik kültürüne de katkı yapar. Eğer bir çocuğa çok küçük yaşta ebeveynleri tarafında eğitim ve davranışları ile güvenlik kültürü verilirse (aşılanırsa), bir temel oluşturulmuş olur. Bu tek başına yetmez, ardından başta ilköğretim olmak üzere 12 yıllık eğitim sürecinde ailesinden aldığı güvenlik kültürünü geliştirilir ise hayatının sonuna kadar onu hayat felsefesi haline getirir. Maalesef, ülkemizde ne ailede ne de milli eğitimimizde bu tür bir eğitim anlayışımız yok. Bugün gelişmiş Avrupa ülkelerinde çocukların her türlü kültür gelişmesinde başta aileler olmak üzere devlet işin ciddiyetini bildiğinden gerekli önlemleri alırlar.

Ülkemizde, bırakın okullarımızda İSG konusunda yeterli ve yetkin eğitmenlerimizin olmasını İSG uzman sayımız bile yeterli değildir. 2012 yılında 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği kanunu çıkana kadar iş güvenliği uzmanı sayısı 650 civarındaydı. Bu yeterli gelmeyince önce bir sınavla 8 bin civarına, bugün ise yaklaşık 180 bin civarında İSG uzmanı bulunmaktadır. Bu sayının üçte ikisi az tehlikeli iş kollarına bakabilen C sınıfı İSG uzmanlarından oluşmaktadır. Cumhuriyet’in kurulmasından 6331 sayılı kanunun 2012 yılına çıkmasına kadar 650 civarı İSG uzmanı var iken son 10 yıldır çok hızlı ve kontrolsüz bir şekilde 180 bin İSG uzmanı sayısına ulaşması nicel (rakamsal) olarak bir başarı gibi gözükse de nitelik açısından maalesef yeterli olmamıştır. İş Sağlığı ve Güvenliği konusu çok detaylı konuları kapsadığı gibi, zamanla oluşabilecek tecrübe ve bilgi birikimine ihtiyaç duyar.

İSG uzmanlığı bir yaşam biçimi olmak zorunda iken maalesef uzmanlarımızın bile konuyu içselleştirmediği ve problemli durumlar ortada iken, ülkenin İSG konusunda kültürel gelişmesini beklemek zor. Tabiî ki bu durumu çözmek için öncelikle ebeveynlere ve sonra da Devlet’i yönetenlere düşen görevlerini yerine getirmelerine bağlı olarak gelecek için umutlu olabileceğiz