ÖN YARGI: Zaman zaman bunu hepimiz yaşarız. Bazen sonradan tamamen ters bir versiyonla karşılaşabiliriz. Köye tayinimin çıktığı açıklandı ama tayin yazısı gelmedi. Ben de bir arkadaşla beraber 1984 yılının Aralık ayının sonlarında köye bakmak için Kargıya geldik. Burada Koyunkıran köylülerini nerede bulabiliriz? Diye sorunca, Pazar yerinin oralarda bir kahvene tarif ettiler. Neyse oraya gittik. İki üç kişi oturuyor. Kendimi tanıttım. Köye bakmak istediğimi ama eşyamı sonra getireceğimi söyledim. Vatandaşın birisi yüksek sesle konuşuyor. ‘’Eşyanı illa şimdi götürelim. Göreve başla. Sonra gelemezsin.’’ 19 yaşında delikanlıyız. Köyün çok uzak olduğunu öğrenince ister istemez moralimiz bozuldu. Birde azarlar gibi emri vaki konuşmalar, bunun tuzu biberi oldu. Sonra ayrılınca yanımdaki arkadaşa: ’Ben bu köye gidince bu adamla kesin anlaşamam. Kavga yaparım ‘ dedim. Birkaç ay sonra köyde göreve başladım. Bana karşı en samimi, saygılı ve bekâr olmam nedeniyle sık sık yemeğe davet eden bir amcamız çıktı. Köyde en çok bu amcayı ve teyzeyi sevdim.
DOMUZ AVI: Şimdi durum nasıldır bilmiyorum ama o zamanlar her taraf domuz kaynıyordu. Hatta geceleri okulun bahçesine kadar geldiklerini öğretmen arkadaş anlatırdı. Bir gün köylü toplandık. Okulun aşağısındaki tarlalardan Çobanlar Köyü istikametine doğru domuz avına çıktık. Kiminde tüfek, kiminde değnek… Domuzlar bir yakalansa nasıl eziyet edilecek… Vesselam bir domuz yavrusu yakalandı… Bahçesine çok zarar verdiği için, canları yanmış olacak ki, epey eziyet yaparak öldürdüler…
BOSTAN TARLASI: Bostan bizim köylerde kavun karpuz anlamında kullanılır. Köye ilk gittiğimde hep bostan tarlası diye anlatılınca demek kavun karpuz bol buralarda diye düşündüm. Ama hiçte öyle değilmiş, patates tarlalarına toptan bostan tarlası denirmiş. Bol olan sadece patatesmiş.
BU KÖYDE DURMA: Köyde göreve başlayalı bir hafta oldu. Bir hafta sonra köye bir vatandaş traktörüyle gıda, yiyecek malzemesi satmaya gelmiş. Ben de onunla Kargıya kadar gitmek istiyorum. Neyse traktöre bindik, köyü çıktık, Bozarmut köyüne doğru gidiyoruz. Traktörcü traktörü durdurdu ve sinirlenerek yere indi. Yolda büyük bir çivi var ama dik olarak duruyor. Çiviyi eline aldı, ‘Hocam geri dönelim senin eşyanı Osmancığa kadar bedava götüreceğim. Bu köyde durulmaz. Çocuklar, traktör buradan geçerken tekerine çivi batsın, yolda kalsın diye bu yapmışlar’ dedi. Ve beni ikna etmeye epey uğraştı… İtiraz etsem beni de traktörden indirip gidecek. Bende bir düşüneyim diye geçiştirdim.
TAHTALAR ŞİİRLE DOLU: Oradaki evlerin farklı bir özelliği vardı. Pencereler çok küçük, ağaçlar birbirine geçme ve evin duvarları tahta ile kaplama idi. Durum böyle olunca bende aklıma gelen parça şiirleri o tahtalara yazardım. Yıllar sonra o lojmanda kalan arkadaşla görüştüğümde, ‘’Hocam maşallah her tarafı şiirle doldurmuşsun hala duruyor’’ demişti.
