Mustafa Kemal Atatürk: “Benim iki büyük eserim vardır; biri Türkiye Cumhuriyeti diğeri Cumhuriyet Halk Partisi’dir.”
Kurtuluş Savaşı sona ermiş, Mudanya Ateşkes Antlaşması imzalanmış, Saltanat kaldırılmış ve Lozan Barış görüşmeleri başlamıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) ise gruplaşmalar çoğalmış, siyasi partilere duyulan gereksinim artmıştır. Mustafa Kemal Paşa, ülkenin geri kalmışlığını ortadan kaldırmak, çağdaş ve ileri bir toplum yaratmak amacıyla devrimler yapmayı planlamaktadır. Bunun da ancak gücünü halktan alan ve belirli bir program dâhilinde devrimleri gerçekleştirebilecek bir siyasal parti ile mümkün olabileceğini düşünmektedir. Bu niyetini şöyle ifade eder: “…Milletin her sınıf halkından, hatta İslam dünyasının en uzak köşelerinden bana ebedi olarak iftihar duyacağım şekilde gösterilen teveccüh ve itimada layık olabilmek için en mütevazı bir millet ferdi sıfatıyla hayatımın sonuna kadar vatanın hayrına vakfeylemek emeliyle barıştan sonra Halkçılık esası üzerine dayanan ve Halk Fırkası adıyla siyasi bir fırka kurmak niyetindeyim.” (6 Aralık 1922)
Bu konuşmanın ardından çıktığı yurt gezisinde yaptığı bir konuşmada da şunları söyler: “Bence, bizim milletimiz birbirinden çok farklı menfaatleri takip edecek ve bundan dolayı da mücadele halinde bulunagelen çeşitli sınıflara malik değildir. Memleketteki sınıflar birbirlerine lazım olan ve birbirlerini tamamlayıcı ve bütünleyici mahiyettedir. Onun için de Halk Fırkası bütün sınıfların haklarını, yükselme sebeplerini ve saadetini sağlamak yolunda çalışmalarda bulunacaktır”.
Bu sözler, herkesi ve her kesimi kapsayacak; imtiyazsız, kendine güvenen toplum, kaynaşmış kitle arayışına, parti yoluyla cevap vermenin ve ulus devlete yönelişin bir habercisidir.
4–11 Eylül 1919’da toplanan Sivas Kongresi’nde, Millî Mücadeleyi yürütmek, tüm toplumsal kesimleri temsil etmek ve ulusal birliği sağlamak amacıyla Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti oluşturulmuştu. 8 Nisan 1923’de Mustafa Kemal Paşa, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı sıfatıyla, bir bildiri yayımlar. Dokuz maddeden oluştuğu için 9 umde (ilke) olarak anılan bu metin, hem “seçim bildirgesi” hem de kurulacak parti için bir program hazırlığı niteliğindedir. Konuyla ilgili olarak İnönü Vakfı sitesinde şu bilgiler yer almaktadır. Kısaltarak verelim: “... Beyannamenin ilk maddesi, egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğunu, milletin kendi kendisini yöneteceğini ve yegâne temsilcisinin Türkiye Büyük Millet Meclisi olduğunu; ikinci madde ise saltanatın kaldırılmış olduğunu ve artık egemen gücün TBMM’nin manevi kişiliğinde bulunduğunu belirtiyordu. Diğer maddeler ise güvenlikten adalete, çiftçilerin sorunlarından demiryolu yapımına, devlet işlerinde yapılacak düzenlemelerden askerlik süresine, eğitimden sağlığa kadar, toplumsal yaşama ilişkin çeşitli düzenlemeler öngörüyordu.”
