Üniversiter eğitimde lisansüstü çalışmalar yapmak uzmanlık alanında derinliğine donanım elde etmek anlamına gelmektedir. Bu kapsamda son yıllarda üniversitelerin uluslararasılaştırılmasındaki en önemli girişimlerden biri olarak yabancı ülkelerden gelen öğrencilerin lisans ve lisansüstü çalışmalarını üniversitelerimizde yapmaları, sahip olunan birikimin tüm dünya ile paylaşılmasına imkan tanıyor. Bahar yarıyılı başında lisansüstü öğrenim gören Afrikalı bir öğrencime “TİKA’nın Afrika’ya Yönelik Kalkınma Yardımlarının İncelenmesi” başlıklı bir konuyu seminer konusu olarak vermiştim. Bugün başarılı bir sunum yaparak seminer katılımcılarıyla paylaştı. Sunumunun bir bölümünde Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı (TİKA)’nın tarihçesinden ve Türkiye Afrika ilişkilerinden bahsederken çok samimi bir ifadeyle “Osmanlı Devleti döneminde Güney Afrika’ya Ebubekir efendimiz gelmiştir ve Afrika’ya büyük hizmetler vermiştir, bu şekilde Türkiye’nin Afrika ile tarihi bağları güçlenmeye başlamıştır.” şeklinde konuşmasına devam etti. Tabii semineri dinleyen özellikle genç akademisyenler ve öğrencilerin şaşkınlık ifadelerini gözlemledim ve konuyu tam alarak kavrayamadıklarını takip ettim. Oysa ki Osmanlı’nın kadim birikimiyle hemen her coğrafyaya ulaşmış olduğu ve gittiği yerlere medeniyet ve insani değerleri ulaştırdığı aşikardı.
Ebubekir Efendi kimdir?
Sultan Abdülaziz döneminde Güney Afrika’da yaşayan Müslümanlar arasındaki sürtüşmelerin güvenlik sorunu oluşturacağını düşünerek Kraliçe Victoria İslam halifesi olan Osmanlı Sultanı’ndan Kuranı-ı Kerim göndermesini ister. Bunun üzerine Sultan Abdülaziz “İslami eğitim hocasız olmaz!” diyerek, İslami ilimleri bilmenin yanında hukuk eğitimi almış ve yabancı dil bilgisi yüksek bir müderris (bugün ki ifadeyle profesör) olan ve İngiltere’de bulunan Ebubekir Efendi’yi 1862 yılında İngiltere’den Güney Afrika’ya gönderir. Bu girişim ve ortaya konulan irade esasen Osmanlı’nın büyük bir devlet olduğunun küçük bir kanıtı gibidir.
Bundan sonrasını ise; TİKA gibi yurtdışında büyük hizmetler veren ve “Dünyanın her yerinde Türkiye ile bağ kuran ve Türkiye’ye dost insan sayısını artırmak.” Misyonuyla ve “Türkiye’nin uluslararası alanda bilinirliğini, güvenilirliğini ve itibarını artırmak.” Vizyonuyla çalışmakta olan Yunus Emre Enstitüsü kaynaklarından (M.G.Kahraman) dinleyelim.
