Yazar, Münir ARIKAN, “Hayatın Pusulası” isimli kitabında; sokakta yaşayan bir İngiliz kızını anlatıyor. ARIKAN, İngiltere’de verdiği kişisel gelişim seminerlerinde artan pasta ve kurabiyeleri israf olmasın diye evinin güzergâhında olan evsizlere götürmektedir.
Bunlardan en çok dikkatini çeken metro girişindeki küçük bir kuytuda, pislikler içerisinde, sokakta yaşam süren bir İngiliz kızıdır. İsmi “Shelley”. Arıkan’ı şaşırtan bu kızın pisliği veya sokakta yaşaması değildir tabi ki. Bu kızı her gördüğünde, elinde en az üç parmak kalınlığında bir kitap okuyor olması ve her günün sonunda o kitabı bitiriyor olmasıdır. Dışının tüm pisliğine inat içini temizlemeye çalışan bu kıza hayran kalmıştır Arıkan. Ve yanına oturarak ısrarla bu sırrı öğrenmek için sorar;
-“Shelley, ben Müslüman bir toplumdan geliyorum. Dinimizin ilk emri oku. Yani, okumak bizde yaşamsal bir emir. Hal böyle iken bile, her gün bir kitap okunmaz bizde. Sana her gün bir kitap okutan şeyin ne olduğunu benimle paylaşır mısın lütfen? Bu sırrın ne olduğunu bana söyler misin? Ve inan, en azından üç günlük kurabiyelerin hatırına, bu sırrı benimle paylaşmadan buradan kalkmayacağım.”
Kız, İngiliz aristokrasisinin bildik ses tonuyla cevap verir;
-Bir gün kurtulacağım. Kurtulduğum gün hayata a, b, c’den yeniden, baştan mı başlayacağım? Ben kurtulacağım güne okuyorum!”
“Oku! Yaradan Rabbinin adıyla oku.”İlk emri İkra, “Oku” olan bir dinin mensuplarıyız. “Okumak kadın ve erkek her Müslümana farzdır” diyen bir Peygamberin ümmetiyiz. “İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir, sen kendini bilmezsen, ya nice okumaktır” diyen Yunus’un ecdadıyız. Amaa okumuyoruz. Dinimizin ilk emri olan, “Oku” emrini idrak edemedik. Okumamız ve anlamamız için gönderilen kutsal kitabımızı bile sarıp sarmalayıp duvara astık. “İlim Çin’de de olsa gidin öğrenin”diyen Peygamberimizi işitmedik. Bırakın Çin’e gitmeyi burnumuzun ucunu bile göremedik.
“Türk insanı masada yalnız kaldığında telefonundaki eski mesajları okumak yerine kitap, gazete filan okusaydı, medeniyette tavan yapardık.” (Anonim). Kim dediyse çok doğru demiş. Ülke olarak da okumayı benimseyemedik. Bize göre kitap boş zamanlarımızda okunur. Tabi ki, boş zamanımız olursa. Televizyon izlemekten, boş boş oturmaktan, oyun oynamaktan ve cep telefonu kurcalamaktan vakit bulursak. Okumak için vakit yaratmak yerine, boş vaktimiz yok bahaneleri yaratıyoruz. Metroda, otobüste, sahilde kaç kişi gördünüz kitap okuyan? Kaç kişi gördünüz yanında sürekli kitap taşıyan? Okumamak için direniyoruz. Kitapların gece yatmadan önce okunacağına dair yanlış bir tabumuz var. Çoğumuz, gece yatmadan önce uyumak için alıyoruz kitabımızı elimize. Başucumuzda duran ve hiç bitmeyen “başucu kitaplarımız” var. Velhasıl okumayı da beceremiyoruz. Nasrettin Hoca’nın hesap;
Hocanın arkadaşı bir gün Hocaya gitmiş ve “bana okumayı öğretir misin” demiş.
Hoca “tamam” demiş. Sonra cama bir taş atmış;
Adam“aaaaaaaaaaaaa” demiş. Hoca’da “yarın gelde bbbb’ yi öğreteyim” demiş.
Bizim camiamızda okumak; duvara çerçeveletip astığımız diplomalardan ibaret. Üniversite okuyan, fakat kitap okumayan bir topluluğuz. Yani diplomalı cahilleriz. Okur-yazar oranı yüksek, okur-yazar cahilleriz. “Cehalet gönüllü talihsizlikse” bizler “gönüllü cahilleriz”. “Az bilmek için çok okumak lazımdır” demiş Montesquıeu. Fakat biz az okuyup çok bilen bir milletiz. Ayrıca, çevremizde biraz okuyan birileri varsa, aşırıya kaçıyorsun diye telkin ederek onlara da kösteğiz. Velhasıl okumuyoruz, okutmuyoruz.
Oysa ki, aklın jimnastiğidir okumak. Satır aralarında tanımadığınız birileriyle içten sohbet edebilmektir. Dostluktur okumak; yargılamadan, sorgulamadan. Geçmişe yolculuktur mesela. Yaşamayan büyük yazarlarla iletişim kurmaktır, onları anlamaktır. Ayrıca “Hayata dair birçok şeyi tecrübe etmektir”. “Başkalarının yanlışlarından öğrenmeliyiz. Hepsini kendimiz yapacak kadar çok zamanımız yok” (GrouchoMarx).
“Ömrünün dörtte üçünü okumakla geçiren muhakkak namuslu olur” (Diderot).Okuyan, okuduğunu eleştiren insan, kimseyi eleştirmeye vakit bulamaz. Okuyan, okuduğu üzerinde düşünen insan, kötülük düşünmeye gerek duymaz. Herkes okumalı. Hastasını anlayabilmek için doktor okumalı. Öğrencisini iyi yetiştirebilmek için öğretmen okumalı. Adil olmak için, tarafsız olmak için her lider okumalı. “Her okur bir lider değildir fakat her lider bir okur olmalıdır” (Hanry Truman). Bizim büyük liderimiz M. Kemal ATATÜRK’te okuyan bir liderdi. Ömrünün son anlarını bile hasta yatağında okumakla geçiren bir liderin neferleriyiz. Kısacası herkes okumalıdır. “Hiç okuyanla okumayan bir olur mu? diyorum. Bence insanın hem bu dünyada, hem de öbür dünyada kurtulabileceği tek paye okumak. Kurtulacağımız güne okumak. “Okuyan âlim, okumayan zalim olurmuş.” Âlim insanların olduğu, zalimlerin yok olduğu bol okumalı günler diliyorum.