Partinin programı aynı zamanda da yurtseverler, sanatkârlar, âlimlerden alınan görüşler ve Mustafa Kemal Paşa’nın halk ile bizzat yaptığı görüşmeler neticesinde belirlenecektir. Derhal tüzük hazırlıklarına başlanır. Tüzükte, “Halkçılık”, “Cumhuriyetçilik” ve “Milliyetçilik” temel ilkeler olarak benimsenir; “Ulusal Egemenlik”, “Devrim” ve “Hukukun Üstünlüğü” kavramlarına da yer verilmiştir. Hazırlıklar tamamlandıktan sonra, “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti”, “Halk Fırkası” na dönüştürülür. Düşmanın İzmir’de denize döküldüğü tarih olan 9 Eylül 1922’den tam bir yıl sonra Mustafa Kemal Paşa, 9 Eylül 1923’te İçişleri Bakanlığı’na başvurarak, “Halk Fırkası”nın kuruluşunu bildirir. İl ve ilçelerdeki Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti şubelerinin tabelaları indirilerek yerine Halk Fırkası tabelaları asılır. Böylece ülkenin hemen her yerinde, il ve ilçe örgütlerinin yanı sıra ocak (mahalle ve köy) ve bucaklarda da Halk Fırkası’nın örgütlenmesi tamamlanmış olur. Kısaca, Cumhuriyet Halk Partisi, Kurtuluş Savaşı’nı örgütleyen ve yürüten “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti”nin devamıdır.
Ülkede artık siyasi partili bir dönem başlamıştır. Halk Fırkası, 1924 yılında “Cumhuriyet Halk Fırkası”, 1935 yılında ise “Cumhuriyet Halk Partisi” adını alır. 1927 yılında “Cumhuriyetçilik”, “Halkçılık”, “Milliyetçilik” ve “Laiklik” ilkeleri benimsenir. 1935 yılında “Devletçilik” ve “Devrimcilik” ilkeleri de eklenerek ilke sayısı altıya çıkarılır. Partinin logosu, kırmızı zemin üzerine yelpaze şeklinde resmedilen beyaz altı oktan meydana gelmektedir. 6 Ok aynı zamanda da Cumhuriyet’in dayandığı temel ilkeleri temsil etmektedir. Ortadaki en büyük ve öncü olan ok, diğerlerinden farklı olarak çentiklidir ve Devletçiliği simgelemektedir. Devletçilik, bütün diğer güçleri kendisinde toplayan büyük güçtür.
Gazeteci Yılmaz Özdil, yaptığı araştırmada, CHP’nin altı okunun Osmanlı okları olduğunu iddia etmekte ve kendi youtube kanalında şu açıklamalarda bulunmaktadır: “ Sene 1933... Cumhuriyet 10 yaşına basmıştı. CHP’nin o güne kadar herhangi bir amblemi yoktu. Atatürk, 10’uncu yıl kutlamaları kapsamında, vatandaşların yakasına takacağı bir amblem tasarlanmasını istedi. Bu tarihi görev, Gazi Terbiye Enstitüsü’ne verildi. Enstitü yönetimi de resim-iş bölümünü kuran İsmail Hakkı Tonguç’u görevlendirdi. Almanya’da grafik eğitimi alan İsmail Hakkı Tonguç, eğitimbilimciydi, köy enstitülerinin mimarı ve uygulayıcısıydı. Kolları sıvadı. Herkes merak içindeydi. Acaba ne çizecekti? Atatürk beğenecek miydi? Atladı trene, İstanbul’a geldi, iner inmez Topkapı Sarayı’na koştu, silah bölümüne girdi, amblemde yer alacak olan eserleri tek tek seçti, özel izinle paketledi, Ankara’ya getirdi. Oturdu masasına, o eserlerden esinlenerek, CHP’nin ilkelerini ve amblemini oluşturan “altı ok”u çizdi. Evet… CHP’nin altı oku, Topkapı Sarayı’nda sergilenen Osmanlı oklarıdır. (Tonguç’un hangi okları esas aldığı net olarak bilinmiyor, ancak, benim gözlemlerime göre, oklardan biri 2’nci Bayezid’e ait.)” Devam ediyor Özdil:
“ ...Okların arkası yontularak, kirişin, yani gergin ipin takılacağı yere çentik açılırdı. Bu tip gez, fazla sayıda yapıldığı için daha az özen gösterilen tirkeş oklarında, yani savaş oklarında kullanılırdı. İşte bu nedenle… CHP amblemindeki oklardan biri çentiklidir. En uzun ok, savaş okudur. İsmail Hakkı Tonguç, ilerlemeyi, hızı, hedefe ulaşmayı simgeledikleri için, geçmişten geleceğe gittikleri için ‘ok’ları tercih etmişti. Okların aynı kaynaktan çıkıp, yelpaze gibi açılan uçları, Cumhuriyet’in kapsayıcılığını, güneş ışınları gibi yayılma şeklini sembolize ediyordu. Atatürk gördü. ‘Tam isabet’ dedi. Böylece, amblem kesinleşti. Osmanlı’nın sadece sarayına ve altın varaklı koltuklarına özenen Yeni Osmanlıcılarla, günümüzün Ali Kemalleri inanmakta güçlük çekebilir. CHP’nin amblemi, Osmanlı oklarıdır.”
