‘Çiğ süt emmek’ insanın nankörlüğünü belirtmek için kullanılan bir deyimdir. Ne zaman iyilik yaptığımız birinden bir darbe yesek veya vefasızlığını görsek hemen bu deyimi kullanarak dedikodusunu yapmaya devam ederiz. 

Tarih ve politika biliminin kurucusu sayılan Floransalı düşünür, devlet adamı, askeri stratejist, şair, oyun yazarı Makyavel, çiğ süt emmişleri şöyle tanımlıyor:

‘’İnsanlar genellikle nankör, değişken, ikiyüzlü, tehlikeden kaçan, çıkarlarında hasis olan yaratılıştadır. Kendilerine iyilik yaptıkça sizinle olurlar. Onlara ihtiyacınız olmadığı zamanlar, güya size kanlarını, canlarını, mallarını adar gibi davranırlar. Fakat tehlike baş gösterince herkes ortadan kaybolur. İnsanların dostlukları hak edilir ama kullanılamaz.  İhtiyaç halinde bu dostluklara güvenilmez. Oysa korku ile size bağladığınız kişiler, o korkuyu yaratan güç sizde olduğu müddetçe, sizden kopamazlar. O sebeple akıllı liderler, korkunun gücünü daima cebinde taşımalıdır’’

Ancak bilim adamları tarafından yapılan tüm bilimsel araştırmalar çiğ süt emmenin beynin nankörlük merkezinde herhangi bir uyarım yaptığını doğrulayacak sonuçlar vermemiştir. Ayrıca dinimizde de, çiğ süt diye tanımlanan anne sütünün bebekler üzerinde sayısız faydalarının olduğu belirtilerek tavsiye edilir.

Doğruluk derecesi nedir bilinmez amma şöyle bir rivayet dillerde dolaşır. Köyün birinde ‘Çiğ süt emmiş’ deyimi çok kullanılırmış. Yıllardır çocuk hasreti çeken bir anne ilk çocuğunu kaybedince gözyaşları içinde, doktora ölüm sebebini sorar. Doktor da: ‘‘Hanım Efendi çocuğunuzu sütünüz zehirlemiş’’ der. Bu cevap karşısında çok üzülür ama iş işten geçmiştir. Durum böyle olunca anne ikinci çocuğunu, aynı akıbeti yaşamaması için korkuyla hiç emzirmez. Bu durum köyde herkes tarafından duyulur. Dolayısıyla bu çocuk için büyük şanstır. Çünkü büyüyüp gider, her şey yapar ama köyde kimse ona ‘çiğ süt emmiş’ diyemez. Demek ki çiğ süt emmekle bu işlerin pek alakası yok. Biraz eğitim öğretim, aile terbiyesi ve gerçek manada Allah korkusu olursa problem yoktur. Buna mukabil kişide Allah ya da devlet korkusu tam olarak yoksa tükenmez ülkemizde felaketlerin kokusu…

İşte size günlük hayattan birkaç örnek vereyim. İki kişi ortak iş yeri açar. Az palazlanmaya başlayınca şeytan dürter ve bir birlerine badik atmaya çalışırlar. Kardeşçe başlayan işler düşmanca nihayetlenir. Gurbetçi her zaman gelemediği için en güvendiği yakınına genel vekâlet verir. Sonra bakar ki adamkökünü zimmetine geçirivermiş. İş görmek adına emanet para verir. Bir daha bekle ki geri gelir. Ön ayak olur işe alır, işi öğrenince karşına rakip olur. Makam sahibi iken el pençe durur. Makamdan düşünce imkânı olursa bir tekmede o vurur…  Bu tür örnekleri saymakla bitiremeyiz. Hepsine toptan ‘insanoğlu çiğ süt emmiş, güvenilmez’ yakıştırmasını yapar ve suçu suçsuz çiğ süte atıveririz. Bununda bedelini âlemi İslam olarak öderiz.

Geçenlerde sevdiğim bir dost ile sohbet ederken dinlediğim kıssayı sizinle paylaşmak istiyorum. Umarım sizin de hoşunuza gider. Tedbir açısından da örnek teşkil eder.