KETÇAP: Öğretmen arkadaş (Kasım İdekçi-Ağrı) evine davet etmişti. Yenge hanım makarna yapmış. Tabağa koyduğu makarnanın üzerine de ketçap dökmüş. Demek ki kendileri seviyor. O zamana kadar ben ketçabı hiç duymadım, soframızda görmedim. Durum böyle olunca onu salça zannettim. O makarna üzerindeki ketçabı salça niyetiyle nasıl yediğimi bir ben bilirim.
KOCAÖKÜZ AMCA: Köy yerlerinde genelde lakaplar olur. Lakabı söylenmeyen vatandaş pek tanınmaz. Yeni gittiğim günlerde köy meydanında oturuyoruz. Birisi: ‘Kocaöküz çok hastaymış’ dedi. Bende ayrıntıyı bilmeden o halde hemen kesseler de, mundar gitmese deyince, öküz değil falanın lakabı öyle demezler mi? Tabi bu arada unutandım. Keşke köyde göreve başlamadan mini sosyal eğitim verilebilseymiş.
FALANIN HATIRINI SAYIYORSUN DA BİZE GELMİYORSUN: Köy yerleri çok enteresan bir yapıya sahip. Vatandaş zaman zaman imamı, öğretmeni evine davet eder. Sofrasında onları görünce mutlu olur. Ben genelde evlere gitmemeye çalışır daha çok evimde kendi başıma bir şeylerle meşgul olmak hoşuma giderdi. Allah rahmet eylesin. Bayram diye bir amcamız vardı. Bir kaç defa beni evine davet etmiş ama ben müsait olmadığım için hep inşallah demişim. O da buna gönül koymuş. Tabi haksızda sayılmaz.
Bir cuma günü komşu köylerden imam, öğretmen arkadaşlar geldi. Namaz sonrası cami önünde Bayram amcamız o arkadaşları evine davet etti. Bana da ‘’SENİ DAVET ETMİYORUM sen falanın hatırını sayıyorsun onun için bizim eve gelmiyorsun’’ demez mi? Tabi hiç alakası yok ama gel anlat. Bayram amca öyle bir şey yok, sen davet etmesen de AHA BENDE GELİYORUM’’ dedim ve tatlıya bağladık işi.
32 sene sonra annemi-oğlumu alıp vefa adına bu bayram köye ziyarete gittim. Ölmüşlerine rahmet, hayatta olanlara sağlık sıhhat ve afiyetler içerisinde bir ömür diliyorum.
*
KÖYÜM ESKİ KÖYÜM DEĞİL!
Tavuğumuz, horozumuz vardı,
Karabaş durmadan havlardı,
En yakın arkadaşım dağlardı,
Köyüm eski köyüm değil!
Yayladan her gün okula gelirdim,
Koktuğumu bir tek ben bilirdim,
Sade teyzemlerde kalırdım,
Köyüm eski köyüm değil!
Köyde 4-5 tane kahvane vardı,
Hepsi birden dolardı,
Avcılar bol palavra salardı,
Köyüm eski köyüm değil!
Harmana saplar itina ile serilirdi,
Düvenle sürülür, rüzgârla savrulurdu.
Mısırlar toplanıp, ateşte kavrulurdu.
Köyüm eski köyüm değil!
Babamın su değirmeni vardı,
Müşteri çok olunca sıraya koyardı,,
Fabrikalar açılınca herkes şehre kaydı,
Köyüm eski köyüm değil!
Anam değirmen çöreği yapardı,
Doğal olan un, ayrı bir lezzet katardı,
Şimdi şehirde satılsa herkes kapardı,
Köyüm eski köyüm değil!
Kimsenin malına mülküne zarar verilmezdi,
Cevizler özgür büyür inadına kesilmezdi,
Küçük büyüğü sayar, büyükte küçüğü ezmezdi,
Köyüm eski köyüm değil!
Mahir der doğrudur sözüm,
Köylülerime var bir tek sözüm,
Bir olalım, çünkü birliktedir çözüm,
Köyüm eski köyüm değil!