6 Ok’un hangi ilkeleri temsil ettiğini, CHP’nin 1938 yılında yayınlanan “On beşinci Yıl Kitabı” adlı resmî yayınından ve CHP resmî sitesinden yararlanarak aktaralım:
Cumhuriyetçilik: Egemenliğin kaynağı halktır. Bu kapsamda tarihimizdeki en köklü dönüşüm olan Cumhuriyet Devrimi, “saltanat”ın yıkılmasını ve yerine “millî iradenin” getirilmesini amaçlamıştır. Böylelikle “tebaa”nın yerini “yurttaş” almıştır. Türkiye Cumhuriyeti bir ilke ve ideal beraberliği üzerinde kurulmuştur. Cumhuriyet, gücünü, bu beraberliği oluşturan tüm insanların, hukuk ve hakları ile eşitliği ve bütünlüğü ilkesinden almaktadır. Yurttaşlık herkes için ortak temel öğe ve “hak alanı” olarak esas alınan temel bir kavramdır. Kısaca Cumhuriyetçilik ilkesi, hukukun üstünlüğünü ve halkın egemenliğindeki devlet yönetimini temsil etmektedir.
Milliyetçilik: “Türkiye Cumhuriyeti dâhilinde Türk dili ile konuşan, Türk kültürü ile yetişen, Türk ülküsünü benimseyen her vatandaş hangi din ve menşeden olursa olsun Türk’tür.”
Halkçılık: Siyasal meşruiyetin temelini halkta bulabilmektedir. Ekonomik ve siyasal imtiyazların kaldırılması, sahipsizlerin sahibi olmaktır. Çözümleri halk için, halkla beraber bulmaktır. Halkçılık ilkesi, Ulusal egemenliği; herkesin kanunun karşısında eşitliğini ve sınıfsız toplumu temsil etmektedir.
Devletçilik: Bu anlayış iki temele dayandırılmıştır: Bizzat devletin kuruculuğu ve yapıcılığı ile yapılması özel sektöre bırakılan işlerin düzenlenmesi ve kontrolü. Aynı kitapta şöyle tarif edilmiştir: “Asırlarca yabancı milletler tarafından istismar edilen Türk milletinin ekonomik istiklalini temin edecek, milleti ecnebi fabrika mahsullerine müşteri olmaktan kurtaracak, yurdun iptidai maddelerini yok pahasına satıp onların ecnebi mamullerini çok pahalı bir fiyat ile satın almaktan çıkaracak yol ancak Devletçilik prensiplerini kabul ve tatbik ile mümkün olabilirdi. Yeni Türk devleti bunu temin için en esaslı tedbirlerini aldı. ...”
Laiklik: “Millî ve içtimai hayatta ferdin, dinsiz, şu veya bu itikat sistemine mensup oluşu; millî ve içtimai vazifesi bakımından ne bir kusur, ne de bir fazilet sayılamaz. Türkiye’de dinin dünya işlerinden ayrı tutulduğu, Laikliğin ilan olunduğu andan itibaren hiç kimse, hiçbir ibadete zorlanamaz ve hiç kimse, vicdanının ilhamı ile kabul ettiği ibadetten men olunamaz.” Bu tanıma göre Laiklik ilkesi ile her vatandaşın inanç hakkını eşit şekilde yaşaması, eğitim hukukunun devlet kurumlarında din esaslarına göre değil, bilim ve akla göre düzenlenmesi Anayasa ile de teminat altına alınmıştır.
