Sizce, memleketin en önemli sorunu nedir? 
Yada daha yerele inelim, güzel kentimiz Çorum’un çözülmesi gereken en önemli sorunu nedir? diye sorsalar, ne yanıt verirdiniz?
Biliyorum, büyük bir çoğunluğunuz; şu günlerde ’İmrali Sakini‘nin 21 Mart’ta Diyarbakır’da okunan mektubunda ne dediği ile başlayan, (hiç de yeri değil ama) 30 yıldır başımızı ağrıtan, 40 bini aşkın yurttaşımızın yaşamına neden olan (adına ne derseniz deyin) o sorundan  başlayacaktır..
Oysa ondan daha önemli, daha can alıcı olanı söylemek aklınızın ucundan bile geçmeyecek, hatta öyle bir sorunumuz olduğunu bile hatırlamayacaksınız.
Ama olsun, hepinizin canı sağolsun. 
Biz, ne sorunlarımızı unutmadık , ne sorunlarımızı halının altına süpürmedik, ne sorunlarımızı sümen altı etmedik ki, onu unutmuş olmayalım!
***
Neyse konumuzu dağıtmadan, yaklaşık bir aydır gündemimizi meşgul eden Kürt Sorunu, Yeni Anayasa, Suriye Meselesi.. 
Biraz yerele gelelim: 
Başbakanımızın Bolu’da yaptığı açıklamadan öğrendiğimize göre, Demiryolu konusunda Çorumluların yaşadığı hayal kırıklığı, Devane’deki Kent Dönüşüm Projesi, ya da bir çoğumuzun hangi Lig‘de oynadığından bihaber olduğu Çorumspor’un geleceği vb. sorunlarımız bir yana, bunlardan daha önemli bir sorunumuz var ki, yıllardır çözüm beklemektedir!
***
Ben beni bileli, ya da siz siz olalı, o soruna bir türlü çözüm bulunabilmiş değildir.
Böyle giderse de bulunacağından hiç mi hiç ümidimiz yoktur.!
Nedir, bu sorun derseniz?
Bakın anlatayım da ‘aa nasıl da unutmuşuz’ deyiverin!
(Siz adına ne derseniz deyin) bize göre; Kürt sorununun çözümünü, AKİL ADAMLAR KOMİSYONU’na havale ettiğimize göre, biz  ‘Ayşe’nin Kepek Sorunu’na nasıl çözüm buluruz diye kafa yormaya çalışalım.
Haa nerden çıktı, bu Ayşe falan demeyin! Çünkü, Ayşe’nin sorunu,  memleketin bir çok meselesinden daha önemlidir. Hatta o meselelerin çözümlenmesi noktasında, anahtar görevi gördüğü yazılmakta/çizilmekte/ söylenmekte olduğu yönünde duyumlar kulağımıza gelmektedir.
Yıllardır  tv’lerin ekranlarında hemen hemen hergün enine boyuna ele alınmasına rağmen bugüne kadar, Ayşe‘nin sorununa bir türlü çözüm bulunmuş değildir..
***
Şimdi bir çoğunuz; “Be kardeşim memleketin onca sorunu çözüm bekliyorken, kala kala Ayşe’midir, ne karnı ağırsıcaysa, onun sorunu mu kaldı?” diyeceksinizdir!
Böyle söylemekte, yerden göğe kadar haklısınızdır da! 
Ancak benim demem odur ki; nasılsa bugüne kadar , hiç bir sorunumuza adam akıllı bir çözüm bulamamaktayken,  fırsat bu fırsat diyerekten, -hiç olmazsa- boş durmayıp yıllardır adeta kangrene dönüşen ‘Ayşe’nin Kepek Sorunu‘nu çözsek, kötü mü olur?” diye düşünmekteyimdir,
Hatta bunu ben değil, memleketimizin kelli-felli ileri gelenleri, yazar-çizer takımı, hatta televole programlarının en acar muhabirlerinin bile bu konu üzerinde hayli kafa yormaya çalıştıklarını sağır sultanlar bile duymuşlardır. 
Biz de, onların yalancısıyız(dır)!
*** 
(Ha bu arada, İmrali Açılımı’nı çözmek üzere olan Hükümetimiz de bu konuda bir (KHK) Kanun Hükmünde Kararname çıkarırsa, hiç şaşırmayın! derim.)
***
Yani, söylemem odur ki, bu konuyla ilgilenen acayip bir potansiyelimiz mevcuttur, canım memleketimde.. 
Sizce, bu potansiyelimizin varlığı, diğer sorunlarımızın çözümü konusunda da bir fırsat değil midir?
Bir düşünün; ‘Ayşe’nin kepek sorunu’ için bir araya gelen onca insan, o sorunu çözümledikten sonra ne yapacaklar(dır)? 
