Emperyalizm aynı oyunu bıkmadan, usanmadan oynamaktadır. Aynı eşeği bazen turuncuya, bazen de başka bir renge boyayıp, değişik kişilere satmakta son derece ustadır. Hatta bu boyalı eşeği satarken, para almak şöyle dursun, üste para bile vermektedir. Kimine 2. Cumhuriyetçilik diye satar, kimine “Yeni Osmanlıcılık” diye…
Kazanmak için her yol geçerlidir onun için. Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmak söz konusu olunca papaz külahını da kullanmaktadır, imam sarığını da, etnik milliyetçiliği de, ana dili de… Yeter ki kazansın…
Son dönemde bir laf sürülmüştür piyasaya… “Osmanlı Milletler Topluluğu”… Gördüğünüz gibi emperyalizmin çıkarları söz konusu olduğunda her dalda tahrifat yapmak onlar için geçerlidir.
“Milletler Topluluğu” kavramının belleklerde yaptığı çağrışım, “İngiliz Milletler Topluluğu” ifadesidir. Kıtadan kıtaya yelken açan İngiliz emperyalizmi, sömürgeciliğini maskelemek amacıyla “Milletle Topluluğu” kavramını üretmiştir. Hâlbuki İngilizler kendilerine “Üzerinde Güneş Batmayan Büyük Britanya İmparatorluğu” demiştir.
Biz dönelim Osmanlı’ya… Osmanlı Devleti tarihin son büyük feodal imparatorluğudur. Ve her feodal devlet yapısı gibi farklı etnik kökenlerden ve farklı inançlardan oluşan bir yapıdır.
İnsanlık tarihi ulus devlet aşamasına geldiğinde Osmanlı Devleti kendi iç dinamikleriyle gelişip kapitalizme geçememiştir. Dünyada gelişen kapitalizmin, sanayi devrimi aşamasıyla dışa açılmaya başladığı dönemde ise emperyalist devletlerin iştahını kabartan dev bir coğrafyadır, Osmanlı Devleti. Asya’ya ulaşmada köprü yapısıyla olduğu kadar, yeraltı kaynaklarıyla ve büyük nüfusuyla geniş bir pazardır aynı zamanda…
Dönemin emperyalist devletleri bu yaşlı devi paylaşma konusunda aralarında anlaşamadıkları içindir ki, Osmanlı Devleti’nin ömrü uzamıştır. Ona “Hasta adam” diyenler de Batılılardan başkası değildir.
1838’de imzalanan “Hünkâr İskelesi Anlaşması” Osmanlı tarihinin teslimiyet noktasıdır. Bu tarihten sonra Osmanlı artık yarı feodal ve yarı sömürge bir devlettir. Osmanlı ellerini havaya kaldırmış ve beyaz bayrağın gölgesinde emperyalizme teslim olmuştur.
Görüldüğü gibi Osmanlı, emperyalist İngiltere gibi bir “Milletler Topluluğu” hiç olmamıştır. Osmanlı ne sömürgecidir, ne de emperyalist…
I. Paylaşım Savaşı’na zorunlu olarak girmiş, Mondros mütarekesiyle teslim alınmış, Sevr Antlaşması’yla da parçalanmak istenmiştir.
Çanakkale savunması bizim tarihimizde vatan kavramının, yurt savunmasının çekiçle örs arasında oluştuğu dönemdir. Milli Türk Devrim tarihi Mustafa Kemal önderliğinde yeni dönemine 19 Mayıs 1919’da geçmiştir. Türkiye, tarihte emperyalizme karşı bağımsızlık savaşı verilerek kurulmuş ilk ulus devlettir. Bu nedenle Kemalist Devrim ve Mustafa Kemal, emperyalizmin en büyük düşmanıdır.
Emperyalist güçler, şu gerçeği çok iyi bilmektedir.
Dünyaya egemen olmak için Ortadoğu’yu denetim altına alacaksınız…
Ortadoğu’yu denetlemek için de Anadolu’yu elinizde tutacaksınız.
Çünkü Anadolu Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu’nun amiral gemisidir.
Şu gerçeğin altını özenle çizmeliyiz. Ulus devletler, ırk/etnisite temelinde kurulan yapılar değildir. Bu konuda kendi tarihimize bakmak yeterlidir. Bağımsızlık Savaşı’mız boyunca Mustafa Kemal’in yanında duranlar ve emperyalizm ile işbirliği yapanlar vardır.
Bu iki duruşu gösterenler arasında Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Arnavut, Ermeni, Rum her kesimden insan vardır. Bir diğer deyişle devrimden yana olanlar ile karşıdevrimde hizmet edenler…
Devrim süreçleri, uzun ve kesintisiz yolculuklardır. Bu uzun yürüyüşte, hemen her aşamada saf değiştirenler olmuştur ve tarih boyunca da olacaktır.
Bugün Türkiye’yi ulus devletimizi yıkmak ve onun yerine federal bir yapı kurarak küçük ve çakma devletçikler yaratmak isteyen emperyalizm, milletin azim ve kararıyla yine yenilecektir. Türk tarihi bu savaşı kazanacak yeterli birikime sahiptir.
Biz dönelim “Osmanlı Milletler Topluluğu” ifadesine… İlk kullananlardan biri Hasan Celal Güzel’dir.
Abdullah Gül Refah partisi milletvekiliyken 19 Aralık 1992’de yaptığı bir konuşmada şunları söylemiştir;
“İkinci Cumhuriyet, Yeni Osmanlıcılık kavramlarının ve bu tartışmaların ortaya gelmesini ben çok sağlıklı olarak görüyorum ve geleceğe ümitle bakıyorum.”
