Mustafa Kemal Atatürk: “İnsanlar sadece maddi değil, özellikle bu maddi kuvvetin içerdiği manevi kuvvetin etkisiyle yapıcıdırlar. Milletler de böyledir. Manevi kuvvet özellikle bilim ve inançla yüksek bir biçimde gelişir.

Öyleyse hükûmetin en verimli ve en önemli görevi eğitim işleridir. Bu yolda başarılı olmak için öyle bir program izlemek zorundayız ki o program milletin bugünkü haline, toplumsal ve hayati ihtiyaçlarına, çevre koşullarına, çağın gereklerine uyum sağlasın, onlara uygun olsun. Bunun için çok büyük ama hayali ve karışık fikirlerden uzak durup gerçeğe derinliklerini görerek bakmak, dokunmak gerekir.”  (1 Mart1922)​

Değerli okur; Cumhuriyet’in eğitim seferberliği, özellikle de Köy Enstitüleri uygulaması eşine çok az rastlanır bir devrimdir. Bu konu ciltlere sığmaz. Biz burada elimizden geldiğince özetleyerek vermeye çalışsak da yazı dizisi biraz uzayacak. Ümidimiz odur ki sıkılmadan sonuna kadar okunsun. Ne demiştik; “Geçmiş bilinmeden bugünler anlaşılamaz.”

İsmail Hakkı Tonguç, çocukluğunda eğitim için İstanbul’a koştuğunda, “parası olan okur” diyen Osmanlı paşasına kızarak, “göreceksin sen, hem okuyacağım, hem de benim gibi parasız olanların okuması için ömür boyu çaba göstereceğim,” demişti. İşte o gün gelmişti. Artık o, kız ve erkek tüm çocukların eğitimi için yıllarca mücadele edecekti.

Genç Türkiye Cumhuriyeti’nde yeni bir eğitim çağı başlamıştır; Mustafa Kemal Atatürk’ün hayalindeki eğitime doğru koşar adım gidilecektir...

Tonguç, kendi deyimiyle, “çağdaş anlamda bir ilköğretimin Batıda atılan ilk tohumlarını, köklerini ve sonuçtaki ürünlerini” derinlemesine araştırıp incelemiştir. Atatürk’ün daha savaş yıllarında duyurmaya başladığı eğitim görüşlerini, Kemalist felsefeyi, Kurtuluş Savaşı’nın nasıl kazanıldığını, o savaşın itici güçlerinden biri olan halk dayanışmasını, “Kuvayı Millîye” ruhunu, “kendi insan kaynağına dönme” anlayışını çok iyi kavramış, benimsemiştir. “Mektepli-medreseli” ikiliğinin millî eğitim anlayışı içinde bile hâlâ sürdürülmeye çalıştığını görmektedir. Onun çağdaş ilköğretimi yayma, cumhuriyetin yeni insanını yetiştirme görüşlerinden başta geleni, öğretmen yetiştirmeye yöneliktir. “Her şeye sıfırdan başlamak, yeni ilköğretim çalışmalarını eskinin dışında başlatıp, hızla geliştirmek gerekmektedir. ... Eğitim, bilimsel ilkelere ve ülke gerçeklerine dayanırsa çözümler bulunmaz değildir.”

Atatürk, eğitimin politikacıların etkisiyle bozulmaması için Anayasa ve Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) parti programına önleyici maddeler ekletmiştir. Buna göre CHP’nin Üçüncü Büyük Kongre (1931) programında “Millî Talim ve Terbiye” başlığı altında yedi madde kabul edilmiştir. Birinci maddeyi kısaca özetleyelim: “Cehaletin yani bilgisizliğin giderilmesi temel esastır. Her gün daha fazla çocuk ve vatandaş okutacak ve yetiştirecek bir program uygulanacaktır. Eğitimin her kademesinde cumhuriyetçi, milliyetçi ve lâik vatandaşlar yetiştirilecektir. Fikrî olduğu kadar bedenî gelişim de en yüksek seviyelere çıkarılacaktır. Bilgi, vatandaş için maddi hayatta başarıya ulaşacak bir araç haline getirilecektir. Verilecek eğitim, her türlü hurafe ve yabancı fikirlerden uzak, üstün, millî ve vatansever olacaktır. Öğrenci, girişimcilik kabiliyeti, disiplin ve samimi ahlâk anlayışına alıştırılacaktır.” 

Atatürk, Türk tarihinin bilinmesini de arzu etmektedir. Bu konuda da CHP programına bir madde koydurmuştur. Sadeleştirerek verelim: “Partimiz, vatandaşların, Türk’ün derin tarihini bilmesine çok önem vermektedir. Bu bilgi, Türk’ün kabiliyet ve kudretini, nefsine itimat hislerini ve millî varlık için zarar verecek her türlü akım önünde yıkılmaz dayanma gücünü besleyen mukaddes bir cevherdir.”

Diğer madde başlıkları ise şöyledir: 2) Mektepler hakkında başlıca fikirlerimiz. 3) Güzel sanatlara önem verilmesi.  4) Müzelerin ve eski eserlerin itina ile bölümlenmesi ve yerlerinde korunmasına özen gösterilmesi.  5) Türk dilinin millî, mükemmel ve düzenli, düzgün, beğenilen bir dil haline gelmesi için ciddi girişimlerde bulunulmasına devam edilmesi. 6) Kitap, yayın ve kütüphane işleri parti için çok önemlidir. 7) Parti tarafından spor oluşumlarının devamı ve himayesinin görev bilinmesi.