…Avcılardan kurtulan kurt sırtında çuvalla tarlasına doğru giden yaşlı köylüye sığınır. ‘’Köylü kardeş, ocağına düştüm. Ne olur beni koru, yoksa öldürecekler’’ deyince köylü iyi niyetle hemen sırtındaki çuvalı boşaltıp içine kurdu saklar ve ‘’Sakın ses çıkarma’’ der. Bu arada avcılar gelir ‘’Biraz önce buradan bir kurt kaçırdık. Gördün mü?’’ diye sorunca ‘’hayır görmedim’’ diyerek yön saptırır. Tehlike geçince kurdu çuvaldan çıkarır. Kurt köylüye canını kurtardığı için öncelikle teşekkür eder ve ekler. ‘’Köylü kardeş, ben çok açım. Ölmemek için seni yemem gerek’’ deyince köylü ‘’Nasıl olur, ben seni avcılardan kurtardım. Vefa denen bir şey var?’’ dese de dinletemez. ‘’O zaman avcılar öldürecekti şimdi de açlıktan öleceğim. Arada ne fark var ki?’’ der. Bu durumda köylü, ‘’Kurt kardeş, biraz yürüyelim. Yolda karşımıza çıkacak üç canlıya bu durumu (vefayı) soralım. Ondan sonra beni yiyebilirsin’ deyince kurt kabul eder.

- Karşılarına ilk önce yaşlı bir at çıkar. Durumu ona anlatarak yardımını bekler. Lakin at: ‘’Ben yıllarca sahibime hizmet ettim. Sırtım yara oldu. Ama ihtiyarlayınca bir tekme atıp postaladılar. Şimdi aç susuz sürünüyorum. Dolayısıyla vefa öldü. Ben sana yardım edemem’’ der. Kurt, ‘’Bak köylü kardeş, gördün. O halde seni hemen yiyeyim’’ der. Köylü ‘’Acele etme, bak seninle anlaştık. Daha ikinci olarak karşımıza çıkana soracağız’’ der.

- İkinci olarak karşılarına yaşlı bir köpek çıkar. Aynısını anlatırlar. O da: ‘’Ben yıllarca sahibimi korudum. Kurtlarla kuşlarla kavga ettim ama takatten düşünce bir tekmeyle ormana atıldım. Dolaysıyla vefa öldü. Ben de yardımcı olamam’’ der. Kurt, ‘’Bak duydun. Zaman kaybetmeden seni yiyim’’ deyince köylü ‘’Acele etme daha üçüncüsü var. Hele ona da bir soralım’’ der.

- Üçüncü olarak karşılarına bir tilki çıkar. Durumu ona anlatırlar. Yardımcı olabileceğini ifade ederken kurt şu cüssesiyle ne yardımı dokunacak ki diye tilkiyi küçümser.  Tilki kurda dönerek ‘’Ben senin bu çuvala girdiğine gözümle görmeyince inanmam. İnanmam için şuracıkta tekrar girmen gerekir’’ der. Bunun üzerine kurt biran önce emeline kavuşmak için çuvala zevkle girince, tilki bir işaretle çuvalın ağzını bağlatır. Ve yanında olan taşla kurdun kafasını ezmesini söyler. Köylü taşı kurdun başına vururken karşısında canlı canlı duran tilkinin postunun çok para edeceğini düşünür ve aynı zamanda tilkinin kafasına da taşı atarak ezer. Sonuç mu?

‘Vefa yok mu?’ diye kurda sitem eden köylü tilkiye karşı en büyük vefasızlığı sıcağı sıcağına yapıverir. Kıssadan hisse yaşamın gereği çiğ süt emsekte, Rabbim herkese içi dışı bir - vefalı gerçek dostlar nasip eylesin. Ne dersiniz efendim? Günümüzde sosyal medyaya baktığımızda en çok paylaşımların vefasızlık üzerine olduğunu görüyoruz desem herhalde yalan olmaz.

* TAVSİYE: 50 yılın birikimi olan, muhtevasında 660 adet farklı nasihatin yer aldığı ‘’Mahirane Söylemler’’ kitabımı mutlaka okumanızı ve evlatlarınıza okutmanızı samimi olarak tavsiye ediyorum.  Yukarıdaki telefondan iletişime geçerek (benden imzalı olarak 35 TL)  temin edebilirsiniz.