Görev yaptığı ülkeleri karıştırmasıyla tanınan ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi Eric Edelman ise göreve başlar başlamaz, “Yeni Osmanlı Brifingi” verdirmiştir. Bu Brifinge 10 gazeteci ve üç tarihçi katılmış ve ardından yazılan ve/veya yazdırılan yazılar Osmanlı’ya özlemi dile getirmesiyle dikkat çekmiştir.
BOP Eşbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise 2009’da gazeteci ve televizyon yöneticilerine Dolmabahçe Sarayı’nda verdiği iftar yemeğinde Osmanlı’nın “Güçlü ve ayakları yere basan” dönemlerini hedef göstermiş, Yeni Osmanlıcılık özlemlerini dile getirmiştir.
“Bizim şu anda üniter yapımızı çok güçlü kılmamız lazım. Ama şimdi şöyle bir Osmanlı’ya baktığımız zaman, Osmanlı çok rahattı. Çünkü ayaklarını yere sağlam basmıştı. Pergelin bir ucu her tarafa rahatlıkla dönebiliyordu. Bu noktadaydı. Şimdi bizim Türkiye Cumhuriyetimizi o noktaya getirmemiz lazım”…
Ayrıca Mehmet Metiner’in yazdığı “İkinci Cumhuriyet” (1993) adlı kitapta Erdoğan, “Osmanlı tipi eyalet” isteğini yinelemiştir.
Hepsinin fikir babası ise George Friedman’dır. Friedman, “GELECEK YÜZYIL 21. Yüzyıl İçin Öngörüler” adlı kitabında “Yeni Osmanlıcılık”ın senaryosunu yazmıştır. O senaryoya göre Türkiye 21. yüzyılın yeni ve en (!) büyüklerindendir.
Davutoğu, 2009’da Kızılcahamam toplantısında; “Osmanlı’dan kalan bir mirasımız var. ‘Yeni Osmanlı’ diyorlar. Evet, Yeni Osmanlı’yız. Bölgemizdeki ülkelerle ilgilenmek zorundayız.” demiştir.
Davutoğlu, 2009 Ekim ayında Saraybosna’da yapılan “Osmanlı Mirası ve Bugün Balkanlarda Yaşayan Müslüman Topluluklar” konulu konferansta da bu görüşü açıkça ifade etmiştir.
WikiLeaks belgelerinde yer alan ABD’li diplomatların bilgi notlarındaki Ahmet Davutoğlu, yorumlarını kendisini bizzat teyit etmiştir. Davutoğlu’nun teyit ettiği bilgiler, Washington Post gazetesinde Jackson Diehl tarafından kaleme alınmıştır.
J. Diehl, Washington’da görüştüğü Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun kendisine “Türkiye’nin eski Osmanlı toprakları üzerinde liderliğini yeniden kurma” hayalinden bahsettiğini yazmıştır. “İngiltere, eski sömürgeleriyle bir milletler topluluğu halinde, neden Türkiye eski Osmanlı topraklarında, Balkanlarda, Ortadoğu ve Orta Asya’da yeniden liderlik kurmasın? ” (Milliyet, 07 Aralık 2010)
İşin aslı “Yeni Osmanlıcılık” söylemlerinin Büyük Ortadoğu Projesi’nin ana unsurlarından birini oluşturmasıdır. İktidarı oluşturan çeşitli isimler tarafından farklı tarihlerde gündeme getirilmiş ve Osmanlı düzeninin ülkemiz için “hayırlı” olacağı söylenmiştir.
Davutoğlu’nun İstanbul’da gazetecilere yaptığı 2010 yılı değerlendirmesinde WikiLeaks belgelerinde çıkan “Gizli Gündem Yeni Osmanlıcılık” şeklindeki ifadelerin “psikolojik harekât” olduğunu söylemesi de hiç de inandırıcı değildir.
Davutoğlu, Türkiye’nin komşuları ve yakın çevresiyle kurduğu iyi ilişkileri sarsmak için Ortadoğu ve Balkanlar’da özellikle aydınlarda yerleşik Osmanlı karşıtlığını uyandırmak amacını taşıdığını söylemiştir.(!) Ne kendisinin, ne de Başbakan’ın bugüne kadar “Yeni Osmanlıcılık” ya da “Osmanlı Milletler Topluluğu” ifadelerini kullanmadığını(!) ancak dış politikada tarih bilinciyle hareket ettiklerini ileri sürmüştür.
Sayın Bakan zeytinyağı gibi üste çıkmaya çalışmaktadır. Ama nafile… Güneş balçıkla sıvanmıyor çünkü…
“Osmanlı Milletler Topluluğu” kavramı, Türk toplumunun kendi tarihe olan köklerini kullanarak kanla, irfanla, devrimle kurulan Cumhuriyet’imizin parçalayarak, Ortadoğu’nun sınırlarının yeniden çizilmesi için sahneye konulan BOP’nin ”BÖL VE YUT” politikasının örtüsüdür.
Bu proje bir ayıraç görevini görecektir.
Bu politikayı, saklamaya hiçbir söylem yeterli olmayacaktır. Milletin azim ve kararı Tam Bağımsız Türkiye’nin teminatı olmaya devam edecektir.
Artık eşeğin boyaları dökülmüş, uyuz derisi açığa çıkmıştır.