Acaba Cumhuriyet Mitingleri’nin ardından, değerlendirme toplantıları yapılarak seçim sonuçları ile yapılan mitingler arasındaki ilişki irdelenmiş midir? İşte zor bir soru…
2007 Mitinglerinde atılan sloganları hatırlayalım.
“Türkiye Lâiktir Lâik Kalacak”, “Çankaya’nın Yolları Şeriata Kapalı”, Kahrolsun Şeriat”, “Mollalar İran’a”…
Ve bir azınlığın gayretleriyle atılan bir slogan daha vardır… “Ne ABD Ne AB Tam Bağımsız Türkiye”…
Mitingleri küçümseyen “bindirilmiş kıtalara” benzeten Başbakan Erdoğan için de “Tayyip, Tayyip Baksana Kaç Kişiyiz Saysana” sloganı atılmıştır.
Bunu anlatan arkadaşın ağzı kulaklarına varan gülümsemesini unutamam.
Bu slogan o kadar benimsenmiştir ki “Biz Kaç Kişiyiz Platformu” kurulmuş, daha sonra da bu platform, birçok ilde “Biz Kaç Kişiyiz Derneği”ne dönüşmüştür. Şimdi mi? Yerinde yeller esmektedir. Bu derneğin üyelerinin bir kısmı heyecanını yitirmiş, hayatın sarp ve dikenli yollarında kaybolup gitmiştir. Kalanların bir bölümü de CHP’ye üye olmuştur.
Harç bitti, yapı paydos… Onca emek ve para savrulmuştur. Halen boşlukta olan, esen rüzgâra göre yön değiştiren insan enerjisi ise kaybolmuştur. Bu paha biçilmez enerjinin büyüklüğünü hesaplamak ise var olan hiç bir matematik denklemi ile hesap edilememektedir.
Bu yapı, bir siyasi parti de kurmuştur. Yeni Parti… Bu partinin de durumu pek umut verici değildir. Hem de gerek Platform’un kurucusu, gerekse Parti’nin Silivri zindanında yatan Genel Başkanı’na rağmen… Bütün bunlar olurken de bir TV kanalı F tipi sermaye tarafından satın alınmıştır. Tuncay Özkan’ın Ergenekon tertibiyle Silivri’de hapis yatması bile dağılmayı engelleyememiştir.
Birileri, siyaseten gürültü yapanları nasıl cezalandıracağını, birilerine ibret olsun diye göstermektedir adeta… Hâlbuki aynı tertipten Genel Başkanı tutuklu olan İşçi Partisi etkinliklerini sürdürmektedir.
14 Nisan 2007 Mitingi emperyalizmi ve işbirlikçilerini açıkça söylemeseler de ürkütmüştür. Türk milletinin eğer isterse, doğru bir önderlikle Çanakkale savunmasında ve Kurtuluş Savaşımızda neler yaptığını iyi bilmektedirler.
Yazılı görsel basının işbirlikçi kanadı hemen bazı isimleri televizyonlara çıkarmış ve baş çelişmeyi ve baş düşmanı toplumdan saklatmıştır.
Televizyonlara çıkarılanlar, öncelikle o zamanki ADD’nin Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Nur Serter, Prof. Dr. Necla Arat ve ÇYDD Genel Başkanı Prof. Dr. Türkan Saylan olmuştur.
Onlar ne şeriat ne de darbe istemediklerini gerek alanlarda, gerek TV ekranlarında defalarca yinelemişlerdir.
Bu isimler ısrarla, Türkiye’de bir şeriat tehlikesi olduğunu, Türkiye’nin lâik olduğunu ve lâik kalacağını vurgulamışlar, ülkeyi bölmek için tezgâhlanan oyunlardan hiç mi hiç söz etmemişlerdir. Toplumun muhafazakâr kesimi de bu programları izleyerek AKP’den başka tutunacak dalı olmadığını düşünmüştür.
Bu üç konuşmacıdan ikisi, Nur Serter ve Necla Arat, bugün gerekli ödülü almış olarak CHP milletvekilidir. ADD yöneticilerinin CHP tutkuları ayrı bir fotoğraf albümüdür.
Siyasetin temeli de çatısı da örgüttür, örgütlü bireydir.