Devrimcilik: Barış içinde kökten değişimdir, çağı paylaşmadır, geleceğe atılımdır. Çağdaş düşüncelere açılarak yenilikleri kavrayıp benimsemektir; bunu süreklilik içinde bir yaşam ve yönetim biçimine dönüştürmektir. Kuralları ve kendini sorgulayarak, daha iyiye ve doğruya ulaşmanın yollarını açmak, bu çerçevede gelişimin yöntem ve araçlarını oluşturmaktır. Bu anlayışla, CHP, halkla birlikte, halktan güç ve yetki alarak, demokratik hukuk devleti kurallarına ve barışçı yöntemlere bağlı kalarak devrimciliği sürdürür.
Buraya kadar anlattıklarımızdan anlaşılan odur ki; Cumhuriyet Halk Partisi öyle kısaca “CeHaPe” ya da “CeHePe” denilerek geçiştirilecek bir parti değildir. CHP, kurucusu ve ilk Genel Başkanı Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde ulusal bağımsızlığı kazanan, Cumhuriyeti kuran, saltanatı kaldıran, hilafete son veren ve Ulusal Birliği sağlayan Partidir. Hukuk ve eğitim gibi toplumsal alanlarda gerçekleştirdiği reformlarla çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’ni biçimlendirmiştir. Ulusal sanayinin ve ekonominin gelişmesine öncülük etmiştir. İkinci Dünya Savaşı sonrasında tek parti konumunun tüm olanaklarına karşın, çok partili rejime geçişi sağlayarak Türkiye’nin demokratikleşme sürecinde de öncü görevini sürdürmüştür.
Ortadaki büyük okun üzerindeki çentik’e gelecek olursak; oklardaki çentikler sayesinde ok, ip üzerinde gerilir ve çentik ne kadar düzgün oyulmuşsa ok, hedefini o oranda doğru yakalar. Yani CHP’nin ortadaki en uzun ve çentikli oku, hedefine tam isabet ettiren savaş okudur. Yani, CHP aynı zamanda da Türk milletinin “savaşçı” ruhunu yansıtan bir partidir.
Cumhuriyet Halk Partisi, bir asrı deviren 102 yıllık çınarımızdır. Cumhuriyetimiz ile yaşıttır. Son kalemizdir. Eğer asırlık çınar devrilir, son kale yıkılırsa, hepimiz altında kalırız. Türkiye Cumhuriyeti Devleti diye bir devlet kalmaz. Bugün yapılmak istenenler; tüm yaralarına karşın, siyasal dinciliğin önünde dimdik ayakta kalmaya çalışan Cumhuriyet Halk Partisini, “ayakaltından” çekme operasyonlarıdır.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin ulusal değerini ve önemini bilelim ve ona göre sahip çıkalım. Günlerdir yaşananlar, laikliğin teminatı olan Cumhuriyet Halk Partisi'ni itibarsızlaştırıp, siyaset sahnesinden silme çabaları mıdır? Cumhuriyet Halk Partisi, Cumhuriyet’in, Cumhuriyet ise “kimsesizlerin kimsesi” dir. Bu iki millî kavram ve Türk milleti birbirinden ayrılamaz...
Cumhuriyet Halk Partisi tıpkı Cumhuriyet gibi bize, Türk milletine Atatürk’ten emanettir.
Bunu yıkmaya çalışan küresel güçlere dur demek, Türk milletinin elindedir... Günlerdir meydanlardan yükselen, “Kurtuluş yok tek başına; ya hep beraber ya hiçbirimiz” çığlıkları, bu tek gerçeği gözler önüne sermiştir. Yazıyı büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün bir sözüyle bitirelim:
“Ülkeniz sizindir, Türklerindir. Bu ülke, tarihte Türk’tü bugün de Türk’tür ve sonsuza dek Türk olarak yaşayacaktır.”
Tülay Hergünlü
İstanbul, 23 Mart 2023