Emin olun, boş durmayacaklar, acil çözüm bekleyen diğer sorunlarımıza da el atacaklardır.. 
Önemli olan, ‘Ayşe’nin Kepek Sorunu’nu çözmek için fikir birliği yapanlara, diğer sorunlarımızı da hatırlatmaktır...
Bu konuda ben hayli iyimserimdir ki; öncelikle hele ‘Şu Ayşe’nin Kepek Sorunu‘ bir çözülsün, bakın siz o zaman, memlekette çözümlenmedik başka sorunumuz  kalıyor mu? 
Hatta olaya adapte olanlar,  hızını alamayıp bas bas bağıracaklar, “Başka çözülecek sorun yok mu?” diye.! 
Emin olun!
İşte o zaman, bizler de dağarcıklarımız da  -ne gibi fikirlerimiz varsa- hepsinin ortaya döküldüğünü görmüş olacağız.
Bundan iyisi, Şam’da Kaysı!
( Hoş, iki senedir Şam’da Kaysı yerine bombalar patlıyor ya.. Neyse, orası bizi aşar)
***
Bir kez daha, üstüne basa basa yazıyorum:
Görüldüğü gibi memleketin bekleyen sorunlarının çözümü,  öncelikle ‘Ayşe’nin Kepek Sorunu’nun çözümlenmesinden geçmektedir..
Bu arada toplumun fertleri olarak, hepimize de çok büyük görevler düşmektedir.. 
Tek tek de olsa, hepimiz sorunun nasıl çözümleneceği konusunda yeni yeni fikirler üretip, bunların geniş bir platformda tartışılması için gayret sarfetmeliyizdir.. 
Atalarımız, boşuna dememişler; 
“Birlikten Kuvvet Doğar” diye..
Biz de hep birlikte, bu sorunun üstesinden gelirsek; (Geleceğimize çok inanmaktayım. Hatta duyumlarıma göre; bazı kamu çalışanlarımız, kamuda türban meselesini bir yana bırakıp, soruna çözüm bulabilmek için hayli kafa yoruyorlarmış! 
Hatta,  2013 bütçesini, yüzdelik zamları bile unutmuşlar) bir daha hiç kimse çıkıp da, ‘ne olacak şu Ayşe’nin Kepek Sorunu?’ diyemeyecektir.. 
Ve böylece,  tvlerin ekranlarında da böyle bir reklam yer almayacağı için, kimsenin kafası da şişmeyecek, hatta  ‘reklam çıktığında başlayan aile içi kavgaları da’ tarihe karışacaktır.
***
Yazıdan da anlaşıldığı üzere; memlekette onca sorun varken, ve hiç birine de  adam akıllı bir çözüm bulamazken, bozuk plak gibi milletin kafasını ağrıtmanında bir alemi yoktur deyip, bugün de ‘Ayşe’nin kepek sorunu’nu ele almaya çalıştık. 
Ve böylece de, memleketin onca sorunu arasından bu sorunu ele alıp, ikide bir ayağımıza dolaşmasını önlemek için fikir teatisinde bulunmaya çalışmış oluyoruz.
Herhalde iyi etmişizdir!
Neyse, lafı Keloğlan’ın don lastiği gibi uzatmayalım, bugün ‘Ayşe’nin Kepek Sorunu’na el attık, bir başka gün de ‘Nesli Tükenen Kel Aynak’ kuşları meselesine el atmaya çalışacağımızı söyleyelim.
***
Memleketin derdi de, bizi mi gerdi!.. 
Nasılsa, bu memlekete hiç bir şey olmaz.!
Sorunların biri gelir, biri gider.. 
Ya Ayşe’nin ki, öyle mi?..
***
Ha yeri gelmişken, Rahmetli Mahmut (Tunaboylu) abimiz, yaşasaydı, bu konuda ne söylerdi diye sormadan da geçemeyeceğim derken, (Çorum’un yetiştirdiği o güzel Düşün İnsanı‘nı bir kez daha yad ediyor, mekanı cennet olsun diyorum)
Sahi, Mahmut Hoca, yaşasaydı bu konuda ne derdi?
Sizi bilmem ama, ben hiç kuşkusuz, o güzel uslubuyla, konuyu mizahi bir şekilde enine boyuna ele alacağı gibi, bizleri de Taklamakan Çölü’nde Bahtsız Bedevi’ler gibi dolaşmaktan kurtarırken,  ortalıkta yazarım-çizerim diye dolaşanlara da ağzının payını verirdi diye düşünüyorum. 
Ne dersiniz, yanılıyor muyuz!
Neyse, başka başka sorunlarımızı ele almaya çalışacağımız, günler de buluşmak dileğiyle..