Siyasi eylemlilik için ilk adım örgütlü olmak, bir örgüt çatısı altında toplanmaktır.
Pikniğe gider gibi yapılan mitingler ne denli kalabalık olurlarsa olsunlar dünyaya ve ülkeye şaşı bakan sloganlar geri tepecek AKP oy oranını artırarak yeniden iktidar olacaktır.
2007 mitinglerine sendikaların destek vermemeleri bazı siyasi partilerin örtülü, utangaç destekleri hatırlanmalıdır. Ayrıca mitinge katılan kitleler bir örgüt çatısı altında, aynı yöne, aynı düşmana bakan bir sosyal yapı gösterememişlerdir.
Seçilen sloganlar ise toplumun muhafazakâr, mütedeyyin kesimini ürküttüğü için onca kalabalığa ve onca özveriye rağmen başarılı sonuç alınamamıştır. Muhafazakâr kesimi AKP’ye doğru iten sloganlar “şeriat” sözcüğünü içerenler olmuştur. “Kahrolsun Şeriat”, “Çankaya’nın Yolları Şeriata Kapalı” gibi…
Anadolu ve kökü Anadolu olan insanlarımız için “şeriat”, Kuran-ı Kerim ile özdeşleşmiş bir ifadedir. Bir arkadaşın evine temizliğe gelen emekçi kadın miting sonrası şunu söylemiştir,
“Ne yaptınız abla? Hepimizin karşısına geçip Kuran’a ve dine karşı olduğunuzu bağırdınız…”
Bu saptama, özellikle Anadolu'da yaşayanların bu mitingleri nasıl süzdüğünün çok açık bir ifadesidir.
“Gerek 2007’de gerekse bugün ülkemizin baş çelişmesi kiminledir ve ülkeyi bekleyen tehlike nedir?” sorusunun yanıtını doğru vermedikçe toplum adına doğru eylemler yapılamaz. Ülkemizin baş çelişmesi emperyalizm ve onun işbirlikçileri ile ulus devlet arasındadır. Baş düşman ise ABD ve AB’dir.
Eğer bu saptamayı yapmadan bir eylemlilik yeniden hayata geçirilirse bunun bedeli 2007 seçimlerinden daha büyük olacaktır. 12 Haziran 2011 seçimleri Türk milletinin ateşle imtihanıdır. Bugün üniter ulus devletimiz parçalanıp bölünmenin eşiğine getirilmiştir. Eğer seçimleri ABD ve AB’nin işbirlikçisi bir parti veya koalisyon kazanırsa Türkiye’yi zor günler beklemektedir.
2007 Mitinglerinin değerlendirilmesi yapılarak toplumu bir örgüt çatısı altında birleştirmek gerekirken koca dört yıl boşa harcanmıştır. Adı ver kendi yok dernek ve/veya partilerin toplumu birleştirerek örgütlemeleri siyasetin doğasına aykırıdır. Sandık kapıya geldiğinde miting yapılarak seçim kazanılamaz. Çünkü siyaset her gün yeniden yapılan bir uğraştır.
Eğer yeniden insanlar siyasi piknik gibi mitinglere götürülecekse, bari seçilen sloganlar seçmeni AKP’ye doğru sürükleyecek ifadeler içermesin…
Eylem doğru zamanda, doğru yerde ve doğru bir şekilde yapılmalıdır. Ekranda boy gösterirken "Tabandan büyük bir baskı var. Cumhuriyet Mitingleri'ni başlatacağız" söylemi alt yapısı hazırlanmadan, düşünmeden söylenmiştir.
İki dile hayır demediniz,
DTK ve KCK bildirilerine ses çıkarmadınız.
Bir dostumun yazdığı " Orda Bir dernek var uzakta” başlıklı yazıda sizin duyarsızlığınızı ifşa etmesinden, bir hafta sonra lütfen " Füze Kalkanı'na HAYIR" kampanyası başlattınız. Şimdi “Cumhuriyet Mitingleri"…
Bütün bunları yazarken kör şeytan bu rahat durur mu hiç… “Yine birileri ADD’yi basamak olarak kullanarak CHP’den milletvekili olmak mı istiyor acaba?”
Mitingler bahane, vekillik şahane…
İşte kör şeytanın "gör" dediği… Uzun söze ne hacet...