Şimdi eğitim adına sormak gerekmez mi; Gazi Mustafa Kemal Atatürk daha ne desin? Vefatından sonra iş başına gelen hükûmetler, özellikle de CHP, Atatürk’ün eğitim programını olması gerektiği gibi uygulayabilmişler midir? Yeri geldiğinde anlatacağız...

İleri eğitimin temeli sağlıklı bir temel eğitimden geçmeye bağlıdır. Bunun için de öğretmen yetiştirme ve sayılarının arttırılması sorunlarının bir an önce giderilmesi gerekmektedir. Düşte bile görülemeyecek bir atılım gerçekleşecektir. Eğitim seferberliğine köylerden başlanacak, ilk olarak küçük köyler için “eğitmen” yetiştirilmesi denenecektir. Yeni uygulama, eskiye bulaşmadan, eskinin dışında, sıfırdan ve köylerden başlayacaktır.

Tonguç, “... İlköğretim ve eğitim işinin düzenlenmesine temel olacak ana sorunlarla ilgili olarak hükûmete tarihsel bir muhtıra, (ilköğretim raporu) ” sunmuştur. Rapordaki gerçekler karşısında çok üzülen ve kızan Atatürk şöyle der: “Bir ülkede yaşayanların % 85-90’ı okuma yazma bilmiyorsa, insan olanın bundan utanması gerekir.”

Tonguç’tan dinleyelim: “... Atatürk ivedi olarak ilköğretim raporunu görmek istemiştir. İnönü, Arıkan’ı yanına alıp köşke çıkıyor. Başkaları da vardır. ... Atatürk rapordaki sayılar karşısında öfkelenip, bu acı gerçeğin değiştirilmesi için ne gerekiyorsa yapılmasını istemiştir. Eski bir asker olan bakana, ‘Ordudan yararlanılamaz mı Saffet? Bizim ordumuzda ne çavuşlar vardı, biliyorsun; onlardan öğretmen yetiştirilemez mi?’ demişti. ... Askerliğini onbaşı ya da çavuş olarak yapanlardan eğitmen yetiştirme projesi böylece ortaya çıkmıştı.”

Acil olarak öğretmen yetiştirme sorununa çözüm yine Atatürk dehasından gelmiştir.  

1936’nın Nisan ayında Tonguç, millî eğitim müdürü ve bir ilköğretim müfettişiyle birlikte Kayseri’nin okulsuz ve öğretmensiz köyleri adım adım gezilir. Köylülerle ve muhtarlarla görüşmeler yapılır.  Tonguç Ankara’ya bir rapor sunar ve şu açıklamalarda bulunur:  “Köylüler bu işe yatkın ve istekliydi. Askerde onbaşı ya da çavuş olmuş genç köylüler, çoğunluğun içinden seçilmiş olduklarından farklıydılar. Düzeyleri bu işe uygundu. Bir kez de kursa alınırken seçileceklerdi. Alacakları sekiz aylık eğitimle daha çok gelişeceklerdi.”

Ve kollar sıvanır. Bu işte görev almasında yarar görülen ve istekli olan ilköğretim müfettişleri ve ilkokul öğretmenlerinden bir kurul oluşturulur. Sekiz aylık “eğitmen kursları” ve eğitmenlerin köylerde yapacağı çalışmaların üç yıllık programı ve buna uygun kitapların taslakları yazılıp, hazırlanır. İlk eğitmen kursu 1936 yılı yaz aylarında deneme niteliğinde, Eskişehir’in Çifteler Bucağının, Mahmudiye Köyündeki ilkokulda açılır. Orada açılmasının nedeni, “Çifteler Harası” araçları ve tarım elemanlarından eğitmen adaylarının yetiştirilmesinde yararlanmak içindir. Sekiz aylık bu kursu bitirenlere öğretmen yerine “eğitmen” denilecektir.

Çiftelerdeki uygulamadan çok olumlu sonuçlar alınır. Bunun üzerine kursların çoğaltılmasına karar verilir. Geleceğin köy öğretmeninin, eğitim-öğretim, tarım ve benzeri işleri başarabilecek donanımda bir “eğitmen” olması gerekmektedir.

1936’da “Köy Eğitmenleri Yasası” çıkarılır. Bu yasa ile Köy Enstitüleri’nin de temeli atılmaktadır. Önemi gereği yasanın kısa bir özetini verelim: “Nüfusları öğretmen gönderilmeye elverişli olmayan köylerin öğretim ve eğitim işlerini görmek, tarım işlerinde öncülük etmek için köy eğitmenleri görevlendirilir. Eğitmenler, Millî Eğitim ve Tarım Bakanlıkları tarafından tarım işleri yaptırılmaya elverişli okul ya da çiftliklerde açılan kurslarda yetiştirilir. Gideri bu bakanlıkların bütçesinden ödenir. Eğitmen atanan köylerden gereği kadarı bir bölge sayılarak, kurslarda çalışan öğretmenlerden seçilenler, bu bölgelere gezici başöğretmen olarak atanır. Bunlar öğretmen ve eğitmenlere görevi başında yardımcı olurlar, hizmet içi eğitim verirler. Tarım Bakanlığı parasız tohum, damızlık hayvan, fidan ve tarım araçları verir. “

Bu yasanın en önemli özelliği, “Yasa hükümlerinin yerine getirilmesinde, İçişleri, Millî Eğitim, Maliye ve Tarım Bakanlıklarının yetkilendirilmesi” dir. Cumhuriyet’in topyekûn eğitim seferberliğinde devletin dört bakanlığı da destek vermektedir. Uygulamalar devam ettikçe bakanlık boyutunda desteğe, Sağlık ve Ulaştırma Bakanlıkları da dâhil edilecektir. Günümüzü düşünecek olursak; hayal gibi değil mi?

Devam edecek...