’Müderris Ebubekir Efendi’nin Cape Town’a gelişiyle birlikte yerel insanlar toplanır ve 5 bin kişinin imzasından müteşekkil bir mektupla Sultan Abdülaziz’e teşekkür ederler. “Sen bizi karanlıktan kurtarıp hoca gönderdin ve bundan sonra cuma günleri hutbe senin adına okutulacaktır.” derler. Ebubekir Efendi geldikten 15 gün sonra ilk mektebini Güney Afrika’da açar. Buradaki insanların evvela eğitime ihtiyaçları olduğu kanaatine vararak Güney Afrika’da İlk Osmanlı mektebini açar. Bu mektebe 15 günde 30 talebe yazdırılır. Ebubekir Efendi’nin ilk eşi ile de ilk kız mektebi açılır. Ayrıca vaktinin büyük bir kısmını da mahkemelerde geçirir. Yerel mahkemeler, Müslümanlar arasındaki münakaşalarda karar vermek için Ebubekir Efendi’den İslam hukukuna göre görüş alır. Ebubekir Efendi buraya geldikten aşağı yukarı 7-8 ay içinde yerel dili başarılı bir şekilde öğrenir. Bir Afrika dilinde yazılmış fıkıh kitabı hazırlar. Ebubekir Efendi, buraya yerleştikten sonra İslamiyet’in prensiplerini iyi bilen, hafızlık yapmış birçok hoca eğitir. Bu dönem içinde yeğeni Ömer Lütfi’nin görevi de hafız öğrencilere Arapça öğretip onları geliştirmektir. Ömer Lütfi, dört sene sonra ayrılır. Fakat bu döneme kadar Ebubekir Efendi’nin birçok talebesini eğitmiştir. Yeterli eğitim seviyesine ulaşanlar da diğer talebeleri eğitebilecek kalitede eğitim alırlar. Güney Afrika’da ilk Osmanlı mektebi açılmıştır. Buradaki öğrencilerin not durumları haftalık rapor olarak İstanbul’a iletilirdi. Ömer Lütfi’nin yazdığına göre Ebubekir Efendi’nin 18 sene burada yaşadığı 13. yılından itibaren çok iyi yetişmiş öğrencileri olduğu ifade edilir. Bunların dışında Port Elizabeth’te bir cami açar ve bir medrese kurar. Bu medreseyi daha sonra Ebubekir Efendi’nin oğlu Hişam bin Nimetullah yönetir. 1960’lardaki Apartheid dönemde o bölgeyi istedikleri için maalesef o semti yıkarlar ve medrese ortadan kaldırılır. Ebubekir Efendi çok aktif olarak çalıştığı için hep aynı yerde durmaz. Durban’da Ahmet Osman adında Hintli aile vardır. Onlarla birlikte çok aktif bir şekilde çalışarak, özellikle Hicaz Demir Yolları için büyük miktarda yardım toplarlar. İkincisi, Ebubekir Efendi’nin talebelerinden biri olan Sadık Bey, İngiltere’de Londra Camisi’ni açar. Ebubekir Efendi bu bölgede çalıştıktan sonra, komşu ülkemiz Madagaskar adasına geçer ve orda aktif çalışmalar yürütür. Artık Mozambik’te de bir camimiz vardır. Ebubekir Efendi’nin vefatından sonra, oğulları bu çalışmayı Afrika’nın değişik yerlerinde yürütür. Osmanlı Devleti’nin sonlarına geldiği dönemlerde maalesef yardımlar kesilir. Durumu şöyle anlatayım: Annem bir akrabasının yanında bırakılmak zorunda kalır. Çünkü dedemin bunların hepsine bakacak durumu yoktur. Ama yine de hizmete devam ederler. Bunların dışında Port Elizabeth’te bir cami açar ve bir medrese kurar. Bu medreseyi daha sonra Ebubekir Efendi’nin oğlu Hişam bin Nimetullah yönetir. 1960’lardaki Apartheid dönemde o bölgeyi istedikleri için maalesef o semti yıkarlar ve medrese ortadan kaldırılır.”
Güzel başlayan lakin hüzünle devam eden süreç 2005 yılında yeniden hareketlenmiştir. 2005 yılında başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan’ın Güney Afrika ziyaretinde, Ebubekir Efendinin torunu Kemal Efendi “Osmanlı torunu” olarak tanıtılır ve Başbakan: “Beni Ebubekir Efendi’nin kabrine götür.” der. Sayın Başkanım, “Şimdi orası bakımsız durumda. Siz oraya gitmeseniz daha iyi olur.” diye cevap verir Kemal Efendi. Bunun üzerine Başbakan Erdoğan, bu konuşmadan hemen sonra mezarın ziyarete uygun hâle getirilmesi için talimat verir ve bir süre sonra TİKA tarafından söz konusu alan ziyarete uygun hale getirilir. Bunun gibi pek çok projeyi hayata geçiren TİKA, sahip olduğu tarihi misyonunun farkında olarak Afrika’da ve her yerde yapıları, değerleri ve gönülleri imar ve ihya etmeye devam ediyor.
Sonuç olarak; siz bıraksanız, unutsanız da, eserleriniz yıkılsa yok edilse de tarih sizi unutmaz, bir şekilde içine çeker… Ecdadı bir kez daha rahmetle anıyorum…