‘’Anne bak yine ben geldim. Selam verdim sana. Sureler okudum ruhuna. Umarım komşularınla beraber beni görüyor, duyuyor, mutlu oluyorsundur. Rabbim incitmesin, mekânın cennet, kabrin pir nur olsun. Anne sen çok şanslısın gerçekten, sevabıyla günahıyla seninle bir ömür bitirdik. Evlatların olarak elimizden geldiğince sana hizmet etmeye çalıştık. Bugün geri gelsen dünyaya geçmişten daha farklı hizmet edeceğimi düşünmüyorum. İnsanlık hali zaman zaman sesimizi yükseltsek de nefsimiz için bir kez olsun sana bağırmadık.
Zaten sende hep ‘’yavrularım’’ derdin bunu da unutmadık. Ah be anne! Başkasının yaşlısının vefatını duyunca, görünce ‘’Allah rahmet eylesin’’ deyip geçiyorduk. Lakin kendi başımıza gelince pekte öyle olmadığını anladım. Meğer her yaşın kendi ağırlığınca acısı varmış. Hele hele bir ömür beraber geçince. Ah be anne! Ne çileli hayat yaşamışsın. Genç yaşta evlenmişsin, sonra üzerine kuma gelmiş dayanamamışsın. Üç çocukla dede evine gitmişsin. ‘’Çocuklarını babasına at, tekrar evlen, hayatını yaşa’’ tekliflerine ‘’Ben yavrularımı atarsam, yaşayamam kendimi de ırmağa atarım’’ diye tarihe geçecek o sözü söylemişsin. Ben de yıllar sonra dünyaya gözlerimi açmışım da, ‘’Mahir o günleri görmedi ki’’ diye hep söylerdin.
Yaylada, değirmende, bağda bahçede emek vermişsin. Bizleri okusun diye önce kalbi dualarınla sonra da imkânlarınla seferber olmuşsun. Merkebe odunu yükleyip bir eline yumurta sepeti diğer eline yoğurt sitilini alıp dört beş saat yürüyerek ilçeye bizlere getirirdin. Akşamda köyde işler bizi bekliyor diye geri dönerdin.
Ah anneciğim, ben memur olup tayin olunca sende benimle gelmek istemişsin. Ama köy çok uzakta, elektrik yok, telefon yok, ulaşım yok, yok yok yok. Çok mahrumiyet. Dolayısıyla ilk etapta seni götüremedim. Daha doğrusu götürmek istemedim. Çünkü şartlar çok ağırdı. Meğer sen de Osmancık’ta bunalmışsın ve ‘’beni yanında istemedi, götürmedi’’ diye sitem etmişsin. Hatta ilk defa bana köyden gelince suratını biraz ekşitip ‘’hoş geldin’’ demediğini hatırlıyorum. Yoksa sen benim canım ciğerimsin. Düzenli bir yer çıkarsa annemi götürür, beraber dururuz diye hep hayal ederdim. Sonra gelişime beraber gittik. Sen çok ağır hastalandın. Ama elden bir şey gelmedi. Hatta köylüler ‘’Buradan kaçmak için yapıyor’’ dediler. Çünkü sen ‘’Çok soğuk, ondan hastalandım’’ dedikçe inanmıyorlardı. Herkesin köyü herkese güzeldi.
Ah be anneciğim, seninle belki en güzel yılları o dönemler yaşadık. İlçeden giderken bir kg kuzu eti alıp fırınlı sobada pişirmiştik de, ne kadar lezzetli gelmişti. Hala tadı damağımızda desem yalan olmaz. Sonra Ramazan öncesi 6-7 kg domates almıştık da her akşam ancak yarım domates olarak ayarlayıp kırk güne yetiştirmiştik be anne. Hatta ilçeye döndüğümüzde aynı domates 1/5 fiyatına düşmüştü. Osmancık’a geleceğimiz zaman sen karşı köyden arabaya bineceğimizi zannetmişsin, köylülerin verdiği bir torba yiyeceği -yapma desem de- omzuna takmıştın da 4-5 saat dağdan orman deposuna kadar yürümüştük. Sonra orada bir kamyon denk gelmişti. Bizi ilçeye bırakmıştı. Ancak gece yarısı Osmancık’a ulaşmıştık. Daha sonra Karaboya köyüne tayin olunca adeta bayram yapmıştık. Hem yakın hem güzel lojmanı vardı. Dolayısıyla artık seninle daha rahat kalacaktık. Karaboya köyünde rahat bir yaşam sürmek nasip oldu. Ve nasıl da o geçti yıllar… Yaş kemalin kemaline erişti. Vade geldi… Azrail ilişti. Ayrılık vakti geldi.
Anneciğim, seni dün toprağın kara bağrına ellerimizle teslim ettik. Bugün ise ilk defa seni ziyarete geldim. Arzu ettim ki, daha toprağın kurumadan, beton mezar taşın olmadan sıcağı sıcağına seninle hasbihal edem. Çünkü ilk zaman ki ziyaret, duygusal saf doğaldır. Toprak örtülü kabri hiç bu kadar sevmemiştim anne. Senin başına gelip hasbihal edince gözlerimden süzülse de yaşlar mutlu oluyorum be anne. Sen de mutlu olursun ve rüyalarıma gelirsin, cennet bahçesini seyrederek, inşallah. Rabbim sağlık sıhhat verdikçe, ilçeye geldikçe inşallah seni ve babacığımı yalnız bırakmayacağım. Bu arada babacığımın da ‘’Anneniz olmasaydı bu kadar sık geleceğiniz yoktu’’ dediğini duyar gibiyim. O da canımız ciğerimiz be anne. Yasin şeriflerle, Fatihalarla seni ve babamı Allah’a emanet ediyorum. Şimdilik gidiyorum. Evinden uğurlarken yaptığın gibi el salla anne. El salla anne. Yine geleceğim… Yine geleceğim… (31 Aralık 2024)
Annemizden miras cümleler:
- Lan yavrum, hoş geldin didim mi ben?
- Dedin ana, dedin
- İyi lan yavrum. Hiç aklım irmiyo.
- (Sala sesi duyunca) Kim ölmüş lan yavrum?
- Falanca
- Te’ ne dirsin sen, gardaşa. Niye ölmüş ki, lan yavrum?
- Eceli gelmiş ölmüş